Bazen bir vatandaş olarak bakıyorum, doğrusu temel vatandaşlık gelirinin harika bir öneri olduğunu düşünüyorum. Bir sol iktisatçı olarak bakıyorum, bu öneriyi, İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında uygulamaya koyulmuş olup 1970’lerin ortalarında terk edilmiş refah devleti politikaları gibi tam bir aldatmaca olarak görüyorum. Bir sağ iktisatçı olarak bakıyorum ve insanların bu projeyi onaylamalarını tüm kalbimle diliyorum, zira böylece varsıl sermaye sahipleri ve yandaşlarının aşırı masraflardan kurtulacağını ve sisteme belli süre nefes alma zamanı kazandırabileceğini düşünebiliyorum. Ahlaklı bir sermayedar olarak bu konuda düşünmek ve kanaatimi söylemek istemiyorum, zira çok ayıp olur!
Guy Standing adında yazar dostumuz Türkçeye de Temel Gelir olarak çevrilmiş olan bir kitap yazmış. Ne var ki, finansman meselesine gelince daha ilk sayfada J. Kay‘in Financial Times’da yayınlanmış ve “Bu hesapla, ya temel gelir miktarı yok denecek kadar az olacaktır ya da temel gelir için gereken para imkân sınırları dışında kalacaktır” ifadesiyle biten makalesini de almayı ihmal etmemiş. İsim açık yazılmadığı için kesin olmamakla beraber, eğer kitapta alıntı yapılan J. Kay ekonomi alanında iyi bilinen John Kay ise, şunu bilmemizde yarar var ki, John Kay Oxford Üniversitesi’ne bağlı St. John’s College’de hocalık yaptığı gibi, aynı zamanda da Mali Çalışmalar Bürosu’nda araştırmacı direktörü olup, Mervyn King ile birlikte İngiliz Vergi Sistemi kitabının da yazarıdır.
Önce çok tepeden bakalım ve neden İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında refah devleti uygulamasına geçildi, neden sistem çöktü; neden şimdi benzer proje çok farklı olarak yeniden pişirilerek devreye sokuluyor, meselelerine kısaca bir göz atalım. Her iki konuda da şunu dikkatimizden kaçırmayalım. Bir şekilde bir yerden para geliyor demektir. Parayı veren el devlettir, ama parayı asıl veren devlet değildir, arkada paranın asıl sahibi olan sermayedar vardır. O zaman konuyu sermayedara taşıyarak gündeme getirelim: neden sermayedar bir miktar paranın kendi hissesinden koparılarak vatandaşlara dağıtılmasına razı olmaktadır, hatta böyle bir projeyi sinsice ajanları vasıtasıyla devreye sokmakta ve gündemde tutmaktadır? Derslerde hep öğrencilere şunu söylerim, neden belli üniversiteler mezunları daima iş piyasasında diğerlerinden daha öndedir ve işe girildikten iki yıl sonra niçin acaba patron maaşa zam yapmaktadır? Yanıt çok basit; çünkü patron hangi üniversite mezunundan daha çok artık değer elde edebilecekse onu işe alır, yani kimi daha çok sömürebilecekse onu işe alır. Maaş artımına gelince, demek ki, sömürü oranı yükselmiştir, bir kısmını teşvik olarak size vermektedir, derim. Bu meseleyi anlamamız şu açıdan çok önemlidir. Demek ki, kararı patron emekçi çıkarı doğrultusunda değil, kendi kârı doğrultusunda düşünerek almaktadır.
O zaman patronun bu işte çıkarı nedir, diye düşünmek zorundayız. Yani, düşünce odağını parayı alandan parayı verene kaydırmak gerekir. İşte, temel vatandaşlık aylığında da düşünce yöntemi bu olmalıdır. Patron devletin tüm sosyal hizmetlerini kâr amacı ile uhdesine alırken, sigorta vb gibi kamu hizmetlerini kendi üzerine aktarıp kâr ederken, nasıl oluyor da, fevkalade yüksek meblağlara ulaşacağı hesaplanan miktarları ulusal gelirden kâr aleyhine olarak, vatandaş lehine çevirebilmektedir? İşin ince noktası burasıdır; kısacası, patronun devletle işbirliği yaparak temel vatandaşlık geliri koydurmasındaki çıkarı nedir, acaba vatandaşı mı yoksa kendisini mi düşünmektedir?
Her alandaki sosyal güvenlik harcamaları ulusal gelirden sermaye aleyhine pay koparmaktır. Her ne kadar refah devleti politikaları dikey gelir dağılımından çok yatay gelir dağılımı gerçekleştirirse de, yani yeniden dağıtım emek sermaye arasında olmaktan çok emekçiler arasında yapılıyor olsa da, emekçi birikimleri olarak belirli fonlarda toplanan paralar da önceden sermayeye gidecek kaynaklardan kopartılan miktarlardır. Dolayısıyla böyle bakınca, her durumda emekçiye ya da halka giden kaynak bu sistemde patronun ciğerinden sökülmüş olmaktadır. Tabi, o ciğerin inşasında emek gerekmese patron onu da vermez, ne çare ki, üretimde emek kaçınılmazdır.
