Narsist bir yabancı James Joyce
James Joyce, ömrü boyunca, sanatına sıkı bir bağlılıkla sarılmıştı. Yoksulluk, hastalıklar, aile sorunları ya da dünya savaşları hiç etkilenmedi. Narsist bir yabancı olarak yaşadı ve öldü James Joyce.
Hamparsun Aşuryan
24 Nisan 1916 Pazartesi Paskalya günü, İrlandalı cumhuriyetçiler İrlanda Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan ettiler ve İrlanda’daki İngiliz hükümetine karşı ayaklandılar. İsyancılar Dublin’deki önemli binaları ele geçirdiler ve İngiliz birlikleriyle çatıştılar. Bir hafta içinde ayaklanma bastırıldı ve 2.000’den fazla insan öldü ya da yaralandı. İsyancıların 16 lideri idam edildi. 1798 Birleşik İrlandalı İsyanı’ndan bu yana İrlanda’daki İngiliz yönetimine karşı ilk büyük isyan oldu.
24 Nisan 1916 Paskalya sabahı, İrlanda Cumhuriyeti Kardeşlik Örgütü lideri Patrick Pearse, annesine şöyle diyordu: “Benim ve arkadaşlarımın vurulacağı, yok olacağı gün geliyor.” Annesi, öteki oğlu William’ı sorduğu zaman, “Willie mi? O da öbürleri gibi vurulacaktır. Hepimiz öleceğiz…”
Aynı sabah, İrlanda Sosyalist Cumhuriyeti Partisi kurucularından James O’Connolly, İrlanda Nakliye Genel İş Sendikası’nın merkezinden ayrılırken, William O’Brien’a, “Katledilmeye gidiyoruz,” der. O’Brien’ın, “Başarı şansımız hiç yok mu?” sorusuna yanıtı şudur: “Kesinlikle yok.” Öyle de olur.[1]
Patrick ve William’ın babası James, saygın bir heykeltıraştı; William da açıkçası yeteneklerinin çoğunu miras aldı. Babasının heykel, resim, sanat ve mimarlık üzerine yazılmış kitaplarıyla büyümüştü. Onun tutkusu ciddi bir sanatçı olmaktı.
William, Paskalya İsyanı’nda nispeten küçük bir rol oynadı ve 4 Mayıs 1916’da beklenmedik bir şekilde idam edildi.
1916 yılının Nisan ayında, Dublin sokaklarında isyan patlak verirken James Joyce, 1915’ten beri Zürih’te sığındığı bir evde yaşıyordu. Karısının bir akrabasının ve (Britanya) Kraliyet Edebiyat Fonu’nun (Royal Literary Fund) ve Harriet Shaw Weaver’in yardımlarıyla geçindi.
Kraliyet Edebiyat Fonu (RLF), yüksek edebi liyakat yazarlarının tanıtımı ve desteği için 1790 yılında kurulan bir İngiliz yardım kuruluşuydu. Yararlanıcıları arasında Leigh Hunt, Joseph Conrad, D.H Lawrence, James Joyce, Ivy Compton-Burnett ve Mervyn Peake gibi edebi şahsiyetler var.
Ayrıca “James Joyce’nin arkadaşları İrlanda sorununu, ahlak ve sosyalizm konularını tartışırken, Joyce. kendisini sanatçı olarak tanımlamıştı. W.B. Yeats’in Kontes Cathleen adlı oyununu protesto etmek için imza toplandığında, imza vermeyen tek öğrenci James Joyce’du.”[2]
Behice Boran, James Joyce’un “Ulysses” romanı için artık romancı ve eseri toplumla alâkasını kesmiş, kendi içine kapanmış bir durumdadır. Okuyucu için yapıt, anlaşılmaz veya anlaşılması çok güç, birbirini tutmaz olaylarla dolu bir rüyanın anlatımıdır. Kısacası bu tür roman, toplumsal gerçeklikten kaçışın en baskın görünümüdür diyordu “Ulysses”’in dilimize çevrilmesinden (2012) 69 yıl önce Kasım 1943’de…
James Joyce, Ulysses romanını 1922’de yazdı. Bu roman, birçokları tarafından 20. yüzyılın en etkili romanı olarak görülüyor. Romanı okumak zor olduğu kadar özetlemek de zor, ama oldukça basit bir hikayesi var.
