Tarihsel TKP üyesi Gökhan Düren: İşçiler arasında örgütlü bir komünist yapılanma en çok sendikaların gücünü artırır
İşte tam da burada 100. yılını kutladığımız TKP’nin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. İlmik ilmik örgütlenen, emekçi halkın ve toplumun tüm kesimlerine gençlere, kadınlara, köylülere ve tabii en önemlisi işçi sınıfına hitap edip onların içinde örgütlenebilen bir TKP’ye bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu açık bir gerçektir.
35 yıldır çeşitli sendikalarda işçi eğitimciliği yapana ve hala DİSK Birleşik Metal-İş Sendikasında eğitim uzmanı olarak görev yapan tarihsel İGD ve TKP üyesi Av. Gökhan Düren geçmişe ve bugüne dair sorularımızı cevaplandırdı.
Tarihsel İGD-TKP’li olarak örgütlenme sürecinizi, TKP’nin sınıf hareketine katkısını, sizin işçi eğitimcisi olarak bugünkü süreçte işçi sınıfının politik örgütlenme ihtiyacına dair görüşlerinizi alabilirmiyiz?
Aslında oldukça kapsamlı cevaplar gerektiren bu anlamlı soruları açık ve kısa ama gerçekçi bir yaklaşımla yanıtlamaya çalışacağım.
Öncelikle şunu belirteyim ki kişisel olan kısımları mümkün olduğunca teğet geçerek devam etmek istiyorum. Çünkü kişisel bir iş yapmıyoruz ve kendimi ön plana çıkaracak bir yaklaşımda bulunmak istemem.
Okuduklarımı, öğrendiklerimi ve birikimlerimi, ideolojisini benimsediğimi işçi sınıfının mücadelesi yolunda gerçekleştirebilmemin yegane yolunun işçi eğitimciliği olduğunu düşündüğüm andan itibaren yolumu böyle çizdim. Kısa süreli bazı zorunlu ayrılıklar nedeniyle avukatlık yaptığım dönemler haricinde avukatlığı değil işçi eğitimciliğini tercih ettim ve bundan da son derece mutlu olduğumu, doğru ve güzel bir hayat geçirdiğimi söyleyebilirim.
Bizim gençliğimize denk düşen 70’li yıllar, özellikle de 70’li yılların ikinci yarısı tüm toplumun politize olduğu bir dönemdi. Siyasi atmosfer son derece yüksek ve toplumun tüm kesimlerine yayılmıştı. Sadece üniversiteler ve fabrikalar değil, liseler, kahvehaneler, köyler, tarlalar vatandaşların siyasi tartışmaları yaptığı ortamlara dönüşmüştü.
Böyle bir ortamda siyasetten uzak kalmak için bayağı bir gayret sarf etmek gerekirdi. Yani siyasetten kaçmak öyle çok kolay bir şey değildi; ben de “kaçamadım”, lise yıllarında başlayan politize olma süreci üniversite yıllarında şekillendi.
Tutarlı, demokratik ve disiplinli bir hareket olarak öğrendiklerimi, okuduklarımı en iyi yansıtacağını düşündüğüm ve daha o zamandan bana göre işçi sınıfı hareketini en fazla kucakladığını gözlemlediğim komünist harekete, tabii yakın arkadaş çevremin de etkisiyle dahil oldum. Çok kısa bir süre sonra yanılmadığımı gördüm.
Gerçekten de parti bir gençlik hareketi olarak değil tüm kollarıyla sınıfı kucaklayacak bir mücadele perspektifi sunuyor ve tüm yapılanmalarını adı ne olursa veya hangi kategoride olursa olsun gençlik, kadın, sanat gibi alanları ıskalamadan hepsini en sonunda o koca denizle yani işçi sınıfıyla buluşturuyor, tüm kollar o koca denizde birbirine kavuşuyordu.
