Sevaplar ikiye katlansın diye mi seçim tekrarlattın Yavuz?
Biz Orta Çağ’ın sona ermesiyle yönetme iradesinin gökyüzünden yeryüzüne indiğini sanıyorduk oysa. Dinsel otorite ile siyasal iktidar tek bir elden mi idare ediliyor hala? Bu koskoca AKP Seçim İşleri Başkanı, siyasi iktidarın seçimle belirlendiği bir düzlemde doğal olarak artık toplumsal bir olgu olduğunu bilmiyor mu?
Nevzat Kalenderoğlu
31 Mart 2019 yerel seçimleri İstanbul özelinde türlü gerekçelerle tekrarlanmıştı malumunuz. Bu siyasi süreçte bu nev’i şahsına münhasır siyasetçiyi “Sakaryalılar kadar” tanıdı tüm Türkiye. Ali İhsan Yavuz, diğer bir tabirle “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu”.
Kendisi Cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın değil, AKP Genel Başkanı olan Erdoğan’ın yardımcısı. Adıyla sanıyla, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz. Sakarya AKP vekili olan ve aynı zamanda Seçim İşleri Başkanlığı vazifesini yürüten bu zat-ı muhterem “Recep Tayyip Erdoğan’ı başımızda tutmak en büyük iştir. Oylarımızla Tayyip Bey’e destek verdiğimiz için hanelerimize sevap yazılmaya devam ediyor” diye konuştu.
Biz Orta Çağ’ın sona ermesiyle yönetme iradesinin gökyüzünden yeryüzüne indiğini sanıyorduk oysa. Dinsel otorite ile siyasal iktidar tek bir elden mi idare ediliyor hala? Bu koskoca AKP Seçim İşleri Başkanı, siyasi iktidarın seçimle belirlendiği bir düzlemde doğal olarak artık toplumsal bir olgu olduğunu bilmiyor mu? Meşruiyeti seçimlerden sağlayacak bir siyasetin liderine mühür basmayı neye istinaden sevap olarak sayıyor Yavuz? İktidarın gökyüzündeki Tanrı adına yeryüzündeki toplumu yönettiğini mi kastetmektedir Yavuz? Toplum sevap için Erdoğan’a oy atıyor, Erdoğan tanrı adına Türkiye toplumunu yönetiyor ve AKP’nin meşruluğu buradan geliyor; öyle mi?
Ali İhsan Yavuz, Erdoğan’ın ‘İstanbul’daki elçisi’ Binali Yıldırım’a halk sevaba girsin diye mi oy istemiştir? Peki Yavuz, sonuçlanmış bir seçimi halkın sevabı katmerlensin diye mi tekrarlatmıştır? Hülasa, AKP Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz teokrasiyi savunduğunun farkında mıdır?
Burada dinin siyasi istismarı ve laiklik ilkesine doğrudan bir saldırı söz konusudur. Demokrasi ve modern devlet kavrayışına topyekûn bir saldırı söz konusudur. Seçimlere din tandanslı bir müdahale söz konusudur. Anayasayı açıktan ihlal söz konusudur. İktidar partisinin Seçim İşleri Başkanı ve Milletvekili Yavuz, suç işlemektedir. “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir suç vardır” burada.
Yavuz’un bu sözleriyle siyasi iktidarın yanında dini bir otorite de tarif edilmekte ve iktidarın meşruluğu doğrudan buraya bağlanmaktadır. Dünyevi işler, üstelik burjuva siyasetin biricik dayanağı seçimler doğrudan dinsel hegemonyaya bağlanmaktadır. Dinsel yönetimin biricik sahibi Tanrı, tanrının tanzim ettiği bir siyasi iktidar profili çizilmektedir. Ortaçağ’daki iktidarların söylemlerinde olduğu gibi, mevcut iktidarın Tanrı’nın dünyevi işlerine bakılması için atandığı, dolayısıyla buraya biatın Tanrı’ya biat olduğu satır aralarından söylenmektedir. Aynı düşünce sistematiği, yeryüzündeki siyasi iktidarın bu yönetme işlevinin Tanrı’ya hizmet olduğu sonucuna da vardırmaktadır ki; dini otorite üzerinden siyasi bir otorite kurulmaktadır.
AKP’li siyasetçiler Erdoğan’ı daha evvel de sıkça Tanrı’nın elçisi, peygamberi gibi kavramlarla betimlemiştir.
Bugün adından sıkça söz ettiren, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın oğlu, AKP Elazığ Milletvekili Zülfü Tolga
Ağar, “Cumhurbaşkanı denince bize Allah gibi geliyor” demiştir.
AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız, “Sayın Cumhurbaşkanımızın sünnetini yerine getirmeden nikah defterini vermek istemiyorum” diyerek Erdoğan’a peygamberlik atfetmiştir.
Toplum da bu dini propagandadan etkilenmiş olacak ki, Erdoğan’ın Tophane Tayfun Spor Kulübü’nü ziyaretinde bir kişi “Hoşgeldin Allah’ın elçisi” diye seslenmiştir.
Anayasaya göre, “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinde” yaşamaktayız hanımlar, beyler. İktidar artık halk aracılığı ile Tanrı’dan gelmemektedir. “İktidara itaatsizlik, Tanrı’ya itaatsizliktir” lafzı modern toplumda miadını doldurmuştur. Siyasi iktidar, Tanrı iradesinin yeryüzüne bir yansıması değil; doğrudan yurttaşların bir tercihidir. Modern devlette ilahi yasalara değil doğrudan Anayasa’ya tabiyizdir. İktidarın sınırlarını ilahi kurallar değil hukuk belirlemektedir. Halifelik, sultanlık, padişahlık son bulmuş; hükümdarlar ve tebaa yerini toplum ve onun siyasi temsilcilerine bırakmıştır.
Laiklik savunulmalı, Orta Çağ’a ait bu fikir kırıntıları ait olduğu yere gönderilmelidir.
Bu arada… Ali İhsan Yavuz kalabilir. Toplumun ona da ihtiyacı vardır.