Türkiye Komünist Hareketi’nin (TKH) haftalık basın toplantısı TKH Merkez Komite Üyesi Kurtuluş Kılçer’in katılımı ile canlı olarak gerçekleşti. Toplantıda artan kadın cinayetleri, emeğe yönelik saldırılar, Ayasofya gündemi, FETÖ tartışmaları ve katledilişinin 40. Yılında Kemal Türkler ve Türkiye işçi sınıfının mücadelesi gibi gündemler değerlendirildi.
“BÜTÜN YURTTAŞLARIMIZI İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE SAHİP ÇIKMAYA ÇAĞIRIYORUZ”
Basın toplantısına Pınar Gültekin cinayeti ile başlayan Kılçer, bu cinayetin münferit bir vaka olmadığını vurgulayarak, tüm yurttaşlarımızı İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya çağırdı.
Kılçer, kadın cinayetleri ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bir kadın cinayeti ile daha ülkemiz sarsıldı. 5 gündür haber alınamayan üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’in bir kadın cinayetine kurban gittiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Ülkemizin utanç kitabına bir sayfa daha eklenmiştir.
Pınar Gültekin cinayeti münferit bir vaka değildir. Son 20 yıldır ülkemizde kadınlara yönelik şiddetin ve cinayetlerin artması, yaşanılan sürecin nasıl bir çürüme ve gericilik getirdiğini gözler önüne sermiştir.
Ülkemizde kadınlara yönelik şiddetin artması, aynı zamanda politik iklimle ilgilidir. Bu politik iklim, kadınları ikinci sınıf görmeye devam eden gericiliği ve çürümeyi dayatan bir sömürü düzeninden kaynaklanmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’ne bile katlanamayan bir tabloda kadın cinayetlerinin son bulması da aynı şekilde münferit değildir.
Önce bu zihniyetle hesaplaşılmalıdır. Biliyoruz ki bir ülkenin özgürlük derecesi kadınların özgür olup olmamasıyla ölçülür!
Pınar Gültekin cinayeti son değil. Son 20 yıldır artarak devam eden kadın cinayetlerine karşı bütün yurttaşlarımızı İstanbul Sözleşmesine sahip çıkmaya çağırıyoruz!”
“SERMAYE İKTİDARI İŞÇİ SINIFINA KARŞI AMANSIZ BİR SALDIRI BAŞLATMIŞ DURUMDA”
Basın toplantısında, emeğe yönelik artan saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kılçer, sermaye iktidarının emekçilere yönelik hak gasplarını gizlemek için ellerinden geleni yaptığını vurgulayarak şunları kaydetti:
“Bugün de ülkemiz salgın ve ekonomik kriz ile mücadele ederken, sermaye iktidarı işçi sınıfına karşı amansız bir saldırı başlatmış durumda. Ancak emekçilere yönelik hak gasplarını gizlemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Kanal İstanbul rantını saklıyorlar.
Halkımız Ayasofya gündemi ile meşgulken bir yandan da Kanal İstanbul projesi doğrultusunda rant alanları yaratılıyor. Köylünün 1 milyon metrekarelik mera arazisine ‘hülle’yle el konulup TOKİ’ye devredildiği ortaya çıktı. Kanal İstanbul adıyla AKP tarafından bir bakanın bile tasfiye edildiği bu rant projesinde şimdi de köylülerin tarlaları ve mera alanları imara açılarak büyük bir rantın yolu yapılmaktadır.
Milli gelir düşüşte.
2012’de 12.500 dolar olan milli gelir bu yıl ise 8.500 dolara düşmüş durumda. Ülkenin ekonomik durumunu gözler önüne seren bu rakam, ne yazık ki ülkede ana gündem değil. Ayasofya gündemi ile yaşanan yoksullaşma bir kez daha örtülmek isteniyor.
TÜİK’in son açıkladığı işsizlik rakamları kelimenin gerçek anlamıyla büyük bir skandal, Hem istihdam düşüyor hem de işsizlik düşüyor! Böyle bir şey olamaz!
TÜİK, AKP’nin yalanlarına kılıf ofisine dönüştü. Bir yandan işsizlik rakamları diğer yandan istihdam rakamlarının aynı anda düşmesi AKP’nin Ayasofya gündemiyle halkı nasıl kandırdığını da yeterince anlatıyor.
3,5 milyon insanın aylık geliri 850 TL’nin altında.
2019 yılında yaptırılan gelir testlerinden de çarpıcı sonuçlar çıktı. SGK’ya iletilen Genel Sağlık Sigortası (GSS) Gelir Tespiti Sonuçlarına göre, 3 milyon 411 bin 881 kişinin aylık geliri 852 TL’nin altında çıktı. Aylık geliri brüt asgari ücretin üçte birinden az olan aile sayısının da 869 bin 404 olduğu ifade edildi.
İşsiz ve çalışmayan yurttaşların kâbusu olan GSS prim borcunu ödeyemeyen kişi sayısındaki artış da Bakanlığın verileriyle ortaya konuldu. 2018 yılında 6 milyon 945 bin yurttaşın GSS primi devlet tarafından ödenirken, bu sayı 2019 yılında 7 milyon 524 bine yükseldi.
