Tülin Tankut yazdı: Clara Zetkin'i anarken

Clara Zetkin ve daha nicelerinin çok zor koşullarda başardığını genç kuşak kadınlar da başaracaktır. Kapitalist sistemle mücadele etmek ve toplumcu ilkeler doğrultusunda yeni sistemin kurulması için kadınların özgüvenini artırarak, politik bilinç edinmelerini, örgütlü olmanın önemini kavramalarını sağlayarak...

Tülin Tankut yazdı: Clara Zetkin'i anarken

Tülin Tankut

Clara Zetkin’i tüm yönleriyle tanıtan çok sayıda kitap yazılmış, bunların büyük bir bölümü Türkçeye de kazandırılmıştır. Ama o, “sosyalizm ve kadın özgürlüğünün yılmaz savaşçısı” olarak anılır.

Tarihte unutulmayanlar arasında yerini almış olan bu devrimci kadın, 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olmasını da sağlamıştır. Kadınların hâlâ ilham kaynağı olması nedeniyledir ki, dünyanın içinden geçmekte olduğu bu zor süreçte onu doğum günü olan 5 Temmuz’da bir kez daha anma ihtiyacı duyuyoruz.

O, “sosyalizmin tarihsel birikimini sahiplenmiş”; yaşamını işçi sınıfı mücadelesine adamıştı; aynı zamanda cinsiyet ayrımcılığına da karşıydı. Kendisi de kadın ve anne olduğu için halden anlıyordu. Öyle ki dönüşüme kendinden başlamak gerektiğine inanıyordu. Sözgelimi kitle karşısında konuşurken yaşadığı çekingenliği, iradesiyle yenmişti.

Kadınların güncel sorunlarıyla, ihtiyaçlarıyla ilgileniyordu. Yaşama yabancılaşmış kadın kitlelerinin bu durumdan kurtulma potansiyeline sahip olduklarından kuşkusu yoktu.

Kadınların eve kapatılmasını bir türlü hazmedememişti. Onların gücünü keşfetmiş, sahip oldukları potansiyeli açığa çıkarmak, eğitilip aydınlanmaları ve sınıf bilinci kazanmaları için uğraş vermiş; sosyalist kadın hareketinin öncüsü olmuştu. Kadın sorununun kapitalist sistemde çözülemeyeceğini öngörerek bugün için de geriye alınacak dersler bırakmıştır.

Kadınlar hâlâ eve kapatılmak isteniyor. Nedeni belli:

Kadın işgücü serbest piyasa tarafından küresel düzeyde rekabet edebilmeyi kolaylaştırdığı için tercih ediliyordu. Küreselleşmeyle birlikte emek- yoğun sanayiden bilgi- yoğun sanayiye geçilirken durum değişti. Gerek yüksek teknolojinin üretimde kullanılması, gerekse artan genel işsizlik nedeniyle artık iş dünyasının kadınları yedek işçi olarak görme stratejilerine gerek kalmamıştı.

Yüksek teknolojide erkek iş gücünden yararlanmaksa kadın- erkek eşitsizliğinin gerçek yaşama yansımasıdır. Teknik, eskiden beri erkek işi olarak algılanmıştır. Teknik işlerde çalışmaya kadınların biyolojik yapıları nedeniyle uygun olmadığı önyargısı yaygınlaşmıştır. Öte yandan cinsiyetçi eğitim, kadınların cinsel rolleriyle uyumlu mesleklere – öğretmen, hemşire, bakıcı, satış elemanı gibi- yönelmelerinde etkili olmuştur. Kadınlara önerilen esnek çalışmadır; böylesi aile yaşamına daha uygundur(!) Kadının evini tek başına geçindirebileceği gözden kaçırılır; çalışması aile bütçesine katkı olarak değerlendirilir. Bir başka deyişle kadın yasal hakkı olan çalışma hakkını kullanamamaktadır.

Zaten bizim ülkemizde de görülebileceği gibi, aileyi güçlendirme politikaları hız kesmiyor. Anneliğe övgüler yağdırılıyor. Anneliğin yüceltilmesiyse , gerçeklikten kaçmaktır. Kadının tek kimliği annelik midir? Kadınların çalışmalarının önündeki engellerden en önemlisi annelik ve bakım hizmetleridir. (1) Hükümet , cinsiyetçilikle mücadele için gereken karma eğitime de sıcak bakmamaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin cinsiyet eşitsizliğinde 149 ülke arasında 130. sırada olmasına şaşmamalı.

Kadınlar zaten az kazanıyorlar, bu yetmiyormuş gibi genç kadın işsizliği artıyor, iş arayanlar işsizlikten kurtulamıyorlar. Yetkililerse işsizliğe bahane olarak dama taşı gibi üretimdeki yüksek teknoloji uygulamasını gösteriyorlar. 2) Kısacası kadınlar çözüm bekleyen sorunlarıyla baş başa kalıyorlar.

