21. Yüzyılda Edvar Geleneği

Ülkemizde Batı müziği ve Geleneksel Türk müziği arasında ister istemez oluşan çatışmadan kaynaklı her ayrım veya sınıflandırma iki taraftan birini üstün tutmak için yapılıyor, bu ayrım doğru değildir. Peki, makam müziğimizin teorisi nedir, nasıl oluşmuştur?

21. Yüzyılda Edvar Geleneği

Ege Ercan

Herhangi bir müzik türünün anlaşılması, öğretilmesi ve geliştirilmesi için müzik teorilerine ihtiyaç vardır. Kendi içerisinde birtakım kuralları barındıran müzik türlerinin özelliklerini anlatan yazılı kaynaklara müzik teorisi denilmektedir. Müzik türlerinin geleceğe taşınması, yeni yetişen neslin müziği öğrenmesi açısından müzik teorilerine ihtiyaç vardır. Gelişen her müzik türü sonradan yazılan müzik teorisi ile gelecek kuşağa aktarılmaktadır. Bu aktarım ne kadar doğru olursa müziğin gelişmesi için faydalı olacaktır. Bugün ki bilgime dayanarak müziği iki şekilde ayırıyorum, birincisi makam müziği yani sabit seslerin dışında komalı sesler dediğimiz ara seslerden oluşan müzik. (Kulağımızın duyabildiği en küçük müzik parçacığına koma denir) Diğeri ise sabit seslerin olduğu majör minör ve diğer dizi kalıplarını barındıran tonal müzik. İki müzik türü arasında bir çatışma yaratmak için ayırmak hatalı olur anlamak, içselleştirmek ve teknik biçimlerini kavramak için sınıflandırmak mantıklı bir adımdır. Ülkemizde Batı müziği ve Geleneksel Türk müziği arasında ister istemez oluşan çatışmadan kaynaklı her ayrım veya sınıflandırma iki taraftan birini üstün tutmak için yapılıyor, bu ayrım doğru değildir. Peki, makam müziğimizin teorisi nedir, nasıl oluşmuştur?

İki müzik türünden biri olan makam müziği ya da Klasik Türk müziği 90 yıla yakın bir süreden beri Arel – Ezgi – Uzdilek (A.E.U) tarafından geliştirilmiş makam müziği sistemi ile anlatılmaktadır. A.E.U batı müziği sistemini referans alarak makam müziği sistemini oluşturmuştur. Batı müziği ya da tonal müzik Majör ve Minör diziler kurarak, yani sekiz tane sıra sesi örneğin “do, re, mi, fa, sol, la, si, do” sesleri gibi belirli kurallar ile sıralayıp majör ve minör kalıplar oluşturur. Bu kalıplar üzerine eserler yazar. Benzer yaklaşımla A.E.U ‘te Çargâh makamını bu sıra sesleri yazarak ve aynı şekilde diziler oluşturarak sistemleştirmeye çalıştılar. (Çargâh makamı ile Do majör dizi arasında hiçbir fark yoktur A.E.U sistemine göre)

***

A.E.U makam müziğini kurarken batıdan referans almasının sebepleri nelerdir diye düşündüğümde aklıma ilk olarak batının her alanda, özellikle aydınlanma çağı sonrası kendini geliştirmesine bağlıyorum. Çünkü cumhuriyet kurulurken ve kurulduktan sonra aydınlar, sanatçılar, bilim insanları vs. yönünü batıya çevirmişti. İlericilik, aydınlanma ve modernlik batıda olan bir şeydi ve bizim yaşadığımız topraklara gelmesi gerekliydi. Bu konuda haksızda değiller tartışmasız. A.E.U o dönemin algısıyla batılılar nasıl müziklerini geliştirdi diye düşünüp batı müziği sistemini inceleyip Türk müziğine uygulamaya çalışmışlardır. Bu durum normal karşılanabilecek bir durumdur. Fakat sonrasında bu sistemin sorgulanmaması üzerine yeni bir şey pekte katılmamış olmaması makam müziğine zarar vermiştir. Bu sistemle beraber kimi makamlar yanlış anlaşılmakta kimi makamlar yok olmaktadır. Gelişen yeni dönemde makam müziğini iyice geriye itmiştir.

