Tarihsel TKP üyesi Cahit Albayrak: Likidasyonun iki ayağı vardı, ideolojik ayağı sürüyor
Örgütsel likidasyon kuşkusuz büyük bir darbe vurdu Parti'ye; ancak asıl olarak idolojik likidasyon Parti'nin birliğini dağıttı. Likidasyonun bir ayağı olan ideolojik likidasyonun sürdüğü kanısındayım.
Ortaokul döneminde İlerici Gençler Derneği ile tanışan İGD’li olan Cahit Albayrak’la Parti’yle tanışma sürecini, TKP’nin likidasyon sürecini ve Parti’nin 100. yaşını konuştuk.
Partiyle tanışma sürecinizi, o dönemin koşullarını dinleyebilir miyiz sizden?
Herhalde 13 yaşlarında idim, yoksul bir halkın çocuğu olduğumuz için; yoksulluktan, adaletsizlikten, sahipsizlikten dem vururken, bunun çözüm yollarını kendimizce ararken kimi düşünceler içinde olurduk. Bizden önceki kuşağın, ’68 kuşağının vermiş olduğu devrimci mücadeleyi tam olarak algılayamadığımız için, devletin bilinçli yaptığı propaganda ile (onlar anarşisttiler, teröristtiler, eli silahlı insanlardılar); çocukluğun da vermiş olduğu duygularla “demek ki anarşist olursak; bize de silah verirler, biz de bu yoksullukla, adaletsizlikle bu silahlarla mücadele ederiz” diye düşünürdük.
Bunları düşündüğüm dönemlerde daha ortaokul sıralarında, din dersi hocamın teşvikiyle Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) bir şubesine gittim. Hocamın verdiği ödevi ancak orada yapabilirdim. MTTB’nin kütüphanesinde kırmızı küçücük de bir kitap vardı; ismi Boykot. Alıp okudum, boykotun iki tane temel nedeninin olması gerektiği yazıyordu; birisi akademik istemler diğeri politik istemler. İlgimi çekmişti, bizim okuduğumuz okulun da son derece kötü fiziksel yapısı tepkimizi çekiyordu, eğitim sisteminde de (belki de ifade edemediğimiz, tam kavrayamadığımız) çarpıklıklar olduğunu düşünüyorduk. Tam da bunları düzeltmek için boykota gidilmesi gerektiğini düşündürdü kitap; okula geldiğimde kitapta yazdığı gibi boykot komitesi kurulması gerektiğini arkadaşlarıma anlatıyordum.
O dönemde bu çalışmamız mahalledeki İlerici Gençler Derneği’nin (İGD) de kulağına gitmiş, okuduğum okulun çevresinde İGD hakimmiş; bilmiyorduk o zamanlar. Bir okul çıkışında benimle görüşmek istediler; ‘boykot yapmak istiyormuşsunuz’ diyerek söze girdiler, “nedir boykottaki amacınız?” gibi sorular yönelttiler. Onlara okula yönelik şikayetlerimizden, taleplerimizden bahsettim. Bir de bizim okulu taşıyacaklarını, yeni bir okul inşa edildiğini duyuyorduk; sonra oranın zengin çocuklarına verileceğini de öğrenmiştik, paralı okul olacakmış. Bu isyan sebebi ile beraber İGD’lilerle konuştukça biz asıl mücadele yöntemlerinin ne olduğunu öğrendik.
Asıl yoksulluğun, ezilmişliğin kaynağının sömürü olduğunu, sömürüyü yaratan burjuva sınıfının varlığını, burjuva sınıfının mezar kazıcılarının işçi sınıfı olduğunu, aslında biz öğrencilerin de işçi sınıfının yanında olmamız gerektiğini; yani bu işin ‘silahla-külahla’ değil de sınıf mücadeleleriyle hallolacağını öğrenmeye başladıkça biz de sosyalist düşüncelerle tanışmış olduk. Ve bize verilen kitapları, dergileri, broşürleri, yayınları okumaya başladık. Bazen eylemlere katılıyorduk. Okul dönemi kapanınca ya da tatillerde mahalle komitelerinde, gençler arasında mahalleliler arasında örgütlenmeye çalışıyorduk. 78’in sonlarında Maden-İş’in (şu anda adı Kemal Türkler Eğitim Sitesi olan) eğitim sitesi olan bir tesise beni gönderdiler. Orada Çırak-Der’le ilgili (Çıraklar Derneği) bir film çekildi, o filmde ben oynadım; ve film Almanya’da ödül almış. Bana, “Avukat Ahmet Hilmi Feyzioğlu seninle tanışmak istiyor, onun yanına git, filmin ödül almış, bir ödül töreni gibi bir program olacak; bir git konuş” dediler. Ahmet ağabeyin yanına gittiğimde; filme ve ödüle dair konuştuktan sonra “asıl benim seninle konuşmak istediğim başka bir şey var” diyerek konuya girdi. Bursa’da Tophane semtinde bir buluşma daha ayarladık. Orada partinin programını, tüzüğünü okuyup okumadığımı sordu. Daha önceden bir şekilde elime geçmişti, okumuştum. Sonra Partililik teklif edildi, dilekçemi yazdım, Ahmet ağabeye verdim o da bana geçici kod ismi verdi; Partililiğim böyle oldu.
