AKP ve sanat yan yana!
Sanat, siz nasıl istiyorsanız öyle yapıldı. Ta ki sosyalist bir ülke kurulana ve sanatın insanlığa hizmet edebildiği, özgürleştiği bir Türkiye kurulana dek.
Hazal Güneri
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Yaşayan İnsan Hazineleri Ödül Töreni”nde yaptığı konuşmasında “Milletin değerlerini, milletin zevk ve kültürünü gerilik emaresi olarak gören bu kültürel faşizm, en büyük darbeyi Türkiye’nin kültür ve sanat hayatına vurdu… Nazım Hikmet’i hapiste çürütenler, Sabahattin Ali’yi katledenler tek parti döneminin jakobenleridir… Sanatçılarını, kitapları yasaklayan Türkiye’den, şairlerine, yazarlarına hangi görüşten olursa olsun sahip çıkan yeni bir Türkiye yarattık.” ifadelerini kullandı.
2017 yılında ise Erdoğan’ın sarf ettiği “Teknolojiyi üreten, onun vasıtasıyla kültür ve sanata da hâkim olur. Güvenlik, ekonomi önemlidir ama sanatı, kültürü ihmâl ederseniz, hedefinize ulaşamazsınız. Yeni Türkiye’nin inşası çalışmalarında kültür ve sanata da özel önem veriyoruz. Sadece belli alanlarda ileriye giderek medeniyet inkişafı gerçekleştirilemez. Zaman zaman ifade ettiğim gibi, ülkemizin geçtiğimiz 14 yılda yaşadığı büyük dönüşümün en zayıf halkalarını ne yazık ki eğitim ve kültür oluşturuyor. Bu konularda hayâl ettiğim düzeylere ulaşamamış olmamızdan fevkalâde müteessirim. Bu bir özeleştiridir ama gerçektir.” ifadeleri de düşünülecek olursa iki sene de neyin değiştiğini de sormak gerekiyor.
Üzerine çok şeyler söylendi, yazıldı. Dikkat çeken ise özellikle AKP iktidarı döneminde gerici ve faşistlerin ağzından “bizim” olan değerlerin üretimlerinin sürekli, hele ki komünist Nazım’ın şiirlerinin dilden dile dolandığıdır.
Sorunu elbette ki AKP öncesi ve sonrası diye kalın çizgilerle ayırmak yapılabilecek en büyük yanlış olacaktır. Bazı gerçekler vardır tabii ki, Nazım’ın komünist olduğu için vatandaşlıktan çıkarılması, Sabahattin Ali’nin sosyalist olduğu için öldürülmesi, yine sosyalist olduğu için yakılmak istenen Aziz Nesin, yakılan aydınlarımız, sanatçılarımız, yakılan/yasaklanan kitaplar… saymakla bitmez. Bunlar aklımızın, yüreğimizin bir parçası olarak bizde kalsın, unutulmasın.
AKP’nin, Menderes’in, Özal’ın, Çiller’in, Evren’in, Erbakan’ın yolunu izleyerek bugünlere geldiğini biliyoruz. Bu yolun gericilikle, milliyetçilikle, bağımlılıkla, sermayeyle, katliamlarla ve en önemlisi de anti komünizmle döşendiği gerçeği yok sayılamaz. Ortak payda budur. Dolayısıyla bu yoldan gidenler de kendilerini aklamaya çalışmasınlar. Komik duruma düştüklerini düşünsek de işin gerçeği düşünülmüş bir manipülasyon olmasıdır. O zaman bugüne bakarak bazı hatırlatmaları yapmakta fayda var.
Erdoğan’ın iddia ettiği gibi şairlerine, yazarlarına, sanatçılarına hangi görüşte olursa olsun sahip çıkan bir ülkede yasaklı örneklerle başlayalım. En çok konuşulan kitaplardandı Ahmet Şık’ın İmamın Ordusu kitabı. İsmi duyulur duyulmaz yasaklandı, Şehir Tiyatroları’ndan atılan, oyunları yasaklanan tiyatrocu Levent Üzümcü, Ali İsmail Korkmaz için Hatay’da yapılan “Ali – Düşlerinde Özgür Dünya” adlı belgeselinin gösteriminin valilik tarafınca yasaklanmasını, ünlü heykeltıraş Mehmet Paksoy tarafından yapılan Kars’taki İnsanlık Anıtı’nın “ucube” denilerek yıkılması, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin hedef gösterilerek kundaklanması, Meclis Sohbetleri programında kadın sanatçıların sahneye çıkarılmaması, tarihi Emek Sahnesi’nin yıkılıp yerine AVM yapılması, AKM’nin yıkım kararı ve daha nice sanata ve sanatçıya olan darbeler… sıralamakla bitmez.
Tabii bütün bunlar olurken AKP kendi saray soytarılarını yarattı. Artık sanatçı denildiğinde akla onların gelmesi için çok uğraştı. Sermayenin yeni tercihleri ile belirlenen, bağımlı yeni aktörlerin sahneye çıktığı her iktidar, düzenin devamlılığı için kendi soytarılarını nasıl yaratıyorsa öyle yaptılar. Onlar el de öptü, sürpriz doğum günü de kutladı, “babam” diyerek ağladı, onlar nasıl isterlerse öyle oynadılar, onlar nasıl isterse öyle konuştular, onlar nasıl isterse öyle yazdılar, çizdiler, söylediler. Her yerde ve her şeyde onları andılar. Yani kısacası yıllardır süregelen tartışmayı bitirdiler. Sanat sizin döneminizde ne sanat için yapıldı ne toplum için… Sanat, siz nasıl istiyorsanız öyle yapıldı. Ta ki sosyalist bir ülke kurulana ve sanatın insanlığa hizmet edebildiği, özgürleştiği bir Türkiye kurulana dek.
Jakobenler mi? Söz Nazım’ın:
“Kahrol Danton.
Ölmelisin Robespierre’im…
Yaşasın Marat!
Ben Babeuf’le beraberim”