Kaan Kavuşan
Malum, bu sene korona salgını sebebiyle 1 Mayıs’ta meydanlarda olamayacağız. Hatırlayacaksınız, başlangıçta öncelikle ekonomik olarak çok da stabil olmayan İspanya ve İtalya gibi ülkelerde hızla kitlesel ölümler yaşandığı için kapitalizmin savunucuları bunu arızî görmüşlerdi. Ancak bugün gelinen noktada, Almanya hariç, emperyalizmin gelişkin olduğu ülkeler İngiltere ve Fransa’da bile sayılar bu ikisiyle kafa kafaya gidiyor. (Dört ülke de 25 bin civarında.) En vahşi ve en gelişkin emperyalist Amerika’daysa ölüm sayısı 60 bini bulmuş durumdayken, Amerikan halkı liberal illüzyon yüzünden sokaklara dökülüp salgın önemleri karşıtı bir pozisyon alıyorlar. Bunlara Trumpçılık falan demek yersiz, çünkü safkan liberalizmin eseri sayılır. “Senin sağlığın benim özgürlüklerimden önemli değil” pankartları tam da her formuyla liberalizm ve kapitalizmin yarattığı bencillik ve benmerkezciliğin getirisi.
Bu akıl tutulması zamanında, emekçi halkın zorla işine gönderilen evlâtlarının yapması gereken çok şey var elbette. Ancak bir soluklanmak da gerekiyor zaman zaman, ne de olsa 1 Mayıs biri bayramımız. Bize ancak tatil günlerinde sunulan karantina önemlerinden yararlanabilme “imkânı”nı, belki de “bizleri” ve “onları” anlatan aşağıdaki filmlerden birini izleyerek kullanabiliriz.
(Önemli not: Elbette sosyalist devrimleri, devrimcileri ve proletaryanın mücadelesini birbirinden ayırmak sağlıklı değil ama bir başka listeye de konu olması amacıyla, yanlış anlaşılmayacağını umarak, proletarya mücadelesinin en ileri aşaması devrimleri kenara bırakarak böyle bir ayrım yapmış bulundum. Listede sosyalist olmayan toplumlardaki sınıf çatışmasının kendisini ve işçi sınıfının isimsiz evlatlarını odak noktasına alan filmler var.)
La Classe Operaia Va In Paradiso / İşçi Sınıfı Cennete Gider (1971)
İtalyan ve Marksist yönetmen Elio Petri’nin iki karşıt sınıfı bir fabrikanın içinden ve patron işbirlikçisi Lulu Massa’nın parmağını makineye kaptırması üzerinden anlattığı film, aynı zamanda Çin-Sovyet ve geleneksel sol-68 kuşağı ayrılıklarının tırmandığı zaman dilimindeki eğilimleri göstermesi açısından ilginç bir zemin kazanıyor. Tüm bunlara büyük bestekâr Ennio Morricone’nin filmin temasına fevkalade uygun, müthiş, vurgulu ve gergin müzikleri de eşlik ediyor.
Yönetmen: Elio Petri
Başroller: Gian Maria Volonte, Salvo Randone, Luigi Diberti, Mariangela Merato, Flavio Bucci, Giuseppe Fortis, Donato Castellaneta
Ladri di Biciclette / Bisiklet Hırsızları (1948)
İtalyan Yeni-Gerçekçiliğinin lokomotifi, bir başka usta İtalyan Vittorio De Sica’nın Bisiklet Hırsızları filmi, işsizlikten kırım kırım kırılan II. Dünya Savaşı sonrası İtalya’sında geçiyor. Her gün iş aramaya çıkan bir emekçi ve oğlu, nihayet buldukları iş için gereken bisikleti zor bela edinmelerine rağmen çaldırınca, amansız bir arama çalışması başlıyor. İşsizliğin yoğunlaştığı bugünlerde tekrar seyredilmesi gereken bir yapıt. Ayrıca o zamanlar De Sica’nın asistanı olan ve daha sonra İyi, Kötü, Çirkin gibi bir başyapıtla adını sinema tarihine yazdıran bir başka Marksist, meşhur Sergio Leone de bir sahnede görünüyor.
Yönetmen: Vittorio De Sica
Başroller: Lamberto Maggiorani, Enzo Staiola, Lianella Carell, Gino Saltamerenda
Sorry We Missed You / Üzgünüz Size Ulaşamadık (2019)
Günümüzde işçi sınıfı meselelerini anlatmayı demode görmeyen ender yönetmenlerden biri olan Ken Loach’un, son filmi Üzgünüz, Size Ulaşamadık günün işçiyi en fazla sömürülen sektörlerinden biri olan kargo sektörünü konu alıyor. Patronların artık risk almayı bile emekçinin üstüne yıktığı düzeni, esnek çalışma saatlerini, yöneticilerin sattığı yalanları ve emekçilerin düştüğü çıkmazı da bir o kadar da güzel anlatıyor.