Piyasa ekonomisini kurtarmak için çare aranırken işçilerden fedakârlık beklenmesi (!) alışılmadık bir durum değildir. Ama bir yandan da TÜİK verilerine göre, eğitim düzeyi arttıkça kadınların teknoloji sektöründeki iş gücüne katılım oranı büyüyor. Başka araştırmalarsa, kadınların teknolojiden eşit yararlanma hakkına sahip olmadıklarını, internete erişimde önceliğin erkeklerde olduğunu gösteriyor.

Şimdi de ufukta, dördüncü sanayi devrimi olarak adlandırılan 4.0 projesi görünüyor. Türkiye’de de uygulama alanı bulan 4.0’ın üretimde olduğu kadar istihdamda da çığır açacağından söz ediliyor. (Geçen hafta THY’nın rezervasyonlarda yapay zeka kullanmaya başladığı duyuruldu) Ancak projenin rekabetin, kâr güdüsünün egemen olduğu kapitalist ekonomi içinde gerçekleştirilmesi, başta sınıfsal sorunlar ve toplumsal ilişkiler olmak üzere çeşitli yönlerden tartışmalara yol açıyor. ( 3)

İş dünyasında 4.0’ın yakın gelecekte daha da yaygınlaşacağı ön görülürken gelişmekte olan bir ülke konumundaki Türkiye’nin de bu süreçten kaçamayacağına dikkat çekiliyor. Yeni sisteme hazırlık olarak çeşitli alanlarda, meslek edindirme biçiminde “online” eğitimler” veriliyor.

Bunların kapitalist sistemin yürümesi için olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı? Aynı şekilde kapitalist rekabetten çıkan 4.0’ın uygulamada geçmişten devraldığı “sınıf çelişkisi” ve “ sınıf çatışması “ kavramlarını unutturma, sömürünün üstünü piyasacılıkla örtme politikalarını sürdüreceği açıktır. Sınıfı “görünmez” kılmak , emek üzerindeki baskıyı artırmayı kolaylaştırıyor çünkü. Dolayısıyla tıpkı bu gün olduğu gibi işsiz kalma, ücretlerin düşürülmesi , işçilerin kazanılmış haklarının geri alınması girişimleri son bulmayacaktır. Sisteme karşı muhalefeti bastırmaktan da vazgeçilmeyecektir.

Peki, kadınların siyasal olarak güçlendirilmesi nasıl gerçekleştirilecek?

İçinde bulunduğumuz tarihsel konjonktür, diğer ülkelerde olduğu gibi bizi de teknolojik eğitime zorluyor. Tersini savunmak bilim ve dünya gerçekleriyle örtüşmez. Var olan eğitim sisteminin ömrünü tamamladığı ortada. Genç kuşak teknolojiyle iç içe yaşıyor, yaşama ayak uydurmak için teknoloji okur yazarı olmak gerekiyor. Dijital araçlar dünyayla olan iletişimimizi, etkileşimimizi değiştirdi. İnternet kullanımı eşitsiz de olsa yaygınlaşıyor.Öte yandan bugün ülkemizde, özellikle kırsal kesimde, kentlerin dış bölgelerinde devletin beklentilerini karşılayamadığı, siyasal İslamcıların kayırmadığı, geleneksel dindar kesimde, çalışma çağına gelmiş, sayıları milyonlarla ifade edilen genç kadın bulunuyor. Cinsiyet kalıplarına sıkıştırılmış, ne okul eğitimi alan ne de bir işte çalışan, iş de aramayan bu kadınların yaşamlarını sürdürmeleri için geriye tek seçenekleri kalıyor: Evlenmek.

“İnternet kuşağı” denilen çocuklarımızı da unutmayalım. Kız çocuklarının iyi eğitim almaları da yetmiyor artık. Yetişkinlikte cinsiyetçilik engeliyle karşılaşmaları hâlâ olası. Örnekleri öyle çok ki…Yapay zeka, erkeklerin bulunduğu ortamlarda eril kararlar veriyor. Bunu günlük yaşamda, TV ve internetteki reklamlarda somut olarak görüyoruz. Kadın yapay zeka, sabah erkeği uykudan uyandırıyor. Erkek ondan bir şarkı söylemesini istiyor. İstek derhal yerine getiriliyor. Hele bir itiraz etsin! Amazon’un yapay zeka yazılımı Alexa’nın durumuna düşerdi. Alexa, 2018’de küfürlerle en çok tacize, hakarete uğrayan “yapay kadın zeka” olmuş. (Dünya Ekonomik Forumu, 2018 raporu) Japonya ‘da kadınların işyerinde topuklu pabuç giyme zorunluluğu var.

Reklamlarda kadınlar için yaşamı kolaylaştıran ev aletlerinden de geçilmiyor. Teknoloji harikası fırında yemek yapan, ütü başında, evde çalışansa kucağında bebeğiyle bilgisayara bakarken, hemen yanında akıllı telefonu… Kadından teknoloji adına beklenen ev içi teknolojiyle oyalanması!