Müzikte teori oluşturmak ya da geliştirmek isterseniz öncelikle eserler bilmelisiniz eserlerin icralarını bilmelisiniz. Eğer ki eserlere ve icralarına hâkimseniz yaptığınız müziğin iç dinamikleri kuralları gereğince bir teori oluşturursunuz. Sadece bunlarla yetinmeyip geçmişte yazılan müzik teorilerine bakarak hareket etmelisiniz. A.E.U sistemi şema olarak batı müziğini almış ve makam müziğinin iç dinamiklerini işlemeye çalışmıştır. Fakat bu ne kadar doğru olabilir. 15. ve 16.yüzyıldan sonra özellikle Osmanlıda gelişen makam müziği nasıl olur da başka bir müzik sistemi referans alınarak sistemleştirilir. Elbette batı müziği sisteminin kuramcılarının nasıl bir yaklaşımda olduğu bilinmelidir. Batı müziği sisteminde değil birçok müzik sisteminden beslenilmelidir. Yaklaşım ve algılar incelenmelidir. Bir şeyin gelişkin olabilmesi için birçok pencereden bakılması gerekmektedir. Bu gerekliliği yerine getirmediğin sürece gelişmiş örneklerin kötü bir kopyası olursun. Türk müziği ya da makam müziği bugün 80 90 yıllık öğreti ile istenilen düzeyde ilerleyememektedir. Bunun en büyük sebeplerinden birinin de kötü bir kopya olmasıdır. Bunu söylemek kolay değil, çünkü A.E.U sisteminde eğitim görmüş olan makam müziği icracıları gayet muhafazakâr bir tutumla sizi mahkûm edebilir fakat hakikat saklanmamalıdır. Elbette bugün çok güzel icracılar, besteciler ve ustalar yetişmektedir. Bunu reddedemeyiz. Ama bir elin parmağını geçmemektedir. Yıllarca aynı eserleri aynı formlarda çalmak geleneği korumak açısından önemli olsa da gelecekte bu müziğin yok olmaması için yeni formların ortaya çıkması şarttır. Yeni bir algıyla hareket edilmesi şarttır.

Peki, bu yeni algı nasıl olacaktır?

Bu yeni algı sanıldığı gibi ortaya yeni bir şey atarak olmayacaktır. Şapkadan tavşan çıkartmayla olmaz böyle bir şey mümkün değildir. Doğru olan geçmişte en gelişkin eserlerin verildiği büyük ustaların yeni makamlar türettiği döneme dönerek neler yaptığını anlamaktan, algılamaktan geçmektedir. Ancak ustaları anlarsak, onların bu müziği hangi algıyla yaptığını çözersek işte o zaman işin rengi farklılaşır.

Neden makam müziğini korumalıyız?

Avrupa şüphesiz insanlığa büyük katkı yapmıştır. Burjuvazi, monarşi ve krallıklar karşısında çok ileri talepler öne sürmüştür. Fransız devrimi dünyanın rengini değiştirmiştir. Bunlara itiraz edilmez aynı burjuvazi ya da kapitalist, emperyalist güçler kendi kültürlerini pazarlayarak, sömürü çarkını sadece doğal kaynaklar ve iş gücü üzerinden değil kültür üzerinden de yapmaktadır. Şöyle düşünün sanayi devrimi ileri bir adımdır ama sonucu emek sömürüsüdür. Bizim önerimiz ise bu sanayiyi oluşturan materyallerin kamulaştırılmasıdır. Sınıfsız sömürüsüz bir toplum modelidir. Müzikte de durum buna benzemektedir ileri ve modern olan çözümlemeleri alıp makam müziğinde işlemeliyiz. En doğru şekilde müziği ilerletmeliyiz. İşin özü bizim müzikte yapmamız gereken batı modelini kopyalamak değildir. Onlar ne düşündüler neleri gördüler de bu sistemi kurdular? Makam müziği sistemimizi nasıl kurarız? Müziğimizin dinamikleri nelerdir diyerek yeniden düşünmeliyiz.

Bu konuda çok önemsediğim bir çalışma var. Sühan İrden tarafından kaleme alınmış olan “Türk Musıkisinde Düzen Perde Makam Terkib Uygulamaları” kitabı önemsenmeli okunmalıdır. Bu kitap yazılırken referans olarak eserler verilmiştir. Ustaların orijinal eserleri incelenerek, geçmişte Edvar olarak adlandırılan makam müziği kuramcılarının çalışmaları özümsenerek damıtılmıştır. Makam müziğinin öğretilmesi algılanması için bu kitap çok kıymetlidir. Elbette makam müziği sadece yazılı kaynaklar ile öğrenilmez, meşk gereklidir. 21. Yüzyılda Edvarlık görevini üstlenen Sühan İrden her açıkladığı makam için örnek eserler vermiştir. Meşk usulü gibi olmasa da makamları öğrenmek için güzel bir düşüncedir. Belki de gelecek dönemde makamları öğrenmenin yolu bu olacaktır kim bilir?
Bitirirken Makam müziği sanıldığı gibi anlaşılmayan uyku getiren bir müzik değildir. Çok güzel örnekleri vardır. Her şey gibi makam müziğinin de gelişmeye ihtiyacı vardır. Bu tüm müzik kuramları, türleri için geçerlidir. Yazının bir yerinde şu cümleyi kullanmıştım ”Gelişen yeni dönemde makam müziğini iyice geriye itmiştir.” Kimi geri gidişler yeni bir sıçramaya gebedir. Bana göre makam müziği de gebelik sürecindedir. Bu yazıyı okuyanlara son olarak Tanburi Cemil Bey’den Çeçen kızı adlı eseri dinlemelerini önereceğim.

Link; https://www.youtube.com/watch?v=jH95J48swk4