Bu rakamlar bugün AKP’nin pembe tablosunun altındaki kara gerçekliğin ifadesidir!
İşsizlik rakamı çalışan sayısını geçti.
Ekonomik krize salgına etkisi eklenince durum daha da kötüleşti. Nisan ayında istihdam sayısı geçen yılın aynı ayına göre 7.1 milyon kişi birden düştü.
2019 yılı Nisan ayına göre 27.6 milyon olan çalışan sayısı bu yılın nisan ayında 20.5 milyona düştü.
Yine aynı dönem işsiz sayısı ise 11.2 milyon birden artarak 11.6 milyondan 22.8 milyona fırladı.
Türkiye Ayasofya ile meşgul olurken ilk kez işsizler ordusu çalışan sayısını geçti.
Değerli yurttaşlar işte Ayasofya tam da bunları örtmektedir.”
“AYASOFYA’NIN CAMİYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ ŞERİATÇILARIN SİYASAL TALEBİYDİ, HALKIN DEĞİL”
Ayasofya gündemine de değinen Kılçer, AKP’nin “Ayasofya bir neslin özlemidir” çıkışına şu yanıtı verdi:
“Yurttaşlar, şimdi diyorlar ki, Ayasofya bir neslin özlemidir diye. Soruyoruz hangi neslin?
Öncelikle bir neslin özlemi diye Ayasofya’nın gündeme getirilmesi ülke tarihinin ters yüz edilmesidir.
Çünkü Türkiye’de İslamcı siyasal hareketin dışında genel olarak nesillerin hiç böyle bir talebi olmadı. Bu ülkenin devrimci gençliğinin, 68’lilerin, 78’lilerin özlemleri ve talepleri bambaşkaydı!
Gerici siyasal hareketin hamaset siyaseti bugün AKP tarafından kendisini kurtarmak için kullanılıyor. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi şeriatçıların siyasal talebiydi, halkın değil!
Türkiye’de bir neslin özlemi aranacaksa, o da 68 gençliğinin, 78 gençliğinin özlemleri ve hayalleriydi!
Bu ülkenin aydınlık kuşaklarının özlemi, 12 Eylül cuntasının hapishanelerinde ve işkencelerinde katledildi. Bir neslin özlemi diye sunulan şey siyasal İslamcıların hamasetinden başka bir şey değildir.
Bugünkü neslin gençliğin tek bir gündemi var o da geleceksizlik! Gençliğe bir gelecek veremeyenlerin bir neslin özlemi diye Ayasofya’yı sunması nasıl bir çaresizliktir!
Bir kez daha söyleyelim. Bugün emekçileri, ülkemizi Ayasofya kurtarmayacak! AKP‘yi hiç kurtarmayacak!”
“CEMAATLERE ÖZGÜRLÜK DİYEREK HALKIMIZI KANDIRDILAR”
Basın toplantısında FETÖ tartışmalarına ilişkin de konuşan Kılçer, FETÖ ile mücadele edilmediğini, FETÖ ile mücadele edenlerle mücadele edildiğini belirterek, şunları kaydetti:
“FETÖ tartışması ülkemizde sürüp duruyor. FETÖ ile mücadele edilmiyor, FETÖ ile mücadele edenlerle bugün mücadele ediliyor. Odatv yazarlarıyla ve Genel Yayın yönetmenini susturmalarının temel sebebi FETÖ ile bağlantılı olanların tezgâhı!
Biz değil, bugün AKP içinden kesimler FETÖ’nün korunduğunu dile getiriyorlar!
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen, bazı gerçeklerin bir kez daha dile getirilmesi zorunluluktur.
15 Temmuz darbe girişimi, Amerikancı bir darbedir! Bugün eğer FETÖ ile yumuşama görüşmeleri yapılmak isteniyorsa, bilin ki ABD ile barışmak içindir!
15 Temmuz darbe girişimi İslamcı bir darbedir! Herkes FETÖ diye bir kodlama yapıyor. Ancak bu cemaatin köküne kadar bir tarikat ve cemaat olduğu, köküne kadar siyasal İslamcı olduğu söylenmiyor. İslam adına yola çıkanların nasıl darbeci oldukları gün gibi ortaya çıkmıştır.
Sivil toplum diyerek, cemaatlere özgürlük diyerek halkımızı kandırdılar.
15 Temmuz darbe girişimi, kanlı bir darbe olarak 250 yurttaşımızı katletmiştir. Siyasal İslamcılığın elinde halkın kanı vardır. Siyasal İslamcılık halk düşmanlığıdır!
FETÖ bir tarikat, cemaat ve İslamcı bir harekettir.
FETÖ Amerikan emperyalizmi işbirlikçisidir!
FETÖ bir sermaye grubudur. Şirketlere ve bankalara sahip olan büyük bir sermaye grubudur.
Bugün 15 Temmuz’a karşı çıkıyorsak aynı zamanda FETÖ’nün siyasetine, ideolojisine, fikirlerine, programına da karşı çıkmak durumundasınız!
