Gülmek nasıl bir eylemdir?

"Peki, gülmek başlı başına “iktidara meydan okumak” anlamını ne zaman kazandı? Bu anlamı kim ortaya attı ve neden? Bu önerme neden bu kadar “sarsılmaz” olarak kabul görüyor? Gülmenin devrimci bir eylem olmasının tarihsel geçmişi ve dayanağı nedir? Fransız Devrimi’nde ayak takımı aristokrasiye gülmüyordu, Jakobenler kralcılara, Bolşevikler Menşevikler’e veya Çar’a gülmüyordu, Lenin sürgüne gitmesine gülmüyordu, Stalin yeraltı çalışması yapmaya gülmüyordu, gülmek tam olarak ne zaman ve nasıl Devrim’e veya devrimci tavra yapıştı?"

Gülmek nasıl bir eylemdir?

Sertaç Canbolat

Eşle dostla gülmekten bahsetmiyorum, en canımız saydıklarımızla yan yana neşeyle dolmak ve kahkahadan patlamayı kastetmiyorum. Günümüzde bir “politiklik”, bir “politikleşme” addedilen “gülmek” eylemini kastediyorum. Yani Gezi’yle ve Gezi sonrası göklere çıkartılarak “mizahın” ikizi addedilen, “politik mizahı” geçtim, “politik bir eylemmiş” gibi öne sürülen gülmeyi kastediyorum.

Maskeli oyuncuların ve koronun seslendirdiği ditrambos’ların tragedya’sının karşısında basitçe ve epey de hor görülerek doğan “komedya” veya bugünkü sadeleştirmeyle komedi, takma adla yazdığı Gangantua’da skolastik eğitimi iğneleyen Rabelais’den, yazdığı “Le Roman Comique”i Retz Kardinali’ne adayan Paul Scarron’dan, aristokratik terbiye ve kültürü taklit etmeye çalışarak gülünç hale düşen burjuva Mösyö Jourdain’e tiyatrosunun seyircisinin çoğunluğunu oluşturan burjuvalara güldürten Moliere’den bugüne ve elbette bugün de kendi çağının anlamını taşımaktadır. Komedi şu veya bu biçimde tüm yüzyıllarda politik bir anlam taşısa da (bunun illa da “karşıdan” olması gerekmiyor) güldürmeyi hedeflemekle eşdeğer olmamıştır (örneğin Fransızcada “komedyen” bütün oyuncular için genel bir tabirdir). İşte bu noktada komediyi sanat eseri üretme sahasında bırakıp doğrudan doğruya kültürün üretimi olan “gülmek” eylemine gelelim.

“Politik bilinç” nedense her daim “dışımızı” ideolojik-politik bir bağlamda ele almakla özdeş kullanılır, bunun biraz da kendimizi, yapıp ettiğimizi, ağladığımızı, güldüğümüzü, gündelik hayattaki “ben”imizi ve genel olarak kendimizi ele alırken üzerine titrediğimiz bir bağlam olması gerekmez mi? Sevdiklerimizle gülmek, an’ın coşkusunu paylaşmak politik bir eylem değildir ama örneğin Recep İvedik’e gülmek politik bir eylemdir. “Neye gülüyorsak, güldüğümüz şeyin politik anlamının tarafına düşeriz” önermesi yanlış mıdır? Tartışalım. Peki, gülmek başlı başına “iktidara meydan okumak” anlamını ne zaman kazandı? Bu anlamı kim ortaya attı ve neden? Bu önerme neden bu kadar “sarsılmaz” olarak kabul görüyor? Gülmenin devrimci bir eylem olmasının tarihsel geçmişi ve dayanağı nedir? Fransız Devrimi’nde ayak takımı aristokrasiye gülmüyordu, Jakobenler kralcılara, Bolşevikler Menşevikler’e veya Çar’a gülmüyordu, Lenin sürgüne gitmesine gülmüyordu, Stalin yeraltı çalışması yapmaya gülmüyordu, gülmek tam olarak ne zaman ve nasıl Devrim’e veya devrimci tavra yapıştı?

Tivitır laf çakıcılığı “retorik kurma”nın (veya belâgat göstermenin) yerini aldığından beridir Gezi’yle beraber yükselmeye devam eden tuhaf bir “muhalefet” biçimi, yoğun bir şekilde sosyal medya çöplüğünde “güneşin bizi aydınlatan ışığı” gibi sunuluyor ve çığa dönüşen bir kartopu gibi büyüyor; her şeye gülmek, her şeyi alayla, dalgayla ele almak. Biraz geri dönelim; Recep İvedik’e güldüğümüzde ne oluyor? Bu sorunun cevabı ancak Recep İvedik’in kim olduğuyla verilebilir. Kimdir Recep İvedik? Dolmuşta vapurda yanımıza oturduğunda güle oynaya hoş sohbetler yapacağımız biri midir? Gündelik hayatta karşılaştığımızda yüzümüzü “gülümseten” biri midir? Kütüphaneci kadının cinsellikle aşağılandığını gördüğümüzde gülüyor muyuz örneğin? Recep İvedik “güldürmeyi” bir olumlamayla mı yoksa olumsuzlamayla mı üretmektedir? Bu ülkede “benden değil” olarak gördüğüne yaşam hakkı tanımayan bir lümpenlik Recep İvedik’in kültürel varlığının önemli bir oranda temelini oluşturmuyor mu? Recep İvedik’e gülmek, ideolojik karşıtımızın üretimini hafifsemek, hatta ileri giderek söylemek gerekirse kabullenmek (olumlamak veya adı her neyse siz koyun) anlamına gelmiyor mu?

