Tarihsel TKP üyesi Hamit Erdem: Yüz yıllık deneyimin başarıları ve zaaflarından ders çıkarıp, bugünün sorunlarını çözecek bir senteze ulaşılmalıdır
Devrimci gençliğin, işçi sınıfı saflarında ve onun yanında mücadele etmesi gerektiği düşüncesine yabancı değildim. TKP’nin burjuvazinin onlarca yıl sürdürdüğü baskı ve zulmüne direnmesi gerçeği, gençliği saflarına çekmesinde en büyük etkendi, beni de TKP’ye bu faktör yaklaştırmıştı.
Tarihsel TKP’li Hamit Erdem ile sosyalizm mücadelesine dahil olduğu yılları, yer aldığı Parti çalışmalarını ve 100. yılımıza dair duygularını konuştuk.
Merhaba, Parti’yle nasıl tanıştınız, örgütlenme sürecinizden bahseder misiniz?
TKP ile tanışmam 1978’li yıllardadır. O yıllarda üniversite gençliğinin politik düzeyi, tarihinin en üst konumlarından birine ulaşmıştı. Pek çok örgüt, parti ve siyasi çevre arasında ben, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’ne kendimi daha yakın bulurdum. TSİP’in yayın organları İlke dergisi ve Kitle gazetesinin okuruydum. Ancak çok daha önceki yıllarda Bizim Radyo yayınlarını gizlice ve kısık sesle dinleyen –ve politik bir yanı olmayan- dayım vasıtasıyla TKP’nin varlığını ve adını bilirdim.
Siyasi mücadeleye başladığım yıllar; Türkiye’de emekçi sınıfların her kesiminin hızla bilinçlendiği, işçi sınıfının örgütlü gücünün arttığı, gençliğin ise bu toplumsal uyanıştan en fazla nasiplendiği yıllardı. Sosyalist gençliğin, içinde bulunduğu toplumun sosyal yapısını anlamak, sol ve komünist hareketin geçmişini tanımak, o günün ihtiyaçlarını belirlemek için kısıtlı olanaklarla okuduğu ve araştırmalar yaptığı dönemdi.
Devrimci gençliğin, işçi sınıfı saflarında ve onun yanında mücadele etmesi gerektiği düşüncesine yabancı değildim. TKP’nin burjuvazinin onlarca yıl sürdürdüğü baskı ve zulmüne direnmesi gerçeği, gençliği saflarına çekmesinde en büyük etkendi, beni de TKP’ye bu faktör yaklaştırmıştı. TKP ile ilişki kurmam, bir sanayi işçisi ve aktif bir sendikacı olan ağabeyim vasıtasıyla olmuştur.
Partili olarak hangi çalışmalarda bulundunuz?
Üniversite gençliği içinde bulunduğum için İlerici Gençler Derneği’ne üye oldum. İGD’nin Beşiktaş ve Merkez Eğitim Bürolarında çalıştım. TKP’nin gençlik örgütlenmesinin içinde bulunduğum o yıllarda; gençlik heyecanımız Marksizm’in o engin literatürü ile buluşmuş, komünist hareketin temel sorunları üzerine uzun uzun okumalar yapmıştık. Anladıklarımızı İGD’nin genç üye ve sempatizanlarına –eğitim seminerleri programlarıyla- anlatıyorduk.
Yine o yıllarda Türkiye’nin sosyal tarihine ve toplumsal yapısına ilişkin eserler; genelde sol-kemalist yazarların kitaplarından oluşuyordu. Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni, Mete Tunçay’ın Türkiye’de Sol Akımlar’ı, İsmail Cem’in Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Sabahattin Selek’in Anadolu İhtilali, Mahmut Goloğlu’nun Millî Mücadele Tarihi ve Server Tanilli’nin Uygarlık Tarihi, ilk akla gelenlerdendi.
Bizim kuşağın bile, politik mücadeleye atıldığı o yıllarda; Türkiye “sol-sosyalist-komünist” hareketin kendi mücadele tarihi ile ilgili, bilgi-belge-eserler bir takım bilgi kırıntılarının ötesinde neredeyse hiç yoktu.
