TKH MK Üyesi Kurtuluş Kılçer: 100 yıllık mücadeleyi geleceğe taşıyacak bir komünist partiye omuz verin

TKH MK Üyesi Kurtuluş Kılçer "Tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi komünist bir partiye ihtiyaç var! 100 yıllık mücadeleyi geleceğe taşıyacak bir komünist partiye omuz verin" çağrısında bulundu.

TKH MK Üyesi Kurtuluş Kılçer: 100 yıllık mücadeleyi geleceğe taşıyacak bir komünist partiye omuz verin

Türkiye Komünist Hareketi’nin (TKH) temelleri 10 Eylül 1920’de Bakü’de Mustafa Suphi ve yoldaşları tarafından atılan Türkiye Komünist Partisi’nin 100. yılı için gerçekleştirdiği “Emek, laiklik, bağımsızlık, sosyalizm” etkinliğinde TKH MK Üyesi Kurtuluş Kılçer bir konuşma gerçekleştirdi.

“BİR ASIRLIK TARİHİN TARİHİN NİCE BEDELLERİ BULUNUYOR”

Kılçer konuşmasına  “Temelleri 1920 yılında Bakü’de atılan ve Türkiye’nin en köklü partisinin, Türkiye Komünist Partisinin, Partimizin kuruluşunun 100. Yılını kutluyoruz. 100 yıl önce kurulan, ve 100 yıldır eşitlik, özgürlük, bağımsızlık, laiklik, adalet, kardeşlik mücadelesi veren, programında sınıfsız sömürüsüz bir ülke ve dünya yazan ve bunun için büyük bedeller ödemiş bir geleneğin yüzüncü yaşını kutluyoruz!” sözleriyle başlarken, 100 yıllık mücadele geleneğinin önemini şöyle ifade etti:

“100 yıllık mücadele geleneği, dile kolay gelmesin. Bir asırlık tarihin nice bedelleri bulunuyor. Baskıyı, zulmü, cezaevini, işkenceyi, tutuklamayı, sürgünlüğü, ölümleri yaşadık, yaşandı, böylesi büyük bedeller ödenerek, bu ülkenin komünistleri bugüne geldi. Kimse tarihimizi, geleneğimizi, değerlerimizi küçümsemesin. Kimse, bu değerlerin, geleneğin ve tarihin boşuna yaşandığını düşünmesin!

İşkencede öldürülen Mustafa Hayrullahoğluna borcumuz var! Faşistlerin kurşunuyla bombasıyla yaşamını yitirmiş Kemal Türklere, Talip Öztürk’e borcumuz var! 12 Eylül zindanlarında kalan ve işkenceye direnen komünistlere, partili yoldaşlarımıza borcumuz var! 1921’de karadenizde korkunç bir katliama uğrayan Mustafa Suphilere, Ethem Nejatlara, 15’lere borcumuz var! Sansaryan Han’da, siyasi şubede işkenceden geçmiş yüzlerce işçinin omuzlarında kurulan bir partiden, bir gelenekten bahsediyoruz! Sadece bedelleriyle değil aynı zamanda bu ülkenin kuruluşunda büyük bir etkisi olan bir gelenekten bahsediyoruz!”

“100 YAŞINDA OLAN BİR GELENEKTEN, BİR PARTİDEN, BİR MİRASTAN BAHSEDİYORUZ”

Bu geleneğin bugün Türkiye Komünist Hareketi’nin omuzlarında geleceğe taşınmaya çalışıldığını belirten Kılçer şunları kaydetti:

“Bu ülkede komünistlerin tarihi aynı zamanda ülkenin siyasi tarihidir. Sermaye devleti, sermaye düzeni, kendisini hep komünistlere göre tanımlamıştır. Bu kapitalist düzen aynı zamanda anti-komünist bir yapılanmayla bugünlere geldi. Sermaye devletinin komünistlere karşı anti-komünizmi ülkemizi bugün AKP gericiliğine teslim etmek dışında, emperyalizme bağımlı kılmak dışında, laikliği ortadan kaldırmak dışında, devletin bütün değerlerini peşkeş çekmek dışında, yoksulluk, işsizlik dışında hiçbir işe yaramamıştır!

Bu ülkede komünistlerin tarihi aynı zamanda ülkenin entellektüel dünyasının da tarihidir. Nazımlar, Abidin Dinolar, Enver Gökçeler, Ruhi Sular, Rıfat Ilgazlar, Orhan Kemal, Hasan İzzettin Dinamolar, Orhan Kemaller, Suat Dervişler ve nice aydın komünist Partinin paltosundan çıkmıştır. Ülkemizin aydınlanma mücadelesinin çok önemli bir parçası bizzat komünist partisinin mücadelesidir.