Ulysses, eleştirmenlerce Odysseia’nın benzeri bir paralel metin olarak yorumlanmıştır; nasıl Homeros’ta derin tema Odysseia’nın eve dönüşü ise, Ulysses’te de kahraman Leopold Bloom’un 16 Haziran 1904 günü Dublin şehrinde gezinmesi de maceralı eve ülkeye dönüş yolculuğu anlatılır. Eleştirmenlerin yorum özgürlüğü sınır tanımıyor anlaşılan. Yazarın niyeti (intentio auctoris) ile eleştirmenin niyeti (intentio criticus) biribirinden faklı. Eleştirmen “metni ne yapıp edip kendi amacına hizmet eder hale sokan” biridir. Akşit Göktürk’e göre okur J. Joyce, Ulysses’te Homeros ile metinde açıkça görülen bir denklik kurmaz.
“Ulysses’te Dublin kentinin yirmi dört saatlik yaşamı en ayrıntılı bir kesitle verilirken, Homeros dünyasının burada işlevi ne olabilir, sorusu uyanır okurun kafasında. (…) Homeros’un destanının bir çağdaş yorumu, ya da Dublin yaşamının gerçekçi bir romanı olabileceği yolundaki okur beklentilerini, Joyce’un metni karşılamaz. Ayrıntıların kolayca birbirine eklenemez nitelikte oluşu, okurda oldukça karmaşık bir dünya karşısında olduğu izlenimini uyandırır. Bunun üzerine okur, Ulysses’in dönüşünün çağdaş karmaşa içinde taşıyabileceği anlamları aramaya başlar. Yoksa Joyce’un metninin yazınsal gereçleri olarak ne Odysseia, okurun bildiği klasik serüven öyküsü işleviyle yer alır metinde, ne de Dublin yaşamının gerçek sahneleri, bilinen yalın anlam ilişkileriyle, ya da doğalcı roman geleneğinin ilkeleri uyarınca verilir. Bu yüzden, Ulysses’i okuyunca soluğu Dublin’de alan birtakım Amerikalı hayranları, romanı koltuklarına vurup onunla kenti sokak sokak dolaşmaya başlamış, bunca ayrıntılı bir metnin Dublin’in gezi kılavuzu olarak işe yaramadığını görünce, umut kırıklığına uğrayarak, Joyce’un hiç de doğruyu yazmadığı sonucuna varmışlardır.[3]
D.H Lawrence’sa J. Joyce’un roman anlayışına katılmaz ona göre ağırbaşlı romanın uzayıp giden üzücü ölüm döşeği güldürüsüdür bu. “Öylesine küçük parçalara bölünmüş, ufalanmış bir kendine -dönüklüktür ki bu, parçacıklarının çoğu gözle görülemeyeceğinden, kokunun ardına düşmeniz gerekir. Mr. Joyce ile Miss Richardson, binlerce sayfa boyunca kendilerini didik didik ederler, en küçük duygularını en ince ipliklerine varıncaya değin deşer çıkarırlar, yavaş yavaş silkelenen yünden bir döşeğin içine dikilmekte olduğunuzu, çevrenizdeki yünlülük içinde kendinizin de yüne dönüştüğünü duyuncaya değin.”[4]
Aynası Olmayan Joyce
