Tarihsel İGD'li Zahit Topuz: Mücadeleyi bugün yükseltenlerle birlikte olmaktan gurur duyuyorum
"Bu mücadelede benim gocunduğum ya da istemediğim şey soldaki bölünmenin çok olması. Bu bölünmenin bizlere birşey kazandırmayacağını görmemiz gerekli. Onun için solda bir araya gelinmeli, gelinmese de hangi partinin ne yaptığını görebiliyoruz. Kendimize yakın olan partilerin yanında olmak istiyoruz. Geçmiş TKP’yi herkes ne kadar sahiplense de, onun geçmişteki mücadelesini bugün savunan ve onu yaşatmaya çalışan Partiye daha yakınım."
12 Eylül öncesinde İstanbul Sefaköy’de İlerici Gençler Derneği’nin (İGD) kuruluşunda ve örgütlenmesinde görevler alan Zahit Topuz ile TKP’nin 100. kuruluş yıldönümü vesilesiyle konuştuk.
Merhaba sizi tanıyabilir miyiz? Sosyalizm mücadelesi ve İGD ile nasıl tanıştınız anlatabilir misiniz?
Ben kendimi tanıtayım öncelikle. Takirdağ Hayrabolu doğumluyum. 1971 senesinden beri İstanbul Küçükçekmece’de yaşamaktayım. Sefaköy Lisesi’nde okudum. Sefaköy Lisesi’nde tanıştığım ilerici, devrimci arkadaşlar üzerinden Küçükçekmece Halkevi’ne gitmeye başlamıştım.
Devamında ise Küçükçekmece Halkevi’nde tanıştığım arkadaşlarla birlikte İlerici Gençler Derneği’nin Sefaköy Şubesi’nin kurulması için adım attık. Daha doğrusu arkadaşlar benden kurucu üye olmam yönünde talepte bulundular. Liseyi yeni bitirdiğimde 17-18 yaşında İGD Sefaköy Şubesi’nin kurucu üyelerinden biri oldum. Bu sürecin devamında Sefaköy’de öğrenci gençlik, liseli gençlik arasında örgütlenmeye başlayıp işçi sınıfı hareketi içerisinde de örgütlenmelerde bulunduk.
Bu noktada bir parantez açalım. 1980 öncesi öğretmen hareketinin en büyük odağı olan TÖB-DER’in önder kadrolarından bazıları sizin yaşadığınız bölgedeydi. Onlarla ilgili hatırladığınız şeyler var mı?
Talip Öztürk’le birebir tanışmadım. Kendisinin TÖB DER Başkanı ve Partili olduğunu biliyordum. Nafiz hocanın, Nafiz Duman’ın da partili olduğunu biliyorum. Hüseyin Uysal TÖB DER Başkan Yardımcısıydı. Sefaköy Lisesi’nde bizim hocamızdı. Evine giderdik. Evinde ders çalışacağız diye gidip kendisinde eğitim alırdık üç beş arkadaş. Hüseyin Uysal çok saygı duyduğum bir insandır. Lisede benim bu mücadeleye örgütlenmemde katkısı çok olmuştur. Talip Öztürk, Nafiz Duman ve Hüseyin Uysal’ın öğretmen hareketinde çok büyük rolleri olduğunu biliyorduk.
İGD’ye dönelim. O dönem ne gibi çalışmalar yaptığınızdan bahsedebilir misiniz?
İGD’yi kurduğumuz zaman ilk baştaki üye sayımız 25-30 civarındaydı. Bir yıl içerisinde üye sayımızı 150-200’lere çıkardık. O dönemde Sefaköy’de sol hareketler gelişiyordu. 1977 – 78 yılları. İGD’nin bir de merkez şubesi vardı. İGD’nin merkezi Aksaray’daki Eminönü Şubesi’ydi. Onlarla ilişkimiz vardı. Bize en yakın şube ise Bakırköy şubesiydi. Bakırköy şube ile ortak çalışmalarımız oluyordu. Öncelikle onlardan destek alarak eğitim çalışmalarına başladık. Zamanla kendi bünyemizde gelişerek Küçükçekmece civarında bulunan Sefaköy’e yakın olan semtlerde mahalle birimleri oluşturmaya başladık. İnönü Mahallesi, Sultan Murat, Yeşilova, Gültepe, Kartaltepe, Tevfik Bey Mahalleleri… Bunlar Sefaköy’e yakın olan mahallelerdi.
O dönem bir de Sefaköy Halkevi vardı Yeşilova Mahallesi’nde. Halkın Kuruluşu’nun elindeydi. Yapılan kongrede biz kazandığımız için Halkevi’nin yönetimini de ele almıştık. Halkevi ile birlikte çalışmaya başladık. Küçükçekmece Halkevi’nden de destek alıyorduk.
Mahalle birimlerini oluşturduktan sonra güçlenmemiz daha da arttı. Bu örgtülenme nasıl oluyordu? Mahalleli geçler bir araya gelip onların ortak sorunlarına eğiliyor ve çözüm bulmaya çalışıyorduk. Futbol turnuvası düzenleyerek, voleybol sahası açarak gençlere ulaşıyorduk. Sonraki yıl üye sayımız 500’e ulaştı. Bir eylem yaptığımızda 300-500 kişiyi toplayabiliyorduk.
Gençlik örgütlenmesinde başka neler yaptınız? Bunun dışında işçi sınıfı örgütlenmesi ile bir bağınız var mıydı?
