AKP Sözcüsü Ömer Çelik'ten muhalefete tepki: Bu darbe çağrısıdır

AKP Sözcüsü Çelik, "Bu iktidarı seçimle ya da seçimsiz götüreğiz tavrını görüyoruz. İktidarı seçimsiz nasıl göndereceksiniz? Bu açıkçası darbe çağrısıdır, utanılması gereken bir yaklaşımdır." ifadelerini kullandı.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik'ten muhalefete tepki: Bu darbe çağrısıdır

AKP Sözcüsü Çelik, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından açıklamalarda bulundu.

Ömer Çelik açıklamasında CHP’ye ve CHP’li Fikri Sağlar’a yönelik eleştirilerde bulundu.

Çelik’in konuşmasının bir yerinde, “Türkiye DAEŞ’le mücadele eden yegane terör örgütüdür, PKK’yla ve diğer terör örgütleriyle de mücadele eden yegane terör örgütüdür” ifadelerini kullanması da gündem oldu.

O anlar kameralara şöyle yansıdı:

Ömer Çelik’in ifadeleri şöyle:

“CHP başta olmak üzere bize muhalefet edenler 2020 yılını nasıl geçirdiler. Milletimizin canının yandığı bir dönemde ana muhalefet lideri bir Kızılay çadırına girdiği halde burada hiçbir Kızılay çadırı görmedim. Kızılay çadırı nasıl buralarda bulunmaz diye bir tavır ortaya koydu. COVID sürecinde spekülasyonu artıran bir yaklaşım gerçekleştirdiler. Yargı mensuplarına, öğretmenlere, çiftçilere hakaret ettiklerine şahit olduk. Bu iktidarı seçimle ya da seçimsiz götüreğiz tavrını görüyoruz. İktidarı seçimsiz nasıl göndereceksiniz? Bu açıkçası darbe çağrısıdır, utanılması gereken bir yaklaşımdır. Bu bir suçtur. Tüm bunlara rağmen bu yaklaşıma devam ettiler. Arkadaki vesayet zihniyetinin kriz zamanlarında nasıl fışkırdığını görüyoruz.

Sağlık Bakanlığımız uluslararası kurallara uygun bir şekilde bu süreci takip ediyor. Temin ettiğimiz aşı milletimize uygulanacaktır. Antikor oluşana kadar tedbirlere devam edilmesi gerekiyor. Bilim Kurulunun tavsiyelerine göre bu süreç takip edilmelidir.

AB’nin güvenliği Türkiye’den başlar. Kim Avrupa Birliği içinde Türkiye karşıtlığından bahsediyorsa muhakkak şekilde Avrupa’nın geleceğini yok etmek istiyordur.

İngiltere ile köklü bir ilişkimiz var. AB’den ayrılması sebebiyle ticari ilişkilerimiz serbest ticaret anlaşması çerçevesinde devam edecektir.

Türkiye, Karabağ krizinin çözülmesini sağlamıştır. Peşinyan’ın ahlak dışı saldırısıyla kendi güçlerimizin verdiği destek sayesinde bu mesele tamamen hakkaniyet, hak hukuk ve Azerbaycanlı kardeşlerimizin menfaatleri doğrultusunda çözülmüştür.

Son faşist saldırı CHP’li Fikri Sağlar’dan geldi. ‘Türbanlı hakimin adaleti sağlayacağına inanmıyorum’ diyor. Birisinin dininden bahsederek AB’de ‘Şu dinden olan hakimin bu adaleti sağlayacağına inanmıyorum’ dese nasıl bir tavır ortaya koyulur? Bu kadar acı yaşanıyor, genç kızlara geçmişte hayatların en önemli yıllarını kaybettiler, büyük bedeller ödendi ve çıkıyorlar neonazilerin üslubuyla konuşuyorlar. Ben üniversitede hizmet veren, hizmet alan ayrımı yapıyorum, başörtüsü, türban ayrımı yapıyorum, elinizde bir ölçü mü var? Netice olarak üniversiteden başörtülü olarak mezun olacak, sonra kamuda görev alamayacak. Böylesine faşistçe bir kamusal alan olur mu? Kamusal alanı siz bu şekilde zehirlerseniz ülkeyi felç edersiniz. Daha öncesinde bu işler nasıl işliyordu biliyoruz. Türkiye’de kimsenin okumadığı, görmediği kırmızı kitap vardı. Türkiye’de Cumhurbaşkanları neredeyse seçilmiş başbakanlar üzerinde vesayet makamı olarak konumlandırılıyordu.