Bu elbette hem teoriye çok uygun bir yapılanmayı sağlıyor hem de ayakları yere basan yeni taktik ve stratejilerin oluşmasını da beraberinde getiriyordu. Bu yüzden bence bir komünist hareket adı ne olursa olsun öncelikle işçi sınıfı içinde örgütlenmenin yollarını bulmak durumundadır. 1980 öncesi Maden-İş’in ve DİSK’in bunca yükselişi tesadüf değildir. Böyle cesurane bir biçimde artan yüreğin ana damarının Komünist Parti’den beslenmesi sendikal harekete de damgasını vurmuş, bugün hala en önemli direniş ve eylemlerin o tarihlerde gerçekleşmiş olmasını en iyi açıklayan unsur olmuştur. Bu damar kesildiğinde ortaya çıkan tabloyu DİSK’in 1980 öncesindeki son birkaç yılında görmeye başlamıştık. 1980 sonrası ise tabii bir başka hikaye…
Evet Komünist Parti işçi sınıfı mücadelesinin en önemli aktörüdür. Bundan hiç şüphemiz yok. Zaten dünyadaki işçi sınıfı mücadelesinin yükseldiği dönemlere baktığımızda tüm dünyada komünist parti ve hareketlerin güçlü olduğunu gözlemliyoruz. Buna bağlı olarak sendikal hareket de aynı dönemlerde, bastığı yeri titreten, vurduğu yerden ses getiren kitlesel bir güce dönüşüyor.
Yani sendikal hareketi yukarıya çeken daha politize olmaya doğru tetikleyen gücün politik hareket olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu böyle olunca gerileyen komünist hareketler ister istemez kitlesel bir yapılanmaya daha yatkın olan sendikal hareketin de ister istemez sınıfsal içeriğini zayıf düşürmektedir.
Eğitimlerde anlattığımız artı değer sömürüsü, elbette tam da K. Marks’ın işaret ettiği gibi işçilerin gözündeki perdenin kalkmasını sağlamakta çok ciddi bir etki yaratmaktadır. Kapitalizmin bir sömürü düzeni olduğu konusunda da hangi politik görüşte olursa olsun işçiler ikna olabilmektedir. Ancak tıkanıklık bundan sonra başlıyor. Yani “peki yerine hangi sistem gelecek?” sorusu ne yazık ki somut bir karşılığını bulamayınca işler zorlaşıyor. Yani eski Sovyetler Birliği gibi somut gözle görülür, elle tutulur bir sosyalist sitemi işaret edememek gerçekten bir adım ilerisini maalesef bulanıklaştırıyor. Çünkü işçiler üretimin içinden gelen kişiler olarak somut bir şey görmek isterler.
İşte burada güçlü bir komünist partiye, güçlü bir komünist harekete olan ihtiyaç çok net olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü eğitimlerden belli bir bilinç ve heyecanla, üstelik kapitalizmle kavgalı bir biçimde ayrılıp fabrikalarda işbaşı yapan işçilerin bu bilinçlenme sürecini devam ettirecek yapılara olan ihtiyacı çok açıktır. Fabrikalarda, servislerde bu devam etmelidir ki politize olma süreci tamamlansın. Bizler de artı zamana ve o kadar kitap okumamıza rağmen bir günde politize olmadık ve çevremizdeki insanlardan etkilenerek karar verdik.
İşçilerin artı zamanı yok ama onların politize olma süreçlerini sağlayacak politik örgütlü yapılara ihtiyacı var. İşte bizler de sendika olarak bu aşamada tıkanıyoruz. Bunu çok net olarak ve açık yüreklilikle söylüyorum işçiler arasında örgütlü bir komünist yapılanma en çok sendikaların gücünü artırır ve buna en çok bizim ihtiyacımız var.
İşte tam da burada 100. yılını kutladığımız TKP’nin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. İlmik ilmik örgütlenen, emekçi halkın ve toplumun tüm kesimlerine gençlere, kadınlara, köylülere ve tabii en önemlisi işçi sınıfına hitap edip onların içinde örgütlenebilen bir TKP’ye bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu açık bir gerçektir.
Gecekondu mahallelerinde, fabrikalarda, tarlalarda, okullarda varlığını hissettirenlere, işçileri, köylüleri, gençleri, kadınları ve tüm ezilen halkları örgütleyenlere, bu uğurda ölenlere, işkence görenlere, hapislerde yatıp direnenlere kısacası sömürüsüz, sınıfsız bir dünya için yaşamı yeniden örgütleyenlere bin selam olsun. Daha güzel ve daha mutlu günlerde nice 100 yıllara dileğiyle…