Mahalle çalışmaları mahalle birimleri üzerinden gidiyordu. Mahalle birimlerini her hafta bir ya da birkaç mahalleyi yan yana getirerek toplantılar yapıyorduk. Bu toplantılara her mahalleden 25-30 civarında kişi geliyordu. Onun dışında kahvehanelerde örgütlenmeler yapılıyordu. Sorunu olan arkadaşların sorunlarına yardım ediliyordu. Hastası olana ya da işle ilgili sorunu olanlara yardım ediyorduk. Bununla birlikte Maden İş ve DİSK ile dayanışma içerisindeydik. Maden İş üyesi işyeri temsilcisi arkadaşlar bizimle yan yana geliyor, toplantılarımıza katılıyorlardı. Orada bize mahalleden tanıdıkları gençleri tanıştırıyorlar, biz de onları İGD’ye üye yapıyorduk. Bu insanları da İGD’nin yaptığı toplantılara ya da eylemlere katıyorduk. Sefaköy’de ihtiyaç sahiplerine gecekondular yapıldı ve verildi. Fabriklardaki direnişlere destek verildi. Bizim bölgemiz İstanbul’da sınıf mücadelesinin de en keskin olduğu yerlerden bir tanesi idi.
O dönemde tüm Türkiye’de olduğu gibi Sefaköy’de de yığınsallaşmıştık. Bu süreç bizi bir yere kadar getirdi.
Gelinen yer 12 Eylül değil mi? Sonrasında neler oldu?
12 Eylül zaten bekleniyordu. Mücadele keskinleşmişti. Sıkıyönetim sürecinde yasal dernekler kapatıldı. Dernekler kapatıldıktan sonra illegaliteye geçildi. İllegaliteye geçildikten sonra ben doğrudan içinde olmasam da TKP’nin örgütlediği şekilde mücadele devam ediyordu. Bu esnada sempatizan olan kişiler geri çekildi. Çoğu insan zaten mücadeleden vazgeçti. Örnek vermek gerekirse bizim Sefaköy’deki 500 kişiden geriye 25-30 kişilik militan kadro kaldı. Onların da büyük bir çoğunluğu yakalandı ve cezaevine girdi. Onlardan biri de bendim.
80 darbesinde yakalanınca beni askere götürdüler. Asker kaçağı oldum için. Askerde dosyam geldi. Bölük çavuşu bizim eski devrimci bir arkadaşımızdı. Sağolsun benim dosyamı hasıraltı etti. O dosyadan bir şey çıkmadı. Ben askerliği bitirdikten sonra Bakırköy’de eski arkadaşlarımızın açtığı büfede çalışırken işten eve geldiğimde polisler eve gelmişler, ifadeni alacağız diyerek beni siyasi şubeye götürdüler. O süreçte bir buçuk yıl cezaevinde kaldım. İki ay Selimiye’de, diğer kısımlar Metris’te olmak üzere toplam on sekiz ay cezaevinde kaldım. Yargılandım sonra beraat ettim.
O dönemde çektiğimiz acılar çoktu. Cezaevinde diğer sol örgütlerden insanları tanıdım. Orada onlarla sıkı sıkıya bağlandık. Birbirimizi sahiplendik. Aramızda yaşadığımız sorunlar dışarıda kalmıştı. Örnek vermek gerekirse şunları söylemek isterim: 12 Eylül öncesi Sefaköy’de TKP, İGD ve Dev Yol arasındaki rekabet çok yüksekti. Sefaköy bu iki hareketin İstanbul’da en güçlü olduğu bölgelerden bir tanesi idi. Daha öncesinde bir sorun olmamasına rağmen 12 Eylül’e doğru sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Mahallelerin paylaşımı, burada biz varız siz yoksunuz gibi başlıklar… Bence soldaki bölünme ve bu yaşanan kavgalar solun sonunu hazırlamaya başlamıştı. Biz kapitalizme, emperyalizme ve faşizme karşı mücadele ederken birden birbirimize karşı mücadele etmeye başladık. Bu durum bizi yıprattı, küstürdü. Bir sürü insan “Neden böyle oluyor?” diye sormaya başladı. Ancak bunları tartışamıyorduk. İşte cezaevinde bu tablo tamamen tersine döndü. Dışarıda çekişme içinde olan insanlar birbirini yatağında yatırdı, ekmeğini bölüştü. Ayrı siyasetten olanların oluşturduğu komünler de bir yerden sonra ortaklaşmaya başladı.
TKP’nin 100. kuruluş yıldönümü nedeniyle Türkiye Komünist Hareketi tarafından hazırlanan “Emektar Komünistlerden 100. Yıl Deklarasyonu”nda sizin de imzanız bulunuyor. Bugüne ve geleceğe dair neler söylemek istersiniz?
12 Eylül’den sonraki siyasi mücadele 80 öncesine göre daha zayıf. Ama bu mücadeleyi öne çıkarmaya çalışan tüm arkadaşlara saygı duyuyorum ve onlarla birlikte olmaktan da gurur duyuyorum. Bu mücadelede benim gocunduğum ya da istemediğim şey soldaki bölünmenin çok olması. Bu bölünmenin bizlere birşey kazandırmayacağını görmemiz gerekli. Onun için solda bir araya gelinmeli, gelinmese de hangi partinin ne yaptığını görebiliyoruz. Kendimize yakın olan partilerin yanında olmak istiyoruz. Geçmiş TKP’yi herkes ne kadar sahiplense de, onun geçmişteki mücadelesini savunan ve onu yaşatmaya çalışan Parti’ye daha yakınım. O yüzden röportaj talebiniz beni çok memnun etti. Parti çalışmalarınızda başarılar dilerim.