100 yaşında olan bir gelenekten, bir partiden, bir mirastan bahsediyoruz. Bugün 100 yaşımızı kutluyoruz. Suphilerden, Şefik Hüsnülerden, Zeki Baştımarlardan, İsmail Bilenlerden, Behice Boranlardan, Hikmet Kıvılcımlılardan gelen büyük bir gelenekten bahsediyoruz. Bu gelenek bizimdir!

Bu gelenek bugün Türkiye Komünist Hareketinin omuzlarında geleceğe taşınmaya çalışılıyor!

Bugün Türkiye Komünist Hareketi’nin üyesi olsun olmasın, bütün komünistlerin, Türkiye Komünist Partililerin, Türkiye Komünist Hareketi üyelerinin 100. Doğum gününü buradan kutlarız!

TKP’nin 100. Kuruluş yıldönümü kutlu olsun!

Ve buradan ilan ediyoruz ki 1920 yılında temelleri atılan bu gelenek bugün orak-çekiçli bayrağı ile Türkiye Komünist Hareketi’nin omuzlarında yükselmeye devam ediyor!”

“YENİ MÜCADELE DÖNEMİMİZİ AÇTIĞIMIZI İLAN ETMEMİZ GEREKİYOR”

“Mirastan, gelenekten, değerlerden bahsediyoruz. Bilinmelidir ki, Bir asırlık bir mücadele geleneği kutlamak aynı zamanda bu geleneği geleceğe taşımakla mümkün. Daha doğrusu, eğer geleceğe taşınmazsa ortada ne bir mirastan ne bir gelenekten ne de mücadele tarihinin değerlerinden bahsedebiliriz. Eğer gelenek geleceğe taşınırsa gelenek olur, ondan söz edebiliriz.” diyen Kılçer sözlerine şöyle devam etti:

“Bugün 100. Yaşımızı kutluyorsak, geleceğimizi örüp öremeyeceğimize, geleceği nasıl kazanacağımızı, işçi sınıfının ve emekçi halkın siyasal mücadelesinin ve örgütlenmesinin nasıl kazanılacağına dair bir irade, siyaset, program ve yol haritası ortaya koyup koymadığımıza bakmamız gerekiyor.

Açıkçası, geleceği olmayanların, bir geleneği nasıl temsil edecekleri tartışmalıdır, o yüzden 100. Yaşımızda aynı zamanda bir kutlama değil, yeni yaşımızı, yeni mücadele dönemimizi açtığımızı ilan etmemiz gerekiyor.

Bir asır sona erdi, artık yen bir mücadele dönemi bizi beklemektedir. İşte bu yaklaşımla biz Türkiye Komünist Hareketi, önümüze bakıyoruz, partinin bir sınıf partisi olarak komünist partisinin “yeni bir örgütlenme ve atılım” sürecine girmesi gerektiğini iddia ediyoruz!

Çünkü değerli dostlar,

Bir dönem kapanmıştır. O dönem tek başına 12 Eylül ile kapanmadı. Ondan hemen sonra 2000’li yıllarla birlikte reel sosyalizmin çöküşü, neo-liberalizmin dünya ölçeğinde egemenlik kurduğu ve bugün dünya-emperyalist sisteminin büyük bir krizle karşı karşıya olduğu yeni bir dönemden bahsediyoruz. 19. Yüzyıl devrimler çağıydı. 20. Yüzyıl iki dünya savaşı gördü, sosyalizmin zaferini ve sonunda çözülüşünü…

Şimdi 21. Yüzyılda kapitalizm, karşısında komünist bir tehdit bile yokken, bugün kriz, çöküş ve çürüme içindedir. Tam da bu nedenle geçmişin değerlerini, ilkelerini, devrimci paradigmalarını aldığımız ama geçmişe öykünen ve tekrarından ibaret olmayan, yeni bir mücadele dönemini başlatmak durumundayız!

Türkiye Komünist Hareketi, nedir ne değildir derseniz, işte böylesi bir niyeti, amacı, hevesi, inadı olan bir parti olarak görülmelidir.”

“PARTİMİZ, SALTANAT VE HİLAFET YILLARINDA BİZZAT ONLARA KARŞI KURULDU”

Kılçer 100 yıllık geleneğin ve mirasın değerlerini ise şu sözlerle özetledi:

“Bir gelenekten bahsettim. Bir mirası geleceğe taşımaktan bahsediyoruz. Bu geleneğin ve mirasın değerlerine biraz daha yakından bakmak gerektiğini düşünüyoruz.

