Sınıf, sınıf bilinci, sınıf mücadelesi
Nesnel sınıf çıkarlarına dayanarak verilen mücadele (ekonomik olarak) işçi sınıfını siyasallaştırmaz, onu politik bir sınıf yapmaz. Burada devreye "bilinç, sınıf bilinci, siyasal bilinç" girer.
Umut İleri
“Sınıflar, tarihsel olarak belirlenmiş bir toplumsal üretim sisteminde tuttukları yere göre, üretim araçlarıyla olan ilişkilerine göre, emeğin toplumsal örgütlenmesindeki rollerine göre ve sonuç olarak, toplumsal servetten aldıkları payın boyutuna ve bunu elde etme biçimine göre birbirinden ayrılan büyük insan topluluklarıdır.” der Lenin.
Kapitalist Toplum içerisinde yaşayan insanlar, üretim araçlarına sahip olmadıkları için, yaşamlarını sürdürebilmek ve temel gereksinmelerini karşılayabilmek için, üretim araçlarını ellerinde tutanlara emeklerini pazarlarlar. Çünkü bu insanların, üretim araçlarından yoksun olmaları nedeniyle yaşamak için emeklerinden başka satacakları bir şeyleri yoktur. Bu pazarlık “özgür” bir ortamda gerçekleşiyor gibi görünse de, verili koşulların dayatması bu pazarlığın bir zorunluluk sonucu gerçekleştiğini bize gösterir. Bu bağlamda bir “özgür” ortamdan bahsetmek olanaksızdır. İşte insanların zorunluluk sonucu çalışmak zorunda kalması ve emeklerini pazarlaması onları sınıf konumuna sokar.
Ancak bu sınıf olma niteliği, kendisi için değil, “kendiliğinden sınıf” niteliğidir. Çünkü bu konumda işçiler, “sermaye için sını” olma niteliğindedirler.
Proletaryayı tek başına emek sürecinin bir öznesi olarak görmek, onu üretim sürecindeki yerine göre yani ekonomik çerçevede tanımlamak, bize “kendinde sınıf” tanımını verir. Oysa bu tanım proletaryayı yeterli biçimde tanımlamaz.
Baştan da söylediğimiz gibi proletarya aynı zaman da emek sürecinin dışında “toplumsal sistemin kolektif öznesi”dir de. Daha açık söylersek proletarya, aynı zamanda toplumdaki siyasal ve ideolojik süreçlerde hareket eden bir öznedir.
Ne zamanki yığın halinde ortak çıkarlara sahip olan bu işçiler örgütlenir ve sınıf mücadelesi sürecinde devrimci bir rol üstleneceklerinin farkına vararak sınıf bilinciyle hareket ettiklerinde, sermaye için sınıf olma konumu yerine, kendileri için sınıf olma konumuna geçerler. Artık mücadele ekonomik alanın dışına çıkarak politik bir savaşım
niteliği kazanmıştır. Proletaryanın siyasal ve ideolojik süreçlerdeki devrimci pratik eylemliliği, onu kendi için sınıf tanımı içine sokmuştur.
Özetlersek, sınıfın nesnel konumu ile bir özne olarak kendini sınıf mücadelesinde müdahil hale getirmesi önümüze, kendiliğinden sınıf ve kendi için sınıf tanımlamalarını koyar. Bu bağlamda, “Kendinde Sınıf” ile “Kendi İçin Sınıf” farklı özneler değil, aynı öznenin diyalektik bütünlük içeren iki farklı yüzüdür.
Buradan sınıf mücadelesine geçersek. Üretimin maddi koşullarının sonucu ortaya çıkan toplumsal ilişkileri, yeniden üreten siyasal etkinliklerin ve de bunları biçimlendiren ideolojilerin ortaya koyduğu pratik eylemliliğin tümünü, “sınıf mücadelesi” olarak tanımlayabiliriz. Daha somut bir tanımla sınıf mücadelesi, sınıflar arası ilişkileri yaratan, onları yeniden üreten ve dönüştüren tüm etkinliklerin bir bütünüdür.
İşçi Sınıfı mücadelesini ekonomik, politik alanlarda verir. Bu alanlar birbirine bağımlı, birbirini etkileyen diyalektik bir bütünlük içerisindedir. Burjuvazi ekonomik alanı politik alandan ayırarak, ekonomik alanı bugün iyicene düzen kurumu haline gelmiş, sınıf sendikacılığından vazgeçmiş sendikalar eliyle denetim altında tutarken, politik alanı
ise sınırlarını kendinin belirlediği, kendi icazeti ölçüsünde siyasetine olanak tanıdığı siyasi partiler aracılığıyla denetim altında tutar. Komünistler ekonomik ve siyasal alanın birliğini savunurlar. Sınıfla, siyasetin birleşmesinin yolu bu birliği sağlamaktır.
Burada sorun, işçi sınıfının “Kendinde Sınıftan” “Kendi İçin Sınıfa” nasıl geçeceğidir. Yani işçi sınıfının toplumsal bir sınıf olmaktan politik bir sınıf olmaya nasıl geçeceği, nasıl politikleşeceğidir. Nesnel sınıf çıkarlarına dayanarak verilen mücadele (ekonomik olarak) işçi sınıfını siyasallaştırmaz, onu politik bir sınıf yapmaz. Burada devreye “bilinç, sınıf bilinci, siyasal bilinç” girer.
Bilinç, daha doğrusu sınıf bilinci, belki de geleceği kurmada geleceği kuracak olanlar için, üzerinde durulması ve sağlanması bağlamında çok önemli bir kavramdır. Marks; “Özgürlük Köleler İçin Değil, Köle Olduğunu bilenler için” derken, yine Marks “İşçi Sınıfı Ya Devrimcidir Ya da Hiç Bir şeydir” derken, Lenin hemen her yazısında İşçi Sınıfı yerine “Sınıf Bilinçli İşçiler” kavramını kullanırken sınıf bilincine vurgu yaparlar.
Peki bu bilinç nasıl verilecektir? Bu bilinç işçi sınıfına, sınıf mücadelesi içerisinde, onu düşünen eli Parti’si tarafından verilir.
İşçi sınıfının onu siyasallaştıracak, onun devrimci gücünü ortaya koyacak, etkin siyasal dinamiklere gereksinmesi vardır. İşte bu dinamik, işçi sınıfının öncüsü, erk savaşım aracı, düşünen eli partisidir. İnsan nasıl ellerini kullanarak düşünmeyi öğrenmişse, işçi sınıfı da düşünmeyi, düşünen eli partisinden öğrenecektir.