Tarihsel TKP üyesi Kadri Kar: TKP gelecekte, hak ettiği şekilde işçi sınıfı ile yeniden buluşmuş olarak siyaset sahnesine çıkacak
Hiç yılmadan sonuna kadar mücadele eden, ideolojik ve siyasal salınımları olmayan, işçi sınıfını örgütleyecek çalışmaları en başa yazan, sürekliliği olan bir Parti olmalı. İşçi, kadın ve gençlik içinde örgütlenen büyüyen bir parti olmalı. Zaten bu Parti ayakları üzerine doğrulduğunda karşımızda gerçek anlamda TKP'mizi göreceğiz. Yolumuz açık...
Tarihsel Türkiye Komünist Partisi Kadri Kar ile, Parti’nin 100. yılında örgütlenme sürecini, işçi sınıfı mücadelesini ve 100. yıl duygularını sorduk.
Hala Türkiye Komünist Hareketi (TKH) saflarında sosyalizm mücadelesi veren Kar, “Hiç yılmadan sonuna kadar mücadele eden, ideolojik ve siyasal salınımları olmayan, işçi sınıfını örgütleyecek çalışmaları en başa yazan, sürekliliği olan bir parti olmalı. İşçi, kadın ve gençlik içinde örgütlenen büyüyen bir parti olmalı .Zaten bu parti ayakları üzerine doğrulduğunda karşımızda gerçek anlamda TKP’mizi göreceğiz. Yolumuz açık…” ifadeleriyle 100 yaşındaki Komünist Partiyi tarifledi.
Merhaba, kısaca kendinizden bahsedebilir misin?
1945 İstanbul doğumluyum. Çocukluğum ve gençliğim Balat semtinde geçti. Babam Cevizli semtindeki Tekel fabrikasında elektrik ustası olarak çalışıyordu.
Sosyalist siyasetle ve TKP ile tanışmanız nasıl oldu?
1965’te TİP’in meclise girişi ve o dönemki etkin siyaseti benim ilgimi çekiyordu. Uzunca bir süre TİP’in faaliyetlerini takip ettim. 1973 yılında babamın vasıtasıyla Cevizli Tekel sigara fabrikasında girdim ve orada çalışmaya başladım. Bir süre atölye bölümünde çalıştıktan sonra paketleme makinesi ustası oldum.
Görevim makine arızalarını onarmak, hareketli metal parçaları yağlamaktı. Fabrikada bir makinist vardı. İlk onunla tanıştım. Adı Avni Demir’di. Şubede sevilen, tertemiz bir insandı. 1976 yılında birçok işçi emekli olmuştu. Bazıları da işten ayrılmıştı. Fabrikanın üretim kapasitesi daha da arttırılmıştı bu nedenle, işçi açığı olmuştu, yeni işçiler gelmeye başladılar. Benim çalıştığım makinenin yanındaki makineye genç bir kadın gelmişti. Adı Elif’ti.
Ona işin zor olmadığını, çabuk anlayacağını söyledim. Daha sonra Avni Demir ile tanıştırdım. İyice kaynaştık..
Bir gün siyasi düşüncesini sordum. Bana Türkiye İşçi Partisi’nin üyesi olduğunu söyledi. Kendisi de bana siyasi düşüncemi sordu. Ben de bir sosyalistim dedim. Yine bir gün oturmuş konuşuyorduk. ”Benim bir abim var seninle tanışmak istiyor, onunla tanışır mısın?” diye sordu. Ben de ”seve seve tanışırım” dedim. Bir gün iş çıkışında beni abisine götürdü, sonra kendisi ayrıldı. Konuşmaya başladık. Elif’in abisi Kartal ilçesi TKP sorumlusuymuş. Adı Mehmet soyadı Karadeniz’di. Bir süre konuştuktan sonra bana ”TKP’mizin yoldaşı olmak ister misin? sordu. Yüreğim sevinçten kabarmıştı. Çok sevinerek ”evet TKP’mizin yoldaşı olmak benim onurum, gururumdur” dedim. Sarıldık ve yoldaşlığımızı kutladık. Sonra ona Avni Demir i anlattım ve onun da bizim yoldaşımız olmasını önerdim. ”Yarın işten çıkınca gelin” dedi. Ertesi gün gittik ve onu da partili yaptık.
