Tarihsel TKP üyesi Mehmet Kazım Ablak: Emek-sermaye kavgası sürdükçe umut da var olacaktır
Umut her zaman vardır. Hep böyle baktık hayata.
Mehmet Kazım Ablak ile Parti’nin 100. yılı vesilesiyle yaptığımız söyleşide İGD dönemini, TKP’ye örgütlenme dönemini, öğretmen çalışmasını ’80 sonrası operasyonları konuştuk. Ablak, 100. yıl mesajında “Emek var oldukça, çelişki var oldukça, baskı oldukça umut da her zaman olur. Emek-sermaye kavgası her zaman devam ediyor. Demek ki umut da vardır.” dedi.
Parti’yle nasıl tanıştınız? Örgütlenme sürecinizden bahseder misiniz?
Çocukluğumdan beri hedefim molla, hoca olmaktı. Şii kökenli ve böyle bir aileden geliyordum. Olmadı, sonrasında öğretmenlik okulu sınavına girdim, kazandım. Okuldayken de bu yanım devam ediyordu. Su olmasa bile gidip dışarıda buzu kırıp altındaki suyla abdest alıyordum, öyle bir durumdaydım. Bir gün namaz kıldım okula dönüyorum, bizim okulun karşısında bir büfe vardı, oraya uğradım. 1972 senesi, Denizlerin idam haberini aldık. Bu haberden çok etkilendim, o zamanlar sorgulamaya başladım.
Okulda anti-komünist kitaplar tartışılıyor. Acayip iddialar var haklarında. Rusya’da eve geldiğinde kapıda şapka olursa bilmem neymiş, şöyle ahlaksız şöyle namussuzlarmış vesaire. Bir de bunu sorgulayanlar var karşısında. O süreçlerde okumalara başladım, merak ettim. Okul döneminde 1974 yıllarında protestolara katıldım.
Politikleşiyordum, kitaplar sipariş ediyorduk. 10 kitap söyleyince 1 kitap bedavaya geliyordu o zamanlar. Liste yapıyordum araştırıp. O dönem Lenin’in birçok eserini okudum baştan sona. Okula sokmuyorlardı tabi bu kitapları. Solculaşıyorduk ama biz de kendimizi tanımlayamıyorduk tam olarak.
O dönem TSİP kuruluyordu. Biz de destek vermeye başladık. Sonrasında GSB’den TKP’ye geçiş süreciyle TKP’ye geçtik biz de. Okul bitiyordu aynı dönem, İGD çalışmalarına başlamıştık. İstanbul’a, Trabzon’a gidiyordum, inşaatlarda çalışıyordum. Sonrasında Burdur’da öğretmenliğe başladım.
Partili olarak hangi çalışmalarda bulundunuz?
Burdur’da Parti sorumluluğu aldım. İGD çalışmaları ile birlikte TÖB-DER çalışmalarında bulundum. Burdur’a ilk gittiğimde hiçbir şey yoktu. Faşistlerin çok ciddi bir gücü vardı. Bu abluka kırılamıyordu. Okulda da böyleydi tablo. Sonraki yıllarda Konya’ya gidince de böyleydi. Hep böyle bölgelerde çalışmalar yaptık. Burdur’a ilk gittiğim zamanlarda Kültür ve Dayanışma Derneği’ni hareketlendirdik. Kurtuluş’çular da vardı dernekte, bizi sürecin dışına atmaya çalışıyorlardı, başaramadılar. Hakaret ve fiili kavga gündemleri de oluştu, her şeye rağmen bizi söküp atamadılar. Sonrasında çok güçlendik zaten.
Süt fabrikasında grev örgütlemiştik o dönem. Haklarını kazandık işçilerin. Ciddi dayanışma sergilendi, örgütlenme sağlandı İGD olarak. Bu süreçle Gıda-İş’in önemli bir güvenini kazandık. Parti ile temaslarımız hala zayıftı ama. Bunları kendi çabalarımızla yapıyorduk daha çok. Bu süreçlerin ardından Parti adına birileri geldi ve görüştük, tanımlı olarak çalışmalar daha çok o zamanlar gerçekleşti. Aynı dönem kendimize alan açmak için seçimlerde CHP’yi destekledik hatta köylerde ciddi güçlerimiz birikmişti ve CHP’den bir çok isim kazanmıştı sayemizde. Sonra bir gün CHP mitinginde “141-142 Kaldırılsın!” pankartı açtık, CHP’liler “bunlar bizden değil” diyerek bizi polise verdik 3 arkadaşla. Bizim için CHP’ye destek konusunda ne olursa olsun karşı durduk hep. Delibaba belediye işçilerinin direnişi tüm Burdur’da örgütledik. Ciddi temsiliyet elde ettik. 3 ay sürdü, TİS yapıldı, kazanımlarla çıktık. Eğitim Enstitüsü’nde İGD olarak da TÖB-DER olarak da çok ciddi örgütlenmeler gerçekleştirdik. 1978 1 Mayıs’ına Burdur gibi bir yerden 5 otobüs kaldırdık. Tüm bu çalışmaların kökünde TKP etkisi ve faaliyeti vardı elbette. Burdur Kamilağa Şubesi diye bir espri vardır aramızda İGD için. Kamilağa benim ev sahibimdi. Tüm gelen giden yoldaşlar, arkadaşlar o evi kullanırdı. Öyle kaldı ismi aramızda.