Kaç nesli yaktılar. Cumhurbaşkanımızın imza attığı pekçok karara bakın, 12 Eylül’de hakları çalışan her şekilde insanın da hakları iade edilmiştir. Maalesef Avrupa’daki neonazilerin diliyle konuşuyorlar. Biz bunları söylediğimiz zaman diyorlar ki, hem o taraf hem AK Parti bıraksın başörtüsü meselesini diyorlar. Arkadaşlar ‘iktidara gelirsek biz bunlarla mücadele edeceğiz’ diyor.

Biz bunlara cevap veriyoruz, kutuplaşma oluyor. Bir zalim çıkıp da başkalarına haksızlık yapmaya çalışırken susalım mı? Demokrasiyi, hukuku korumak için kutuplaşma olacaksa olsun, kadınların haklarını korumak için kutuplaşma olacaksa olsun. Kadınlar konusunda saygılı bir dil konuşmayan, kadınları hedef gösteren birinin ne demokrat olması ne de medeni olması mümkündür.

Bu alenen kadın haklarına saldırıdır. Bunun sonu yok. Bu kadar acı ödenmiş, hala 28 Şubat’ta hakları alınmış öğrencilerin haklarının iadesi için Cumhurbaşkanımızın talimatları vardır. Peki bunların kaybolan hayatlarını, yıllarını kim getirecek? Sonra diyor ki, bu bir ifade özgürlüğüdür. Ne zamandan beri aşağılamak ifade özgürlüğü içine giriyor. Bunun karşısında susmayacağız.”

AKP’Lİ MELİH BULU’NUN REKTÖR OLARAK ATANMASI

“Rektör olarak atanan hocamızın siyasi kimliği üzerinden bir tartışma yürütülüyor. Şimdi isim vermek istemiyorum, geçmişte bir Boğaziçi Rektörünün ANAP’a danışmanlık yaptığı biliniyor, SHP’ye yakınlığı biliniyor. Bir insanın siyasi kimliği olması suç değildir ki…

Boğaziçi göz bebeğimizdir. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Türkiye’nin kıymetlileridir. Ama şimdi görüyorum ki onları temsil etmeyecek bazıları öğrencileri eyleme çağrı yapıyor. Boğaziçi üniversitesi şu ya da bu grubun değil, milletimizin hepsinin. Birileri çıkıp da biz ve onlar, bizim özerk alanımız ve buna müdahale ettirmeyeceğimize dair eylem planımız gibi bir şey yapıyorlar. Bu doğru bir iş değil.

Boğaziçi Üniversitesi’ni düşünmeyen bir yaklaşımdır. Bakanlar Kurulu’nun atadığı dünyada pekçok yöntem var. Bu yöntemi beğenmeyebilirsiniz, siyasete tavsiye de bulunabilirsiniz. Kayyum diyerek belli kesimlerin dilini kullanarak siyasallaştırdığınız zaman söylediğiniz sözün manası kalmaz. Hocamızın partimizin bazı kurallarda görevleri olmuş.

Başka hocaların da CHP’de görevi oluyor. Demokrasilerde siyasi kimliği olmayan birey diye bir şey yok. İnsan boşlukta yaşamaz. Buna eylem yapalım, kayyum diyenler Boğaziçi Üniversitesi’ne, hocalarımıza, öğrenci kardeşlerimize zarar vermek isteyenlerdir. Hep birlikte öğrencilerimiz için daha iyi bir gelecek, daha iyi bir akademik ortam nasıl sağlanır, buna kafayı yoralım.”