Sivas Katliamı'nda hayatını kaybedenler Sarıgazi'de anıldı
Sivas Katliamı’nın yıl dönümünde İstanbul Sarıgazi’de yürüyüş ve anma gerçekleştirildi.
Sivas Katliamı’nın 27. yıldönümü dolayısıyla İstanbul Sarıgazi’de yürüyüş ve anma gerçekleştirildi.
Sarıgazi’de düzenlenen Sivas Katliamı anması, eylem saatinden 1 saat önce İstanbul Valiliği tarafından pandemi bahane edilerek yasaklandı. Yürüyüş yollarına polis tarafından barikat kuruldu.
Yasaklamaya ve polisin yoğun baskısına rağmen Sarıgazi halkı ve devrimci kurumlar buluşma noktalarından basın açıklaması yapılacak alana dek yürüyüşünü gerçekleştirdi.
‘Şeriata, faşizme karanlığa geçit yok’, ‘Sivas’ta yakanlar AKP’yi kuranlar’, ‘Sivas’ın hesabı sorulacak’ sloganları eşliğinde gerçekleştirilen yürüyüş sonrası katledilen 33 aydın saygı duruşu ile anılarak ortak basın açıklaması okundu.
Sarıgazi Tertip Komitesi’nin basın açıklaması şöyle:
SİVAS KATLİAMINI UNUTMADIK, HESABINI SORACAĞIZ!
“Bundan tam 27 yıl önce Sivas’ta onlar bozuk düzende sağlam çark olmaz diyen Pir Sultan’ı, küllerinden yeniden doğanları anmak için buluşmuşlardı o kavruk temmuz ayında.
Nesimi’nin derisini yüzen cellatlara karşı güçlerini birleştirmek için buluştular Sivas’ta.
Pir Sultan’a atılan gülün hesabını sormak, yıllarca katliama uğrayan, zulme uğrayan ama baş eğmeyen yiğitlerin hesabını sormak için,
Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kemend, işte boynum asarsa
İşte hançer, işte kellem keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan diyenleri anmak için,
‘Akarsuyum yansam da kül olup savrulsam da’ diyerek susturulmaya çalışılan ozanların hesabını sormak için toplandılar.
Onlar ‘yârin yanağından gayrı paylaşmak için her şeyi’ diyen dünyanın kurtuluşunu sosyalizm mücadelesinde gören devrimcilerin hesabını sormak için bir araya geldiler.
Ancak kıydılar canlarımıza 12’sinde Koray’dan 66’sında Asım Bezirci’ye Alevisi-Sünnisi, Türkü-Kürdü ile Hollandalı Carina Cuanna’ya kadar kıydılar canlarımıza.”
2 Temmuz 1993’de Pir Sultan Abdal Anma Şenliklerinde binlerce can, aydın, yazar, sanatçı, ilerici-devrimci bir araya geldi. İnancı, kimliği, emeği yok sayılan 7’den 70’e kim varsa dil, din, ırk ayrımı yapmadan her dilde “gelin canlar bir olalım” çağrısına güç vermek için buluştular. 1989 ylından bu yana Banaz’da yapılan anma şenliklerinin hazırlığıyla birlikte katliam hazırlıkları da başladı. Etkinliğe katılacak aydın, yazarlar için karalama faaliyetleri başladı. Yerel gazetelerde sürekli olarak katliama davetiye çıkaran yazılar yayınlandı. Kışkırtıcı, provokatif haberlerle katliama zemin hazırlayan bu yayın organlarının kalemlerinden kan damlıyordu. Dönemin Refah Partili Belediye Başkanı aynı tarihe “hicret koşusu” koydu ve çevre illerden “katiller” Sivas’a toplandı. Etkinliğe katılmak için gelenlerin kaldığı Madımak Oteli’nin önüne yol bakım çalışması bahanesi ile bir kamyon taş boşaltıldı. Bir yandan da kolluk güçleri başka ilçelere gönderildi. Kısacası katliam için her türlü hazırlık tamamlandı.