O esnada 12 Eylül oldu, Ahmet ağabey sendikadan alındı ve işkencede polisler tarafından öldürülerek beşinci kattan aşağı atıldı. 1981’de, TKP’ye düzenlenen Kızıl Fener operasyonunda ben de Bursa’da alınan birkaç kişiden biri idim. Bir süre cezaevinde kaldım, çıktıktan sonra örgütlü mücadele, Partili mücadele o günün koşulları ne gerektiriyorsa o şekilde devam etti.
Likidasyon sürecinde karşı durdum, 10 Eylül’cü oldum. Neticede bugünlere geldik.
İşçi sınıfının bir mücadele hattı vardı ve Parti, bu hattı kurmasını, kitlelerle buluşturmasını bildiği için sınıfın içinde kitleselleşmişti. Parti, sınıfın çelişkilerini o günün koşullarında da daha sonra da sınıfa göstermekten ve örgütlenmekten hiç vazgeçmedi. Daha sonra Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, dünya tek kutuplu hale gelince burjuvazi hem dünyada hem Türkiye’de işçi sınıfına daha çok yüklendi ve bugünkü sınıfın örgütsüz kalması durumunu o günlerden örmeye başladı.
Bugün 100. Yıl Komitelerinin Şişli toplantısına katıldık. Burada da sıkça vurgulandı, Parti’nin 100. Yılının bir anılar anlatısından ziyade; aslında 101. yaşında Parti’ye perspektif sunacak, ışık tutacak bir omurganın oluşturulmasına dönük çağrılar yapıldı. Hem Parti’nin 100. Yılına dönük çalışmalara hem de 101 yaşındaki bu ülkenin Komünist Partisi’nin nasıl olması gerektiği konusuna dönük görüşlerinizi dinleyebilir miyiz? Bununla beraber, TKP’nin likidasyon sürecine dair neler söylersiniz? Az önce toplantıda da (100. Yıl Komiteleri) TKP’nin likidasyon sürecine dair iki evreden bahsettiniz, biraz daha açar mısınız?
Geçmişte de sınıfın biricik öncüsü Türkiye Komünist Partisi’ydi. Kuşkusuz bizim dışımızda başka komünistler de vardı, ülkenin politik koşulları gereği belki bir araya gelemedik. Biz o dönem Komünistlerin birliğini sağlayamadık, örneğin 12 Eylül’ü göremedik, 12 Eylül sonrası mücadele koşulların argümanlarını oluşturamadık. Darbe, Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, Parti’nin likidasyonla çözülmesi Parti’nin geriye düşmesine sebep oldu. Toplantıda da bahsettiğim gibi bence iki yönü vardı bu likidasyonun ve bir yönü hala devam ediyor. Likidasyonun bir yönü örgütsel likidasyondu, diğeri ise ideolojik likidasyondu. Asıl ideolojik likidasyon gerçekleştiği için bugün birçok yerde TKP’nin devamcıları, ardılları, ona sahip çıkanları farklı farklı.
Örgütsel likidasyon kuşkusuz büyük bir darbe vurdu Parti’ye; ancak asıl olarak idolojik likidasyon Parti’nin birliğini dağıttı. Likidasyonun bir ayağı olan ideolojik likidasyonun sürdüğü kanısındayım.
Önyargısız olarak söyleyebilirim ki, bütün bu yoldaşlara, yaş itibariyle bizden büyüklere, Parti’nin 100. Yılında bu komitelerin (100. Yıl Komiteleri) içinde veya dışında duran bütün emektarlara gidilmeli, konuşulmalı, onların da görüşleri alınmalı. Eğer bunu yapabilirsek, geçmiş kuşakların bugünkü devrimci, komünist kuşaklara aktaracağı tecrübeleri, deneyimleri aktarma şansı yaratırız.
Biz nasıl ki o günün koşullarında bazı şeyleri (bazen el yordamıyla) yapmaya çalışıp Parti’yi ayağa kaldırdıysak; hatasıyla doğrusuyla bugünkü kuşaklara da o dönemleri aktarmamız gerekiyor. Hem hatalardan ders alınması için, hem de ideolojik mücadelenin devamlılığını sağlamak için bu zorunludur. Ben de hem kendi kuşağıma hem benden önceki kuşağa bu anlamda bir çağrı yapmak isterim.
Parti’mizin 100. yılı kutlu olsun.