Türkiye Maden-İş Sendikası’nın -günlük yayımlanan- Politika Gazetesi’ni satın almasından sonra Politika Gazetesi’nin idari bölümünde görevlendirildim. Politika gazetesi, “Bir Ekmek – Bir Politika” sloganıyla TKP’nin eylem programını geniş kitlelere ulaştıran etkili bir yayın organı haline gelmişti ve kapatılana kadar bu işlevini sürdürmüştür.
Parti’nin 100. yaşına dair neler söylemek istersiniz?
Türkiye Komünist Partisi yüz yıl önce kurulmuş Türkiye’nin en eski siyasi partisidir. Osmanlı’nın son dönemleri, özellikle 1908 sonrası canlanan işçi hareketi; Ermeni ve Rum sosyalizmi, Osmanlı/Türkiye Sosyalist Fırkası deneyimi ve Ekim Devrimi’nin doğrudan etkileri Türkiye Komünist Partisi’nin kurulmasına giden yolda önemli duraklardan olmuştur.
Mustafa Suphi’nin başkanı olduğu Türkiye Komünist Partisi, kurulduğu dönemde yayımladığı programı ve eylemiyle Türkiye’nin önemli yaşamsal sorunlarını ilk defa; paşaların, burjuvaların ve yüksek bürokratların gündeminden, emekçi sınıfların meclislerine indirmeyi başarmış bir örgüttür.
TKP; emperyalist müdahalelerin, milliyetçi, dini, mezhepsel çatışmaların kan gölüne çevirdiği Anadolu’da; milliyetçi ve sosyalist ideolojilerin iç içe geçtiği o günlerde; Anadolu’da yaşayan ulusların “hür ve gönüllü birliğini”; her ulusun dil ve kültürünü özgürce geliştirebileceği bu konudaki bütün ayrıcalıkların kaldırılacağı demokratik “federatif bir cumhuriyeti” ve “ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkını” kararlılıkla savunmuş, bunları belgelerine geçirmiş devrimci bir örgüttür.
TKP’nin kuruluşunun 100. yılında -geriye dönük olarak- o yılları ve o dönemki mücadeleyi anmak ve toplumsal hafızayı tazelemek elbette yararlıdır. Ancak bundan daha da önemlisi, bu yüz yıllık deneyimin başarıları ve zaaflarından ders çıkarıp, bugünün sorunlarını çözecek bir senteze ulaşmaktır. Benim kişisel görüşüm, TKP’nin ilk programının, parti yaşamının önemli dönemeçlerinin sonraki yıllarda yeterince değerlendirilmediği ve bilinmediği şeklindedir. Bu yüz yılın sonuç çıkaracak pek çok safhası vardır.
TKP’nin, burjuvazinin terörü altında yaşamaya mecbur edilmesi, tüm yaşamı boyunca aşılması gereken en büyük engel olarak karşısına dikilmiştir. On yıllara yayılan bu sistematik ve yoğun baskı, komünist ve devrimci hareketin ileriye dönük aktarım zincirini defalarca koparmıştır. Bu doğrudan baskı ortamı ve illegalite koşulları giderek komünist hareketin en büyük sorunlarından biri olmuş, yaşadığı izolasyon ve içe kapanma kendi mekanizmalarına da yansıyınca giderek önemli zaaflarından biri haline gelmiştir.
Bugün sosyalist solun bölünmüşlüğü bir gerçekliktir. Güçlü, çağdaş, yığınsal bir komünist hareketin Türkiye’nin yaşamsal sorunlarının çözülmesine katkı sağlayacağı ise muhakkaktır.
Bunu sağlamak için bütün ilerici, devrimci, komünist örgütlerin kendi aralarında düşünsel yakınlaşmayı sağlayacak adımlar atması; somut ve asgari programlarla –aralarında- eylem birliğini güçlendirecek yeni politikalar belirlemeleri, TKP’nin kuruluşunun 100. yılında yeni bir başlangıç olması açısından önemli olacaktır.