Şu halde, sanatsal alanda, mizahın, ele aldığı sosyopolitik unsuru “küçümseme, istihza” işlevinin politik anlamı öncelikle bir tartışma konusudur çünkü bu duruma yer ve koşullardan bağımsız olarak sürekli olarak “iktidara vurmak” gözüyle bakmak tarihsel akla aykırıdır. Ancak kendimizi her durumda “gülmeye” alıştırmanın anlamı daha berrak olabilir; kendimizi politik olarak ve kültürel olarak yanlış bir yerde kurmak ve kurgulamak. Bir örnek verecek olursak; burjuva devleti koşullarında bile bir bakanın “Dolar’la ilgilenmiyorum” demesi ancak ve ancak bir karikatüristin çiziminde yer alabilecekken bunun gerçekten olup bitmesine veya örneği genellersek, gündelik hayatın bir karikatüristin elinden çıkmış olması gereken sahnelere sıkışmaya başlamasına bu sahneler üzerinden “espriler” üreterek karşılık vermemizi nasıl değerlendirmemiz gerekir?

“İnsanlar uluorta öpüşüyor, sevişiyor, Dolar o yüzden yükseliyor.” Bu söze gülünemez, gülünmemelidir çünkü bu söz ilkokuldan itibaren çocuklara neden dinci bir eğitim verilmemesi gerektiğinin çok olağan bir gündelik kanıtıdır. Bu söze “inanca, bölgeye, kültüre göre değişen bir biyoloji yoktur, işte bu yüzden ‘din bilgisi’ adı altında mezhepçi hurafeler sadece ve sadece dinci gerici bir iktidarın insandan saymadığı ve saymayacağı kitleler yetiştirmeye katkıda bulunur” demiyorsak geriye ne kadar zeki, ne kadar hazırcevap olduğumuzu öne çıkaracak bir sosyal medya tepkisi, yani “gülmek” kalıyor.

Şu halde bir önceki soruda olduğu gibi, bir karikatüristin sahnesi olması gerekirken “gerçekte gerçekleşen karikatüre” karşı son derece kişisel bir tepkiyle “gülmeyle” karşılık verip “gülüp geçiyoruz” ve sıradakini bekliyoruz, çünkü sıradaki de kendimizi parlatacağımız malzemeyi elbette sağlayacak. Böyle bir davranış biçimi olarak “gülmek”, hayata ideolojiden bir cevap ve tepki üretmek demek olan “ideolojik bilincimize” sızan yabancı bir nesne değil midir? Politik bilinçte dolaşan yabancı maddelerin ideolojiye sızması da yakındır demek yanlış mıdır, sonuçta ideoloji hayatımızı üretmiyorsa o vakit hayatımızdaki varoluş biçimimiz ideolojiyi üretmeyecek midir?
Protesto eyleminde polise çiçek uzatan kişi kitlesel eylem nedir, “politik bir eylem” neye denir bilmeyen “apolitik” bir kişi oluyor da “gülmeyi” politikleştirmeyi uman kişi neden “politik” bir eylem gerçekleştirmiş oluyor? “Gülmeyi” politik sıfatıyla tanımlamak için önce o çiçeği politik olarak tanımlamak gerekir.

Çünkü…

İnsanların ikili ilişkilerinde neyin ne anlama geldiği o ilişkinin gerçekleşme koşullarına bağlıdır ve eğer gülmek küçümseme veya meydan okuma veya bunların tam tersi anlamdaysa her iki taraf da bunu anlar ve bilir. Ancak “politik eylem” nihayetinde belli bir politik çıktısı olması tasarlanan eylem anlamına gelir, “devrimci bir eylem” nihai bir devrim amacına hizmet eden bir eylem anlamı taşır, canımız istediği için, sırf öyle adlandırıyoruz diye öyle olmazlar, öyle adlandırılmalarının nesnel zemininin olması gerekir, hele de gülmek gibi insanın gündelik ve doğal bir eyleminin politik bir eyleme, hele de devrimci bir eyleme dönüşmesi “ben dedim oldu” cümlesiyle açıklanabilir değildir.

Yukarıda bahsedilen şekliyle “gülmek” eyleminin politik çıktısı ancak “karşı devrimci” sıfatıyla tanımlanabilir. İdeoloji hayat kültürümüzü oluşturmadığı için davranış biçimlerine keyfimizce sıfatlamaya başka ne denebilirdi? Hayat bizi sıkıştırıyorsa davranış biçimlerine veya eylemlere slogan bağlamak, afili yakıştırmalar bulmak sadece bir “kaçış” olabilir, tıpkı “dizi seyrederek” kaçmak gibi veya “sosyal medyayla” kaçmak gibi… Kaçmayacaktık oysa, kendimizden dışarıya doğru bir kültürü örmek için çalışmalıydık…