Peki fabrikada işçi çalışmalarında görev aldınız mı? Deneyimlerinizi paylaşır mısınız?
Cibali Tekel’de bağımsız sendika kurulacağı haberi geldi bize. Biz de bilinçli işçilerle bir toplantı düzenledik ve bağımsız sendikaya karşıyız kararı aldık. Ben yıllık izne çıktım. İzin bitince döndüğümde bir ustabaşı ”hayırlı olsun” dedi. Ben de şaşırdım ”ne hayırlı olsun?” diye sordum. ”Sendikayı kurmuşsunuz” dedi. O anda şaşırıp kalmıştım. Hemen Avni Demir’e koştum ve ona sordum. Olanları anlattı. Bağımsız sendikaya karşı olanların bazıları da bu bağımsız sendikanın yönetiminde yer almışlar. Avni’ye dedim ki ”çalışan kadınlarla konuşalım kimse o sendikaya üye olmasın”. Kadınlarla konuştuk. Emine yoldaşımız da oldukça etkiliydi. Birçok kadını ikna etmeyi başardı. Hemen karar aldık DİSK Gıda-İş’te örgütlenme kararı alıp çalışmalara başladık.
DİSK’in haklarımızı daha iyi savunacağını anlatıyorduk. Semih Akşar diye biri vardı. Sonradan işe girmişti. Bir ekip oluşturmuştuk. O ekipten Hasan isimli biri vardı. Her gördüğü yerde bana ters ters bakıyordu. Bir gün yemek sırasında tam önümdeydi. ”Hasan bana hep ters ters bakıyorsun sana bir kötülük mü yaptım?” dedim. ”Sen Disk Gıda-İş’e insanları yönlendiriyorsun” dedi. ”Tabi öyle yapacağız” dedim. ”Disk Gıda-İş başkanı Kemal Nebioğlu bizi istemiyormuş” dedi. ”Nereden biliyorsun?” diye sordum. ”Öyle söylüyorlar” dedi. Ben de ”sen her söylenen şeye inanır mısın?” diye sordum. Sonra ekledim ”Biz seninle yarın öğleden sonra izin alalım bizzat kendimiz gidip soralım orada istenip istenmediğini anlarız” dedim. Ertesi gün izin aldık. Sendika Tepebaşı Beyoğlu civarındaydı. Beyoğlu’na gidip Genel merkezi bulduk içeri girdik. Kemal Nebioğlu yokmuş. Sendika yöneticileri ile konuşup durumu anlattık. ”Kemal Nebioğlu istemiyormuş’ ‘dedik. Onlar da ”olur mu öyle şey” dediler.
Benim ismimi alıp yönetimden birini fabrikaya göndereceklerini söylediler. İki gün sonra fabrikanın kapıcısı geldi, birisinin benimle konuşmak istediğini söyledi. Çıktım dışarı sendikadan gelen bir arkadaştı. Konuştuk Tekel şubesini açacaklarını söyledi. Şube açıldı ve şubenin yönetimi oluşturuldu. Hemen örgütlenme çalışmalarına başladık. Sendika bize otobüsler gönderdi. O dönemlerde sendikaya üye olmak için noter onayı gerekiyordu. Çalışan kadınların büyük çoğunluğunu otobüslerle noterlere götürdük. Onaylar alındı. Fabrikada çok büyük bir çoğunluk sağlamıştık. 12 Eylül 1980’de Amerikan uşağı faşist generaller darbeyi yaptı. İlk yaptıkları işte DİSK’i kapatmak oldu.
Fabrikada yürüttüğümüz çalışmalar neticesinde örgütlenmeye başladık. Fabrikada çalışan yedi kişiyi de partiye örgütledik. 1991 yılına kadar Tekel fabrikasında çalışmaya devam ettim. 1991’de ise Tekel’den emekli oldum. Avni yoldaşım ise fabrikada çalışmaya devam ediyordu. Ancak kendisi astım hastasıydı ve hastalığı giderek kötüleşiyordu. Sağlığı kötüleşince kendisini hastaneye yatırdık. Eşi onunla kalıyordu ben de sık sık yanına gidiyordum. Giderek ağırlaşıyordu durumu. Bir gün eve geliyordum, kızım beni karşıladı ve ”baba Avni amca öldü” dedi.