Burdur’da köylerde çok ciddi örgütlenmelerimiz vardı. Bunları nasıl gerçekleştirdik diye soracak olursanız, en başta komünist kişilik ile. Komünist kişiliğin her yanıyla en önemli yan olduğunu düşünüyorum. Çevreni, örgütlemek istediğin yerleri bu kişilik ile gerçekleştiriyorsun. Diğer yandan en önemli şeyin ise bir komünistin nasıl olması gerektiğine dair çok söz olsa da en temelde; yaşadığı yerin damarı yoksa bir komünistte oradan bir şey çıkmaz. Burdur’un doğasından, insanlarından, efsanelerine, halk hikayelerine kadar hakimdim. Sonrasında kitaplarıma, şiirlerime de işledim bunları. Oranın kültürünü, yaşamını çok iyi tanırdık, oradandık.
1979 yılında Konya’ya tayin oldum. Gittiğim dönem faşistlerin mahalle, kahve, dernek bastığı her yerde terör estirdiği dönemdi. İGD yeni kuruluyordu orada da. Yeniden kadrolaşmaya başladık. En önemli süreçlerden birisi Seydişehir’de örgütlediğimiz grevlerdi. Maden-İş girmeye çalışıyordu. Karşımızda Türk Metal vardı. Kırmaya çalışıyorduk. Maden-İş örgütlenmesi kazandı ama sonrasında mahkeme tehdit edildi faşistler tarafından ve Türk Metal’e çoğunluk verildi. Çok ciddi bir kazanım ve deneyimdi. Eğer başarılı olsaydı sonuna kadar, çevrede ve daha birçok başka ilde yeni süreçleri açacaktı Seydişehir örgütlenmesi. Bir çok kapı açılacaktı örgütlenme için ama zaten kısa bir süre sonra üstüne 12 Eylül geldi ve zayıfladı. Her şeye rağmen örgütlenmeye ve mücadele etmeye devam ettik.
1983 Kızıl Fener Operasyonu ile tutuklandım. 12 Eylül’de gördüğümüz işkence ve zorluklara karşı dik durduk. Tüm aşağılanmalara rağmen onurumuzu koruduk. Hiç kimse bunu fark etmese de, kimse bilmese de yaptık. Ama yine de insanda mükemmel diye bir şey yoktur. Etten, kemiktendir insan. Başka kötü şeyler de yaşandı ama hiç kimseyi yargılamadım bu yüzden.
Sonrası TBKP süreci zaten. Savrulmalar başladı, SSCB çözülüşü ile birlikte bu savrulmalar derinleşti. İdeolojik olarak da başka yollara girdiğini görebiliyorduk Parti’nin. Bu süreçle birlikte hep izleyen, takip eden noktada durdum komünist hareketi. Gerek sendikalarda gerek alanlarda mücadeleye elbette her zaman devam ettim. Birden fazla kitap yazdım yaşadıklarımız hakkında. Roman, şiir kitapları… Komünistleri hep merakla takip ettim içinde olmasam da… Emeklerimiz var neticede.
Parti’nin 100. yaşına dair neler söylemek istersiniz?
Umut her zaman vardır hayatta. Tabi eski şartlar yok bugün. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak malum, örgütlenme de eskisi gibi olmayacak doğal olarak. Bizim illegal koşullarımız çok daha farklıydı. İllegalite, legalite kendi başına kategorik olarak belirleyici değildir. Her dönemin özgünlüğü vardır. Bu dönem de başka bir şey yapmak gerekir mesela. Bu şartlarda eski modelle örgütlenme olmaz. Yeni fikirlere ihtiyaç var. Her koşul kendi örgütlenmelerini yaratır. Misal fabrika örgütlenmesinde bizim dönemimizde olanaklar daha fazlaydı, bu dönem farklı.
Emek var oldukça, çelişki var oldukça, baskı oldukça umut da her zaman olur. Emek-sermaye kavgası her zaman devam ediyor. Demek ki umut da vardır. TKP örgütlenmesi ihtiyaçtır. Güçlü sınıf sendikaları gerekmektedir. İktidar mücadelesi için de güçlü bir partiye ihtiyaç vardır.
İdeolojik netlik çok önemlidir. En kritik olan budur. Hataya düşürmeyen nokta burasıdır. Parti’yi sağlam kılan da bu ideolojik netliktir her zaman. Elbette dediğim gibi, bu dönem eski dönem değil, şimdi yeni şeyler söylemek lazım. TKP’nin yenilenerek var olması gerekir.
Tekrardan son kez söylemiş olayım, umut her zaman vardır. Hep böyle baktık hayata.