2 Temmuz günü geldiğinde, Cuma namazı çıkışında Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun “Gazanız mübarek olsun” diyerek açıktan destek verdiği katiller sürüsü, katliam için etkinliğe gelenlerin üzerine salındı. Dönemin başbakan Tansu Çiller “ çok şükür otel dışındaki vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır” derken, cumhurbaşkanı Demirel “Emniyet güçleri ile halkı karşı karşıya getirmeyin diyerek katliamı desteklediler. Madımak Oteli’ni ateşe veren gerici güçler 35 canı diri diri yaktı. Böylece sermaye düzeni, 2 Temmuz 1993’te gerici çetelerini devreye sokarak katliamı gerçekleştirdi.
Dönemin hükümet ortakları, valisi, emniyeti, jandarması ile katliamı izledi. Madımak Oteline yardıma gitmek isteyenlerin önleri kesildi, saldırıya uğradı. Gerici çetelere, katillere destek bununla da bitmedi. Göstermelik yargılamalarla, af yasasıyla katliamcılar serbest bırakıldı ya da yurt dışına kaçırıldı. Katliam davası zaman aşımı gerekçesiyle kapatılmak istendi. O dönem başbakan olan Erdoğan insanlık suçunun zaman aşımını hayırlı olsun diyerek karşılarken, katliam sanıklarının avukatlığını yapanlar milletvekiliğine getirildi. Celal Mümtaz Akıncı Anayasa mahkemesi üyeliğine atandı.
KATİLLERİ TANIYORUZ!
Kirli provokasyonlar ve katliamlar sermaye düzeninin bir geleneği olarak devam etti. Bu gelenek, işçi ve emekçilerin, ezilen hakların birleşik kitlesel mücadelelerinin önünü kesmek ve sermayenin baskı ve sömürü düzenini sorunsuz sürdürebilmek amacıyla geçmişten günümüze devam etti. Dersim, 1 Mayıs ‘77, Maraş, Çorum, Gazi, Sivas, Ulucanlar, 19 Aralık katliamları ve yakın geçmişte gerçekleştirilen Roboski, Amed, Gezi, Suruç, Ankara katliamları sermaye düzeninin katliamcı yüzünü tüm çıplaklığıyla gösterdi.
SİVAS’IN IŞIĞI SÖNMEYECEK!
Sermaye iktidarı, bu sömürü düzeni bu saltanat devam etsin diye on yıllardır din, dil, ırk ayrımını körükleyerek emekçileri birbirine düşürdü. Dinci- gerici politikalarla, tarikat-cemaat örgütlenmesi ile ayrımcılığı derinleştirdi, emekçilerin bir araya gelmesini engellemeye çalıştı. Her saldırısında bizlerin biteceğini, yok olacağını sandılar. Ama yanıldılar. Ne Sivas’ta yakılan ateş ne darağaçları bizleri yıldıramadı.
Tüm dünyayı saran ekonomik ve siyasal kriz ile salgın koşullarında yaşıyoruz. Milyonlarca insan açlıkla ölüm sınırında yaşıyor. En temel yaşam hakkımız elimizden alınıyor. İşçi-emekçilerin kazanılmış haklarına saldırılar sürüyor, kıdem tazminatı hakkı gasp edilmek isteniyor. Rant uğruna yağma, talan devam ediyor. Mazlum halklar arasında kirli savaş derinleşiyor. Ekonomik saldırılar sürerken, baskı ve gericilik artıyor. Yaşamın her alanına sinen gericilik, zorunlu din dersi dayatması ve imam hatiplerin sayısının artması ile yaygınlaştı. Alevi inancı yok sayılıyor, İnanç merkezleri saldırıya uğruyor. Son olarak direnişçi Grup yorum Üyesi İbrahim Gökçek’in cenazesi bahane edilerek Gazi Cemevi saldırıya uğradı, talan edildi.
Kapitalist sistemin krizi derinleştikçe polis devleti uygulaması artıyor, en ufak bir hak arama mücadelesi zor yoluyla bastırılıyor. Aydın, yazar, gazeteci, avukat, milletvekilleri, ilerici-devrimci, sosyalistler tutuklanıyor. Sendika, meslek odaları, baroların parçalanması için yasalar düzenleniyor. Kısacası siyasal iktidar kendisinden olmayana yaşam şansı bırakmıyor.
Siyasal iktidara karşı ateşte semaha duran insanlığın direnciyle mücadele etmeli, örgütlenmeliyiz. Sınırsız, sömürüsüz bir dünyayı kurana dek yitirdiğimiz nice canla harlanmaya devam etmeli, birliğimizi büyütmeliyiz.”