Bu haberi alınca dünya sanki başıma yıkıldı. Yoldaşım, Avni ağabeyimin hayatımda çok önemli bir yeri vardı. Onu yüreğimde ve beynimde yaşatarak ölümsüzleştirmeye çalıştım hep.
TBKP ve likidasyon sürecine dair ne söylemek istersin? O süreçte parti ile bağınız var mıydı?
Partimizin önderi İsmail Bilen yoldaşımızdı. Kendisi Demokratik Almanya’daydı. Oradan partiyi yönetiyordu. Partimizin yoldaşlarla gönderilen yayın organı ise Atılım’dı. Arada basılıp yoldaşlarla iletiliyordu. İsmail Bilen önderimiz yaşamını yitirdi. Partinin başkanlığına daha sonradan Nabi Yağcı isimli biri gelmişti. Bir süre sonra da TİP ile birleşme kararı alındı. Parti’nin adı bu birleşmeyle değişmiş TBKP olmuştu. Ben bunu öğrenince adeta cinnet geçirdim. Sovyetler Birliği’nde TKP’yi kuran Mustafa Suphi ve diğer 14 yoldaşımızın uğrunda canlarını verdikleri Parti’nin adı nasıl değiştirilebilirdi? 1993 yılında Parti Başkanı Nabi Yağcı kimlerle ilişki kurduysa TKP’mizi ideolojik, örgütsel, her açıdan feshetti. Ben adeta yıkılmıştım. Partimiz TKP’nin adı artık yoktu ve 20 yıllık küskünlük dönemim böylece başladı.
Uzun yıllar örgütsüz kaldınız, daha sonra yeniden örgütlü mücadeleye nasıl döndünüz?
Yıl 2013 Emine isminde bir yoldaşımla zaman zaman buluşup konuşuyorduk. Bu arada 2001 yılında bir parti TKP ismini almıştı. Emine yoldaşım da oraya üye olmuştu. Benim de üye olmamı istedi. Ben de üye oldum ve yeniden TKP’me kavuştum. 2014 yılında ise bu partide yaşanan iç tartışmalarda, “nasıl bir parti?” sorusunun yanıtları ayrışmaya yol açtı. Ben de Leninizm’den taviz vermeyecek güçlü bir örgütün her şeyin başı olduğunu düşündüğümden TKH’de mücadele etmeye karar verdim. Ve şu an sosyalizm mücadelesini oraya buraya eğilmeden, onurlu bir şekilde yürütüyoruz. TKP ise gelecekte, hak ettiği şekilde işçi sınıfı ile yeniden buluşmuş olarak siyaset sahnesine çıkacak.
TKH’nin 100. yıla özel yürüttüğü çalışmalar, 100.yıl komiteleri ve etkinlikler hakkında ne düşünüyorsunuz?
TKH’nin 100.yıl etkinlikleri ve eylemleri her şeye rağmen ve engellemelere karşın başarılı şekilde gerçekleşti. 100. Yıl Komiteleri’nin çalışmaları, emektarların deklarasyonu, orak çekicin tüm meydanlara, fabrikalara, mahallelere afişlenmesi sadece bazıları.
13 Eylül mitinginin yasaklanması üzerine Kadıköy’de yapılan benim de katıldığım 100. yaş eylemi çok coşkulu, ses getiren bir eylem oldu. Orada bir kez daha komünistleri hapsetmek istedikleri sosyal medyayla yetinmeyeceğimizi gösterdik. Orak çekiçli bayrağımızı dalgalandırdık, sözümüzü işçilere ulaştırdık. Ayrıca TKH sosyal medya aracılığıyla çok başarılı bir etkinlik gerçekleştirdi. Her yönüyle zorlu koşullara rağmen çok başarılı bir süreç örgütlendi.
100. yılında nasıl bir Komünist Partisi olmalı Türkiye’de?
Hiç yılmadan sonuna kadar mücadele eden, ideolojik ve siyasal salınımları olmayan, işçi sınıfını örgütleyecek çalışmaları en başa yazan, sürekliliği olan bir Parti olmalı. İşçi, kadın ve gençlik içinde örgütlenen büyüyen bir parti olmalı. Zaten bu Parti ayakları üzerine doğrulduğunda karşımızda gerçek anlamda TKP’mizi göreceğiz. Yolumuz açık…