Meryem Kurtuluş
Patronların ve gericilerin biricik partisi AKP, icraatlarıyla göz doldurmaya devam ediyor. “Hizmette sınır yok” sloganının da hakkını veriyorlar; ne gericilere ne de patronlara hizmette sınır tanımayarak.
Bunun son örneklerinden biri salgın nedeniyle ertelenmiş olan YKS’nin 1 ay erkene çekilmesi oldu. Bu kararın dayanağınıysa ”normalleşme süreci” olarak gösterdiler. Normalleşme sürecinden çıkan kararlara bakınca da; salgının etkilerinden korunmak için tasarlanan “ekonomik istikrar kalkanı” isimli patron kurtarırken emekçileri sefalete sürükleyen o paket geldi aklımıza. Aktörler aynıydı ve mesaj da öyle: Yaşasın sermaye.
Peki ya emekçiler, gençler, kadınlar? İktidarın ağzından yine onların yararına bir şey çıkmadı. Hatta seslerini duyurmak için sosyal medyadan milyonlarca paylaşım yapan liseliler; onları geleceksizliğe sürükleyen bu sınava dair tek bir kelime bile duyamadılar son açıklamalarda.
Gözümüzü açtığımızdan beridir; şu kadar kişi işsiz, şu kadar kadın öldürüldü, bu kadar işçi iş cinayetine kurban gitti, şu kadar milyon kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor haberlerinin gerçekliğiyle ve “eksikliğiyle” kendimizi bulmaya ve yerimizi kalıcılaştırmaya çalışıyoruz. ”Eksik olan nedir?” derseniz, gerçek olanlar değil elbette; gerçeğin bize aktarılma şekli. Bu kadar kişi işsiz, şu kadar kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor, gençleri pek de parlak olmayan bir gelecek bekliyor evet ama tüm bunların nedeni ne?
Bize öğretilen hep ezberlemekti o yüzden bir çoğumuz belki de tüm bunlar bizi bulana kadar nedenini sorgulamayı düşünmedik ya da düşündüysek de “eksik” bırakmaya devam ettik. Ne zaman ki mücadeleyle tanıştık işte o zaman eksikler ”tamam” oldu. Kavgamızın şairi Nazım’ın söylediği dünyanın en tuhaf mahluku gibi; ”hani şu derya içre olup / deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf” yaşadıysak da o güne kadar öyle kabahatin çoğu bizim falan değildi. Çünkü biz Türkiye’de gerici ve piyasacı dönüşümün ve öncesinde solun kökünü kazımaya çalışanların-liberalizmin pisliğinin tam içinde doğmuştuk.
Laikliğin adım adım tasfiyesi, bilimsel eğitimin kökünün kazınması, gerici cemaat örgütlenmeleri, ilericilerin her alanda tasfiye edilmesiyle yerlerine AKP tarafından ”seçilmişlerin” yerleştirilmesi… İşte bizim bilincimiz böyle bir Türkiye’de şekilleniyordu.
Bilincimizin özgürce var olmasını engellemeye çalışanlarsa istisnasız her yıl sınav ” skandallarıyla ” gündemlere düşüyordu. Belleğimizde yer eden bu sayısız skandalların içinde; soruların ya da doğrudan cevapların cemaatlere verilmesi, kopya, şifreleme gibi türlü türlü hileler ve iptal sorular saymakla bitmiyor. Cemaatlere, gerici vakıflara sınırsız bir ”yardım” ; aylarca bu sınava emek vermiş gençlereyse geleceksizlik. İşte bugün buna bir şey daha ekleniyor; patronlara ”refah” , gençliğe ”virüs”.
Bu sınav kararının arkasında sessizlikle durmaya çalışıyorlar; çünkü gençlerin gözüne bakıp da ”Sınavı erteleyip de patronları karşımıza alamayız. İsteseniz de istemeseniz de o sınava o tarihte gireceksiniz.” diyemiyorlar henüz. Çünkü biliyorlar ki gençliği karşılarına almanın da bir bedeli var. Biricik sermaye partisinin maskesi bir kez daha düştü; ama dikkat edelim ki maskeleri henüz düşmemiş sermaye partileri de var. İlk görevimiz; bize maskeli, kolonyalı geleceksizliğin ”eş anlamlısı” olan bu sınavları reva görenlerin düzeniyle mücadele etmek. Ve bundan daha da önemlisi henüz maskesi düşmeyen diğer ”sermaye partilerine” de aldanmamak.
Belki söylemleri AKP’den daha yumuşak, belki de kendileri ”dost canlısı” gibi gözüküyor olabilirler kimileri için. Ama konu sermayenin çıkarları olunca insanca yaşamak isteyen işçilerin karşısına geçip de o meşhur söze ”Dünyanın bütün demokratları birleşin.” diyerek savaş açma cüreti gösteren maskenin kaygısı da piyasacılık. Dünyayı isteyenleri kırıntı ile kandırmaya çalışan o maskenin iki yüzlülüğünü görmek pek de zor değil. Emekçileri sefalete mahkum edenler de onları hiç yoktansa alın bu kırıntıya kanaat edin diyerek kandırmaya çalışanlar da aynı annenin çocukları; sermaye düzeninin. Bugün bizim yanımızda görünen o maskelilerle, tam da karşımızda yer alanların nerede birleştiğine de iyi bakalım: Ya işbirlikçilik ya piyasacılık.
Bugün piyasacılığın ülke topraklarımızda kök salmasının bir sonucu olarak hem geleceksizlikle hem de virüs tehlikesiyle baş başa bırakılıyoruz. Durum böyleyken umutsuzluğa kapılmak yerine; ses çıkartmanın bir zorunluluk olduğunu daha iyi anlamamız gerekiyor. Sınavın tekrar Temmuz’a alınması ısrarını sürdürürken; yıllardır bilincimizi esir almaya çalışan bu düzene karşı; geleceğimize, sağlığımıza, yaşamımıza göz diken piyasacı anlayışla hesaplaşmayı görev edinmekle birlikte kazanabiliriz!
Bilelim ki biz geleceksizliğe mahkum değiliz ama o maskeler tek tek düşmeye mahkum. Hepimizi, geleceğe ve yaşama emek verenleri top yekün karşısına alan bu sermaye düzeni çöplüğü boylamaya mahkum!
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şikâyetiyle 11 yıl 8 ay hapis…
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eski basın danışmanı Ahmet Sever, Mustafa Varank’ın açtığı 'Ak trol' davasından…
"Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasıyla hakkında soruşturma başlatılan gazeteci Fatih Altaylı, "Olağan ve alışık…
MHP’li vekillerin altın kaçakçılığı ve kara para iddiaları siyaseti karıştırdı. Bahçeli’nin tavrı, Dubai bağlantıları ve…
İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak…
TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen kanunla, yetkisiz çakar kullanımında para cezası artırılacak ve ilk kez…