100 yıllık geleneği, salt bir örgütsel tarih anlatımıyla ortaya koyamayız. Miras ve gelenek aynı zamanda, maddi olarak bir örgütsel sürekliliğe dayanarak onun üzerinden yükselerek, onun taşıyıcılığı ile var olabilir. Tıpkı bilgi gibidir.

Bilgi, örneğin, kendi başına yoktur. Bilgi mutlaka fiziksel bir ortama kaydedilmek zorundadır. Kitaptır, harddisktir, taş tablettir. Bugün de komünistlerin değerleri, gelenekleri, mirasları konuşulacaksa onun taşıyıcılığını üstlenmiş örgütsel zemine, örgütsel sürekliliğe vurgu yapmamız gerekecek.

Bakınız…

Partimizin 100 yıllık tarihi aynı zamanda örgütsel darbelerin, desantralizasyonların, likidasyonların da tarihidir. Ama komünistler her zaman yeniden kurulabilmiş, yeniden ayağa kalkmış, yeniden örgütlenmiş, yeniden kurulabilmiş, küllerinden yeniden doğabilmiştir! İşte bizi var eden, bir gelenek ve miras bırakan şey varsa işte tam da bu her zorluk sonrası yeniden ayağa kalkabilme geleneğidir.

Tam da bu nedenle sevgili dostlar, her zorluğa göğüs gererek her yeniden ayağa kalkışın, yeniden örgütlenişin, yeni bir atılımın niteliğine, karakterine, ruhuna, özüne, siyasetine bakmak zorundayız. Eğer bir gelenekten bahsedeceksek asıl gelenek burasıdır! Asıl bize kalan miras tam da bu ruh, karakter, siyasettir!

1920’de Bakü’de kurulan partimiz emperyalist işgal yıllarında, bizzat emperyalizme karşı kuruldu. Demek ki partimizin doğum lekesi değil bizzat doğumuna neden olan şey emperyalizme karşı duruştur. Emperyalizme karşı duruşu ortadan kaldırırsanız, TKP diye bir şeyden söz edemezseniz. Bugün TKP geleneği, anti-emperyalist bir mücadele hattının bugün sürdürülmesidir!

1920’de Bakü’de kurulan Partimiz, saltanat ve hilafet yıllarında bizzat onlara karşı kuruldu. Yani Partimizin doğum özelliği saltanata, otokrasiye, tek adam yönetimine, istibdat rejimine, başkanlık rejimine karşı olmaktır. Demek ki Cumhuriyet kazanımlarını yok sayarak bir parti geleneği kurmanız mümkün değildir. Aynı şekilde hilafete karşı kurulan bir Partinin geleneğinden bahsedeceksek, laikliği savunmadan bugün TKP geleneğinden bahsetmek ne mümkün! TKP’nin genlerinde aydınlanmacılık ve laiklik bulunmaktadır.

Değerli dostlar,

Savaş koşullarında desantralizasyon kararıyla örgütü dağılan bir parti, 1946 yılında İstanbul’da, İzmir’de, Kocaeli’de, Adana’da ve Türkiye’nin bir çok yerinde işçi hücreleriyle çıkıp bir çok sendika kuruyorsa işte örgütlü siyaset bu geleneğin ve mirasın temel değeri ve paradigması olarak görülmelidir. Eğer bir TKP mirasından ve geleneğinden bahsedeceksek, örgütlü parti ve örgütlü mücadele, Leninist miras başa yazılmalıdır.

1973 ve 1974 yıllarında, Parti büyük bir Atılımla ayağa kalkmış ve Türkiye’nin en kitlesel, İGD’si ve İKD’siyle büyük bir parti haline gelmişse, bu işçi sınıfına olan inancını ve siyasetini yitirmediği içindir. İşçi sınıfının Partisi, Maden İş’iyle, DİSK’iyle yani işçi sınıfıyla ayağa kalkmasını, büyük bir atılım gerçekleştirmesini bilmiştir. Demek ki TKP’nin mirası yazılacaksa en başa işçi sınıfının devrimci gücüne inanç ve işçi sınıfı partisi olma iddiası yazılmalıdır.”

