Tarihsel TKP üyesi Kemal Gürbüz: Her yoldaşımız 100. yıl çalışmalarının bir ucundan tutmalı
100. Yıl Komiteleri gerçekten çok önemli bir iş. Her arkadaşımız, yoldaşımız bir ucundan tutmalı. Basit bir iş değil. Türkiye’de düzen partilerinin dışında hedefi sosyalizm olan Türkiye Komünist Hareketi’ne destek olmalı.
Tarihsel TKP üyesi olan, uzun yıllar Maden-İş’te örgütlenme çalışması yapan, Kemal Gürbüz’le Parti’nin 100. yılını ve dönemin işçi mücadelesini konuştuk.
Merhaba Kemal abi, sizi tanıyabilir miyiz? Sosyalizmle tanışmanız nasıl oldu?
Adım Kemal Gürbüz 04.04.1956 Zonguldak-Devrek doğumluyum. Lise yıllarında sosyalizmle tanıştım. Örgütlü değildim.
Askerden geldikten sonra 1976 yılında Bayrampaşa’daki Pancar Motor’da işe başladım. Fabrikada Türk-İş’e bağlı Metal-İş örgütlü idi. DİSK’e bağlı Maden-İş örgütlenmesi de vardı. Arkadaşlar örgütlenmeyi bitirmiş gibi idi. Ben idari binada çalışıyordum. İdari bina farklı statü de idi. Resmen işçi olmalarına rağmen memur görünüyorlardı. Yılda bir kez temettü alıyorlardı. Kar payı gibi birşey.
Bende onlara “sendika ne kadar yüksek zam alırsa onların da yüksek temettü alacağını” propaganda ediyordum.
İşveren sendikasının yetkilisi itiraz etti. Referandum istedi. Referanduma İdari binadakiler de katıldı. Çok az hayır oyu çıktı. İdari binadakiler bile evet oyu kullanmıştı.
Bu arada sendikamızın 1. bölgesine gitmeye başladım. Temsilci seçimlerinde aday oldum. Kazanamadım. Temsilci seçimlerini solcu ama sendika yönetimine muhalif grup kazandı. Sendika bir süre sonra temsilcileri görevden aldı. Atama yaptı. Ben de atanan arkadaşla daha sık görüşmeye başladım. Bu arada bugünden bakarsak atama kararının yanlış olduğunu söyleyebilirim.
Peki Parti ile nasıl tanıştınız? İşçi mücadelesine nasıl katkı sundunuz?
Atama yapılan arkadaş bir gün bana “TKP’ye üye olur musun?” diye sordu. Ben de “bende o partiye üye olacak nitelik yok” dedim.
Orasını merak etme, eğitimlerle iyi konuma gelirsin dedi. Bir iki gün izin istedim. Kararımı verdim. Özgeçmişimi yazıp verdim. Parti’ye üye olmuştum.
Fabrikada ilk hücremizi kurduk. Daha sonra örgütlenerek alt örgütleri kurduk. Çok geniş çevremiz olmuştu.
1979’da greve çıktık. Greve çıkan fabrika çok olduğu için sendika grev yardımını tam veremedi. Gelir bir toplantıdan sonra 1000 TL’ye kadar verildi. Grevde uzun süre kaldık. Arkadaşlarla değişik yerlerde geçici işler bulduk. Toplu sözleşme görüşmeleri belli bir aşamaya geldi. 1. bölgede tüm fabrika temsilcileri toplandı. Kürsüye çıkan her arkadaş “greve devam” diyordu.