Ancak bu kabul edilemez. Yaşayarak gördük ki, kadınların güvencesiz işlerde çalıştırılması, ne kadın sorunlarına ne de yoksulluğa çare olabiliyor. Kadın istihdamını artırmak için artık talebimiz tam zamanlı çalışma düzeninin uygulanması olmalıdır. Kadınların işgücü piyasasının asli unsurları haline gelebilmeleri için devlet, bakım hizmetleri konusunda kamusal politikalar geliştirmelidir. Bakım emeğinin eşler arasında eşit bölünmesi de eril yapıları aşındıracağı için önemlidir.

ABD’de doğum oranının düştüğünü öğreniyoruz. Çalışan annenin ihtiyaçları karşılanmadığında sonucun bu olması kaçınılmazdır. Emzirme odası, kreş, ana okulu, ilk ve orta okul çocuğu için etüt merkezi v.b. destekler devlet tarafından sağlandığında çalışan anne de gönül rahatlığıyla kendini işine verebilecektir.

Hükümetlerin, bundan böyle yüksek teknolojiyi desteklerken teknolojik eğitimde cinsiyet ayrımcılığı yapmaları karşısında kadınlar da haklarını aramaktan geri durmayacaklardır. Devletin görevi herkesin katılımına açık , ücretsiz, sertifikalı online eğitimleri sağlamak; online eğitime ulaşmak için gereken internet bağlantısı, bilgisayar, tablet v.b. ihtiyaçları da ücretsiz olarak karşılamak olmalıdır.

Bu noktada her zaman sömürülen, ezilen kitlelerin, demokrasi güçlerinin umutlarını yeşerten bir siyasi figür olarak Clara Zetkin’e kulak vermeliyiz. O, kadın özgürlüğünü kısıtlayan her şeye karşıydı. Kadınları siyasi partilere, derneklere çekebilmek için etkin çalışmalar yürütüyordu. (Dergi de çıkartmıştı.) Kadın işçi hareketinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştı.

Bütün dünya koronovirüs salgınında bir kez daha gördü ki, kapitalist sistem insanlığın sorunlarına çözüm getirmek şöyle dursun, kâr hırsıyla gezegenin sonunu getirme tehlikesini bile umursamıyor. Clara Zetkin ve daha nicelerinin çok zor koşullarda başardığını genç kuşak kadınlar da başaracaktır. Kapitalist sistemle mücadele etmek ve toplumcu ilkeler doğrultusunda yeni sistemin kurulması için kadınların özgüvenini artırarak, politik bilinç edinmelerini, örgütlü olmanın önemini kavramalarını sağlayarak…(4)

Ama önce evdeki hapislikten kurtulmak koşuluyla. Malûm; bilinçlenme, etkin yaşantı yoluyla öğrenmekle olur.

* Clara Zetkin : ( 5 Temmuz 1857 – 20 Haziran 1933)

DİPNOT:

1) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirilerek yasalaştırılmış, 14 Ekim 1985 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin Madde 5, b bendinde : Anneliğin toplumsal bir işlev olarak anlaşılmasını ve çocukların yetiştirilmesi ve gelişiminde kadın ve erkeğin ortak sorumluluğunun tanınmasını öngören ve her durumda çocukların yararlarını her şeyden önce gören bir anlayışa dayanan bir aile eğitimini sağlamak, denilmektedir. Sözleşme’ye ne kadar uyulduğu belli!

2) Dünya genelinde yapılan araştırmalara göre, koronovirüs kadınları daha çok etkiledi. İşsizliği ve yoksulluğu artırdı. En çok da ev işçilerini vurdu. BM (Birleşmiş Milletler) Genel Sekreteri bu konudaki değerlendirmesinde kadınların işe geri dönmelerinde büyük zorluklarla karşılaşacaklarının altını çiziyor. (25.6.2020)

3) Büyük iddialarla ortaya çıkan sanayi 4.0’ın, kapitalist kullanımının tartışma yaratması için çok sayıda neden var. Örneğin, iklim değişikliği ortalığı kasıp kavururken insan hakları sorununu getiriyor akla. Sellerden, su baskınlardan evini, tarlasını, hayvanlarını dahası yaşamını yitirenler …Çevre, doğal kaynaklar, fosil yakıtlar, kuraklık v.b. yaşamsal sorunlar dururken toplumsal eşitsizlik, baskı, sömürü derinleşirken önceliğin emek maliyetini düşürecek gerekçesiyle emek tasarrufuna mı verilmesi gerekirdi? Bazı alanlara devasa yatırımlar yapılıyor, kimin çıkarı için? Bilimsel, teknolojik çalışmalar şirketlere devrediliyor. Neyse ki , bağımsız bilim çevreleri , uluslar arası etkilerinden söz edilen 4.0’a el atarak dünya kamuoyunu aydınlatıyorlar. Konumuz bu olmasa da örneğin , tüm üretim sürecinin iletişim sistemleri ve bilgisayar denetiminde olmasını eleştirerek “Kapitalist üretim, çevrimiçi olabilir mi?”sorusunu bu bağlamda yanıtlıyorlar.

4) Uzmanlar işçi sınıfının, örgütlenmesinin önündeki engeller nedeniyle sağa kaydığı yönünde yorum yapıyorlar.