Elias Canetti de J. Joyce’a ihtiyat kaydıyla yaklaşıyor. 1935 yılının güneşli bir kış günü “Kendini Beğenmişler Komedisi” adlı oyununu ilk kez seçkin bir dinleyici karşısında okuduğu toplantı arasında Joyce’la tanıştırılıyor. Joyce “Ben” diyor Canetti’ye, -kaba bir ses tonuyla- “usturayla traş olurum ve ayna kullanmam”. Joyce’un gözlerinin zayıf, nerdeyse kör olduğu düşünülürse, tehlikeli bir işti bu diye aklından geçiriyor Canetti. Sanki kişisel olarak kendisine saldırmış gibi düşmansı bir ses tonuyla söylemiştir bunu Joyce. Oyunun özünü aynaların yasaklanması fikri, oluşturuyordur; gözlerinin zayıf olması nedeniyle bu onu öfkelendirmiş olsa gerek diye düşünüyor. Oysa Canetti, Joyce’un ev sahibinin davetini kabul etmesine sevinmiştir ve “aynalarıyla” ne büyük bir pot kırdığını ancak artık çok geç olduktan sonra anlar. “Onun “ayna kullanmam” sözleri bir savaş ilanıydı. Gariptir, onun bu elinde olmaksızın dışavurduğu ve kendisini benim gözümde küçülten duyarlılığından ben utandım. Okuma salonunu hemen terk etti; belki ayna oyununun aradan sonra da devam edeceğini” sanmıştır. Joyce’un kabalıkla dile getirdiği “Ben usturayla tıraş olurum ve ayna kullanmam”- sözleri, Canetti’ye aşağılayıcı ve düşmansı gelmiştir.
Canetti’i Cafe İmperial’de Zweig’la karşılaşır arka odalardan birinde tek başına oturuyor, başıyla işaret ederek masasına çağırıyor. Canetti’ye “Joyce’a da bir önsöz yazdırırsın. Böylece kitabın dikkati çeker.” der.
Hemen bunun asla söz konusu edilemeyeceğini söyler Zweig’a, Joyce’dan böyle bir istekte bulunamayacağını, kendisinin elyazmasını görmediğini, nerdeyse kör olduğunu, böyle bir şeyi okumasının beklenemeyeceğini, okuyabilecek olsa bile ondan böyle bir lütuf isteyemeyeceğini anlatır. Ayrıca hiç kimsenin kitabıma önsöz yazmasını istemediğini, kitabın kendi başına ayakta durmasını istediğini belirtir. Romanımın koltuk değneklerine gereksinimi olmadığını söyler. “Bütün bunlar öylesine kaba ya da katı sözlerdi ki, ben bile ürktüm. “Sadece size yardım etmek istemiştim,” dedi Zweig. “ama istemiyorsanız… ” konuşmalrı böyle sona ermiştir. Zweig’ın teklifini böylesine kesin bir şekilde geri çevirmekten dolayı hiçbir pişmanlık duymaksızın yoluna gittiğini söyler Canetti. Bence Ne yazarsa yazsın- Joyce’un önsözüyle yayımlamak düşüncesi hiç hoşuna gitmemiştir. Bunu önerdiği için Zweig’ı ayıplamıştır.
James Joyce’a yöneltilen en değerli –ve masumane – aklı başında eleştiri eşi Nora Joyce tarafından yapılmıştır galiba:“Neden insanların okuyabileceği kitaplar yazmıyorsunuz?”
Arkadaşları İrlanda sorununu, ahlak ve sosyalizm konularını tartışırken Joyce, kendisini sanatçı olarak tarif ediyordu. James Joyce, ömrü boyunca, sanatına sıkı bir bağlılıkla sarılmıştı. Yoksulluk, hastalıklar, aile sorunları ya da dünya savaşları hiç etkilenmedi. Narsist bir yabancı olarak yaşadı ve öldü James Joyce.
[1] Ellmann, R. (1991). James Joyce Sanatçını Mektupları Çev. Kudret Emiroğlu. Ankara: İmge Kitabevi.
[2] Ellmann, R. (1991). James Joyce Sanatçının Mektupları Çev. Kudret Emiroğlu. Ankara: İmge Kitabevi.
[3] . Göktürk, A. (1997). Okuma Uğraşı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
[4] Lawrence, D. H. (1966). Anka Kuşu. Ankara: Bilgi Yayınevi.