Yıllardır Maden-İş’te örgütlü olan fabrikadaki ücreti ve diğer hakları örnek alıyorlardı. Sendika yöneticilerinden bir arkadaşla göz göze geldik. Tüm konuşmalar bitmişti. Son anda söz istedim. Hazırlıksız, doğaçlama bir konuşma yaptım. Oylamaya geçildi. Kısa bir duraklamadan sonra grev bitsin, anlaşma sağlansın kararı çıktı. Hakkımda bir karalama kampanyası oldu ama başarılı olamadılar. Çünkü işçi beni tanıyordu ve sözleşmeden memnundu. Sanırım 12 Eylül’den önceki son imzalanan toplu sözleşme idi. 12 Eylül’den sonra belki ilk direnişi biz yaptık. Yakacak parası ile bir sorun vardı. İşverenin yetiştirmesi gereken siparişler vardı. Bu nedenle mesaiye kalmama kararı aldık. İşveren ustabaşları ile iletişim kurmamızı istedi. Biz ustabaşlarının aracı olmasını kabul etmedik.
İşçilerden temsilci seçilsin dedik. Bu arada ben idari binadan atölyeye geçmiştim. Zor bir iş olmasına rağmen işçiye yakın olmak için gönüllü oldum ve atölyeye geçtim. İşçinin isteği ile 3 kişilik temsilci listesine seçildim. Belki de 12 Eylül’den sonra ilk yasadışı temsilcilerdik. Mesaiye kalmama kararı devam edince işveren sudan bir bahane ile fabrikadaki öncü işçilerden 7-8 kişiyi ihbar etti. İçlerinde ben de vardım. Bizi Yıldırım Mahalle Karakoluna götürdüler. 2 nezarethane vardı. Birinde adi suçlular, diğerinde azılı bir faşist katil vardı. Karakol komiseri şaşırdı. Ne yapacağını bilemedi.
Karakolun yanında ilişkimiz olan bir kahve vardı. Komiser biz kahvede kalalım sorun olmaz dedik ve ikna ettik. Kahvede kalmaya başladık. Mahallede iyi örgütlendiğimiz için 3 öğün yemeğimiz mahalle tarafından karşılandı.
Fabrikada mesaiye kalmama kararı devam ediyordu. Servisler işten çıkışta yanımıza geliyor, destek veriyordu. Dayanışmayı gören işveren geri adım attı, yakacak paralarını ödedi. Bizi de serbest bıraktılar. Tekrar fabrikaya döndük. 3 kişilik temsilciliğimiz devam etti.
Örgütlülüğümüzü anlatmak için önemli bir olayı anlatmam gerekiyor. Yıldırım mahalle karakolunda fotokopi makinesi yoktu. Bizim fabrikada çekiyorlardı. Bir gün karakoldan fotokopi için fabrikaya gelmişler. Fotokopi çeken arkadaş kağıtlarda TKP ismini görünce her sayfadan bir adet fazla çekip çöpe atıyor, sonra bunları bana getiriyor. “Kemal bak TKP yazıyor, seninle ilgili olabilir.” diyor. Kağıtları aldım. Alibeyköy’de tutuklamalar başlamış.Yukarıya ilettim tamam şimdilik sorun yok dediler. Ama bizim bölgeden bir arkadaş bir kez oradaki toplantıya katılmış.
İş bize sıçradı ve 1981’de gözaltına alındım. Daha sonra tutuklandım. Kimseye önermem ama cezaevi gerçekten benim için bir okul oldu. İsmini vermek istemediğim bir partili büyüğümüz sayesinde daha fazla eğitim gördüm.
Fabrika dışında mahalle örgütlenmemiz vardı. Oraya destek veriyordum. Kartaltepe Mahallesinde Halkevi çalışmasına katıldım. Halk KOOP’u kurduk, şubemizi açtık. Mahallede de örgütlüydük. Yani hayatın her alanında örgütlendik.
TKH’nin 100. yıl çalışmalarına dair neler söylersiniz?
100. Yıl Komiteleri gerçekten çok önemli bir iş. Her arkadaşımız, yoldaşımız bir ucundan tutmalı. Basit bir iş değil. Türkiye’de düzen partilerinin dışında hedefi sosyalizm olan Türkiye Komünist Hareketi’ne destek olmalı.
“Yaşasın sosyalizm” diyerek sözlerime son vermek istiyorum.