“BU GELENEĞİN ÖRGÜTSEL TAŞIYICILARI OLMAK ZORUNDADIR”

Kılçer “Partinin tarihi, yeniden kuruluşlarla, yeniden örgütlenmelerle, likidasyona karşı yeniden doğuşlarla gelişti, bugünlere geldi, gelenek sürdü, sürdürüldü” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Evet, 100 yıllık gelenek ve mirastan bahsediyoruz . 1990’ların başında yaşdığmıız musibeti biliyoruz. Likidasyon süreciyle TKP-TİP-TSİP başta olmak üzere geleneksel partilerin nasıl likide edildiğini gördük. 12 Eylül sonrası, yeni sol adıyla liberalizmin kafaları nasıl esir aldığını asla unutmayalım. Eğer TKP, likide olmuşsa, tam da yeni sol adıyla ortaya konan liberalizm yüzündedir. Eğer bugün yeniden komünist örgütlenme varsa, yani gelenek ve mirası taşıyacaksak bir örgüt bulabiliyorsak, bulduysak, işte bu dönem yeni sola, liberalizme, küreselleşmecilere, yetmez ama evetçilere, kimlik siyasetine hayır diyen kadrolar nedeniyledir. Tam da bu yüzden bugün bir TKP mirası ve geleneği ve bunun değerlerinden bahsediyorsak, o da Marksist-leninist siyasal çizgide ısrardan gelmektedir.

Çünkü yoldaşlar, çünkü dostlar,

Başta söyledim. Eğer bugün 100 yıllık bir gelenekten bahsediyorsak, bu geleneğin örgütsel taşıyıcıları olmak zorundadır. İşte Partinin tarihi, yeniden kuruluşlarla, yeniden örgütlenmelerle, likidasyona karşı yeniden doğuşlarla gelişti, bugünlere geldi, gelenek sürdü, sürdürüldü.

İşte eğer bir gelenekten bahsedeceksek bu geleneği taşıyanların taşıdıkları siyaseti, paradigmaları, ideolojiyi bugün buraya yazmamız gerekiyor: Anti-emperyalizm, aydınlanmacılık, yurtseverlik, işçi sınıfının siyasal temsiliyeti, leninist ilkeler, örgütlü siyaset ısrarı, liberalizme ve her türlü yeni sol akımlara karşı komünist ilkelerde ısrar. Ancak ve ancak bu değerleri taşıyanlar dün TKP’yi kurmuş, sürdürmüş ve yeniden kurmuş ve bugünlere getirmiştir. Bugün de bu değerler olmadan bir gelenek ve mirastan bahsetmek mümkün olamaz.”

“100 YILLIK TKP MÜCADELESİNİN ORTAYA KOYDUĞU DEĞERLER ÜLKEMİZİN DE KURTULUŞ REÇETESİDİR”

Kılçer etkinliğe katılanlara “100 yıllık mücadeleyi geleceğe taşıyacak bir komünist partiye omuz verin” çağrısında bulunarak sözlerini şöyle sonlandırdı:

“İşte 100 yıllık TKP mücadelesinin ortaya koyduğu değerler aslında ve aynı zamanda ülkemizin de kurtuluş reçetesidir!

Bugün irtica yeniden hortlamışsa, Ayasoya önlerinde tarikatlar ve dinciler sokaklara çıkmışsa, bugün ülkenin bütün değerleri bir avuç yandaş patrona peşkeş çekilmişse, ülkemiz tam bir haramiler düzenine dönüşmüşse, hilafet özentisi diyanet işleri başkanı, elinde kılıç şeriat fetihçilik propagandası yapıyorsa, saltanat özentesi başkanlık rejimiyle, Osmanlıcılık ve padişahçılık oynanıyorsa, bütün ekonomik kurumlarımız, fabrikalarımız, bankalarımız doğrudan emperyalist tekelleri teslim edilmişse, Tekel’i Amerikan İngiliz ortaklığına, Kaz Dağları emperyalist Alamos Gold şirketine, ülkenin şekeri Amerikan Cargil’e, Telekom Araplara, İstanbul’un arsaları Katarlılara, hatta Karadeniz’deki gaz bile borsaya açılıp yabancı sermayeye peşkeş çekilmişse, ülkemiz askeri ve siyasi bakımdan emperyalizme bağımlı kılınmışsa, işçi sınıfı ve emekçi halkımız her gün iş cinayetlerinde ölüyor, işsizlik ve yoksullukla cebelleşiyorsa, eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, su bile her şey parayla alınır satılır hale getirilmişse, işte şimdi tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi komünist bir partiye ihtiyaç var! 100 yıllık mücadeleyi geleceğe taşıyacak bir komünist partiye omuz verin çağrısıyla sözlerimi buradan bitiriyorum.”