Yönetmen: Ken Loach
Başroller: Kris Hitchen, Debbie Honeywood, Rhys Stone, Katie Proctor, Ross Brewster
Maden (1978)
Türk sinemasının en iyi 10 filmi arasında olduğunu düşündüğüm Maden’de, ihmaller yüzünden hayatlarını kaybeden, çok kötü şartlarda çalışan madencilerin patrona ve sarı sendikaya karşı verdiği mücadeleleri anlatılırken, sınıf ve kahramanları olduğu halleriyle, yani zaaflarıyla ve kuvvetleriyle sergileniyor. Maden ve de Yavuz Özkan’ın diğer filmi Demiryol gibi filmleri izlerken, insan günümüz Türk sinemasının haline acımadan da edemiyor.
Yönetmen: Yavuz Özkan
Başroller: Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Hale Soygazi, Meral Orhonsay, Halil Ergün
Germinal (1993)
Emile Zola’nın ölümsüz eseri Germinal de Fransız madencilerinin hikâyesini anlatıyor ancak bu sefer daha eski bir dönemden, 1800’lü yılların sonlarından bir hikâye bu. Fransız aktör Gerard Depardieu’nün canlandırdığı Maheu’nün ailesiyle birlikte yaşadığı bir maden kasabasında, proletaryanın canına tak ettiği anda, eski bir demiryolu çalışanıyla birlikte örgütlediği grev, patronların ve burjuva devletin işçi sınıfına karşı takındığı tutumu da açığa çıkarıyor. Dönemin görsel tasviri ve proletaryanın yaşam koşulları da çok iyi görselleştirilmiş.
Yönetmen: Claude Berri
Başroller: Gerard Depardieu, Renaud, Miou-Miou, Jean-Roger Milo, Judith Henry
Le salaire de la peur / Dehşet Yolcuları (1953)
İşsizliğin kol gezdiği sıcak Güney Amerika topraklarında çalışan bir grup göçmen kamyonculardan “çok şanslı” dört kişi elemelerden sonra işi kapar. Ancak iş sandıklarından daha zor olacaktır; çünkü verilen korumasız tankerlerin içinde, belli bir ısıyı aşarsa patlayacak olan nitrogliserin vardır ve zamanında hedefe ulaştırılmalıdır. Yollar dar, görev tehlikelidir, şirketse tavizsiz. Kâr hırsının işçi sınıfının içinde bulunduğu fakirliği nasıl kullandığını gösteren, aynı zamanda da oldukça gerilimli ve hızlı bir film.
Yönetmen: Henri-Georges Clouzot
Başroller: Yves Montand, Charles Vanel, Peter Van Eyck, Folco Lulli, Vera Clouzot, William Tubbs
Soy Cuba / Benim Adım Küba (1964)
Sınıf karşıtlıklarıyla bezeli devrim öncesi Küba’nın şehriyle, kırsalıyla müthiş bir resmini çizen Soy Cuba, aynı zamanda Amerikan emperyalizminin ülkenin ve insanların üzerindeki yozlaştırıcı etkisini müthiş bir estetikle aktarıyor ekrana. En sonunda da devrimin başlangıcına ulaşıyor. Leylekler Uçarken gibi müthiş bir filmin de yönetmeni olan Kalatozov’un bu filmini ünlü yönetmen Martin Scorsese restore ettirip festivallerde gösterilmesine önayak olmuştu.
Yönetmen: Mikhail Kalatozov
Oyuncular: Sergio Corrieri, José Gallardo, Raúl García, Alberto Morgan, Luz María Collazo, Jean Bouise
Deux jours, une nuit / İki Gün, Bir Gece (2014)
Belki listedeki diğer filmler kadar görkemli ve maksimal değil ama İki Gün, Bir Gece patronların modern yüzünü göstermesi açısından önemli aslında. Filmde, hayatı yolunda gitmeyen ve işe ihtiyacı olan Sandra’yı odağına alan Dardenne Biraderler, Sandra’nın iş arkadaşlarının karşısına bir açmaz koyarlar: Ya primlerinden olacaktır ya da Sandra’yı işten çıkaran kendileri olacaklardır. “Güler yüzlü kapitalizm” sorumluluğu bile işçiye yıkarken olan biteni biraz fazla bireyler üzerinden incelese de ilgi değer ve düşündürücü bir film.
Yönetmen: Jean-Pierre Dardenne, Luc Dardenne
Oyuncular: Marion Cottillard, Fabrizio Rongione, Catherine Salée, Alain Eloy, Timur Magomedgaziyev
Bu haber en son değiştirildi 30 Nisan 2020 22:10 22:10
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…