Bu temelleri kısaca koyduktan sonra temel vatandaşlık geliri kavramına gelirsek şunu sorarak işe başlayabiliriz: Oldukça yüklü sosyal harcamalar varken hangi amaçla bir de temel vatandaşlık geliri denen bir kaynak sermayeden çekilmektedir? Sermaye böyle bir aşırı fedakârlığa katlanır mı ya da eğer katlanıyor ise bunun sebebi ne olabilir? Aslında proje tüm açıklığı ile ortaya koyulmuyor. Örneğin dense ki, herkese belirli temel gelir ödemesi yapılacak, ama tüm hizmetler piyasadan ücret karşılığında alınacaktır. Bunun hesabı yapılmış mı, bilemiyorum. Ancak, anlaşılan yukarıda bahsi geçen Kay bu hesabı yapmış ve belirtiğim son kararına varmış gibi gözüküyor. Demek ki, hem bugünkü uygulama hem de temel vatandaşlık geliri diye bir cennet kuralı söz konusu değil, olamaz da. Eğer bugünkü tüm sosyal harcamalar kaldırılacak ve temel vatandaşlık geliri ile iktifa edilecekse, bu açıkça söylenmelidir. Zira temel vatandaşlık geliri uygulaması yapılırken eğitim, sağlık, emeklilik, hastalık, ölüm vs tüm hizmetler piyasadan alınacaksa belki patronlar daha kârlı olabilirler. Üstelik zor durumda olan bir kişi temel vatandaşlık geliri ile gereksinimini piyasadan karşılayamaz ise, bugünkü gibi aksak topal da olsa sigortadan hizmet alamayacağıma göre, bunun anlamı ölümüne köleleşmek olur.
Diğer yandan sermaye bilmez mi, insanlara açıktan para verildiği zaman emek arzı azalır ya da emekçi düşük ücrete çalışmaya razı olmaz. Peki, o halde demek ki sermaye meselenin çözümünü başla bir yerde aramaktadır. Temel geliri alan vatandaş kendisinin ya da bir aile ferdinin herhangi acil sağlık ya da başka ihtiyacını karşılayamayınca, sigorta sistemi de devrede olmadığına göre, o zaman tam anlamı ile köle olmak durumunda kalır. Açıktır ki, bu durum sermayenin mumla arayıp da bulamadığı koşuldur. Günümüzün sigorta sistemi aileyi birbirine bağlamaktadır. Şöyle ki, eş ölümünden sonra maaşının bir bölümünü geride kalan eş ya da uygun koşullarda çocuk da alabilmektedir vs. Oysa temel vatandaşlık gelirinde böyle bir durum söz konusu olmayacaktır. Hele de bugünkü sistemin insanın onurunu rencide edici olduğu, buna karşın temel vatandaşlık gelirinin bu duyguyu ortadan kaldıracağı savı ise külliyen yanlıştır. Eğer bugünkü sigorta sisteminin böylesi küçültücü etkisi var ise, nasıl olur da zengin çevrenin himmetiyle tüm insanlara, köle muamelesi yaparcasına hiçbir gerekçesi ve karşılığı olmadan para dağıtılmasının onur kırıcı olmadığı ileri sürülebilir? Bugünkü sigorta sisteminin temelini emeklilik, sağlık ya da sair gerekçeler oluşturmaktadır. Temel vatandaşlık aylığındaki gerekçe nedir? Toplumdaki varsılların kölesi olmak mıdır?
Bu durumu gündemden kaldıramayız, kaldırmamalıyız, zira kapitalistler konuyu alttan alta işliyor. Önü arkası düşünülmeden havadan para gelecek olması da vatandaşların bir bölümünü bu tuzağa rahatlıkla itebilir. Haftaya Refah Devleti aldatmacasını da daha detaylı ele alarak, bu meseleyi yine tartışalım.
Yerel seçimler öncesi belediyeleri kazanmaları durumunda kreş açılacağını vaat eden iktidar, seçim kaybının ardından kreşlere…
İstanbul'da "silahlı terör örgütü PKK/KCK üyesi olmak" suçundan tutuklanmasının ardından Esenyurt Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan…
Bakan Tekin camiler üzerinden Cumhuriyet'i hedef aldıktan sonra 439 yıllık Mehmed Ağa Camii'nin PVC pencerelerle…
İstanbul Meslek Odaları Konfederasyonu, yaptığı açıklamada iktidarın kayyum politikaları ve Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde…
CHP'li Burhanettin Bulut'un, Saray'da çalışan başdanışman, danışman sayısını ve danışman maaşlarını sorduğu soru önergesi yanıtsız…
Eski AKP milletvekili Cem Zorlu’nun rektör olduğu Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde yapılan yükselme sınavının göstermelik olduğu…