Bugün FETÖ hapiste ama fikirleri iktidardadır!
Asıl sorun budur! Halkımızı FETÖ ile aynı fikri ve zikre sahip olanlarla mücadele etmeye çağırıyoruz!”
“BAŞKANLIK REJİMİNE EN ÇOK PATRONLAR SEVİNMEKTEDİR”
Kılçer başkanlık rejimine ilişkin ise “Türkiye, başkanlık rejimiyle daha da geriye gitmiştir” diyerek şu yorumda bulundu:
“Başkanlık rejimine geçiş üzerine 2 yıl geçti. 2 yıldır başkanlık rejimiyle yaşıyoruz! Ne değişti? Ülkemiz şaha kalkacaktı! Türkiye’ye istikrar gelecekti! Devlet kurumları daha hızlı ve verimli çalışacaktı! Uluslararası alanda devlet daha etkin olacaktır! Meclis daha yetkili, yargı daha bağımsız, yürütme daha hızlı olacaktı!
Ancak ülkemiz daha geriye gitmiştir!
Yargı AKP’nin siyasi sopası olmuş, tamamen Başkana bağlanmıştır. Erdoğan tarafından talimat gelmeden karar verecek hâkim neredeyse kalmamıştır. Yargı AKP’ye bağlanırken, Barolara çekilen operasyonla Barolar Birliği de doğrudan siyasal iktidarın hukuk kolları haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Meclis, bir tasdik kurumuna indirgenmiştir. Meclis’in adı var ancak kendisi yoktur. Tıpkı laiklik gibi kâğıt üzerinde kalan Meclis’in bugün işlevi bütün yurttaşlar tarafından sorgulanmalıdır.
Türkiye’de koalisyon dönemi bitecek, istikrarlı bir yönetim kurulacaktı diyen AKP, bugün iktidarı MHP’ye dayandırmak zorunda kalmıştır. İstikrar gitmiş, yerine ekonomik kriz gelmiştir.
2 yıldır başkanlık rejimiyle hukuk geriye giderken baskı ve hak gaspları artarak devam etmiştir. Gazetecilerin susturulması yetmezmiş gibi bugün sosyal medyanın da susturulması AKP tarafından gündeme getirilmektedir.
Cumhurbaşkanlığını eleştirmek cumhurbaşkanlığı hakaret adıyla kovuşturmaya uğramaktadır.
Türkiye, başkanlık rejimiyle daha da geriye gitmiştir!
Ama başkanlık rejimine en çok patronlar sevinmektedir. İhalelerin müteahhitlere gitmesi değil aynı zamanda AKP iktidarı pandemiyi gerekçe göstererek bugün emek ve işçi düşmanı politikalarını hayata geçirmekten geri durmamıştır.
Bakınız, AKP’nin Meclise sunduğu yeni torba yasa taslağı patronlara kıyak, işçilere yeni saldırılar içermektedir.
2021’in temmuz ayına kadar ücretsiz izni yasallaştıran AKP, işçileri 1168 TL’lik ölüm ücretine mahkûm ederken, patronların ücret ödeme ve SGK borçlarını üstlenmeye devam etmektedir.
Yeni yasa tasarısı kamuoyuna ‘sözde işten çıkarmaları yasaklama’ adı altında pazarlanırken, süslü sözlerin ardından işten çıkarmanın kapsamının genişletilmesi ve kazanılmış hakların ortadan kaldırılması çıktı. Yeni yasa tasarısı ile belirli süreli çalışma tipi patronlar için teşvik edilirken, işçilerin kıdem ve ihbar hakları da özel durumlar dışında devre dışı kalıyor. Yeni torba yasanın gerçeği sömürü ve hak gaspıdır! İşçiye açlık ve işsizlik, patrona kıyak zenginlik sunan bu fırsatçılığa ‘hayır’ diyoruz!”
“KEMAL TÜRKLER’İN MÜCADELESİ OLANCA YAKICILIĞIYLA DEVAM EDİYOR”
Kılçer, katledilişin 40. Yıldönümü vesilesiyle DİSK’in Kurucu Başkanlığı ve Maden-İş Başkanlığı yapan Kemal Türkler ve mücadelesine ilişkin ise şunları kaydetti:
“Bugün 22 Temmuz. 22 Temmuz 1980 tarihinde faşistler tarafından katledilen Kemal Türkler’i unutmadık unutmayacağız.
DİSK’in Kurucu Başkanlığı ve Maden-İş Başkanlığı yapan Kemal Türkler’in hayatı Türkiye işçi sınıfının kurtuluşuna adanmıştır. Kemal Türkler’in sermayeye hizmet eden faşistler tarafından katledilmesinin nedeni, 12 Eylül darbesi öncesinde işçi sınıfına gözdağı vermek ve sınıf mücadelesinin önünü kesmekti.
Kemal Türkler’in mücadelesi olanca yakıcılığıyla devam ediyor, Türkler’in adı Türkiye işçi sınıfının kavgasında yaşıyor.
Bu haber en son değiştirildi 22 Temmuz 2020 18:40 18:40
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…