Devrim mi darbe mi: Tunus’u analiz etmek
Tunus’ta yaşanan sürece devrim adını vermek namümkün. İktidarın sınıfsal karakterinde bir değişim yokken, mevcut egemen düzenin taşları yerinde dururken; buna devrim denebilir mi?
Tunus’ta mevcut cumhurbaşkanının hükümeti görevden alması ve Meclis’i feshetmesi, ülkemizde de üzerinde durulan bir konu. Ülkemizdeki siyasi dinamiklere ve aktörlere benzer bir tablonun Tunus’ta olması, yaşanan gelişmeleri bu açıdan ilgi çekici kılıyor.
Cumhurbaşkanı “anayasal yetkimi kullandım” diyerek meseleyi askeri darbeden farklı bir çerçeveye oturtuyor. Tunus’ta bu adımı destekleyen bir toplumsallığın ve bir dizi partinin mevcut olduğunu ifade etmek gerek.
Bu teze karşılık olarak ise sivil darbe kavramını tercih edenler bulunuyor. Doğrudan darbe diyenlerin kimler olduğu ise malum. Yaşanan bu gelişmeyi darbe diyerek doğrudan karşısına alanlar, Tunus’un İhvancı siyasi partisi Nahda’ya yakın duran siyasal İslamcılar. Ancak Türkiye solunda da yaşanan gelişmeyi darbe diye kodlayan tespit ve açıklamalar da yok değil. Verili siyasi okumalarda darbe tespiti, yaşanan gelişmeyi karşısına almak anlamına geliyor. Ama laik darbe diyerek, verili gelişmeleri olumlayan yorumlar da var. Aynı zamanda İhvancı siyasetin tasfiyesi nedeniyle Tunus Cumhuriyeti’nin kendisini koruduğunu, buradan bu hamleye devrim nitelemesi yapan yorumlarla da karşılaşıyoruz.
Darbe, ihtilal, karşı-devrim, devrim gibi kavramlarla Tunus’ta yaşanan siyasi süreci açıklamaya çalışan bir dizi yorum ve analizin, teorik bir çerçeveden yoksun ve yüzeysel betimlemeler olduğunu belirterek başlamak gerek. Bu kavramların çok kolay kullanıldığını neredeyse içinin boşaltıldığını, her kalem oynatanın bu kavramları kendine yonttuğunu görüyoruz.
Siyasi adımların, sınıfsal karakteri ve sınıfsal temsiliyeti, sınıf mücadelesinde nereye oturduğu, tarihsel olarak ilerici yönü, emekçi sınıfların mücadelesinin önünü açıp açmadığı, politik hedefi ve niyeti gibi noktalar ortaya konmadan kolayca kullanılan kavramlaştırmalardan uzak durmak gerekiyor. Arap ülkelerinde görülen halk hareketinin dayattığı ve Arap Baharı diye bilenen değişim sürecinin sonucunda İhvan Hareketi’ni Mısır ve Tunus’ta iktidara “taşıması”, bir devrimle değil, tersine halk hareketinin önüne set çeken siyasi bir gelişmeyle kodlamak gerekiyor. Suriye’de ABD emperyalizminin projelendirdiği ve yabancı cihatçı çeteler eliyle yürütülen yıkım savaşına “Suriye devrimi” diyenler, özünde solun kavramlarıyla kendilerini meşrulaştırmaya çalışmışlardı. Karşı-devrimi, devrim diye sunma hokkabazlığıydı bu.
Tunus’ta yaşanan sürece devrim adını vermek namümkün. İktidarın sınıfsal karakterinde bir değişim yokken, mevcut egemen düzenin taşları yerinde dururken; buna devrim denebilir mi?
Tunus’ta yaşanan sürece dair bir kaç noktanın altı çizilerek devam edilmeli: Komplocu teori her gelişmeyi, batı kaynaklı bir komplo ve ipin çekilmesinden ibaret sanıyor. Bu yaklaşım, batının ve emperyalizmin Tunus’taki siyasi gelişmelerin planlayıcısı olduğunu ifade ediyor; bunun mantıki sonucu İhvan Haraketi’ne bir darbe yorumuna kadar gider. Esasında ise AKP’ye karşı mücadeleye bakıldığında benzer bir siyasal tutum tam da bu tezde gizli. Gizli AKP destekçiliği kokan bu tez, Tunus’ta yaşanan siyasal gelişmeyi ya da Cumhurbaşkanı’nın attığı bu adımı emperyalizme bağlayarak bütün iç dinamikleri göz ardı ediyor. Belki de Türkiye’nin Libya politikasıyla ilgisi yüzünden bir yandan İhvancılık yapamıyor ama diğer yandan emperyalizmin oyunu diyerek tam bir kafa karışıklığı örneği sergiliyor. Tunus’ta ekonomik kriz var, toplumsal sorunlar artık bastırılamayacak ölçüye gelmiş, toplumsal tepki sokaklarda kendisini ifade ediyor, siyasal bir krize girmiş mevcut düzenin varlığı… Önce bunlar tespit edilmeli. Verili düzenin köşe taşlarının oynama riskine ve emperyalizmle uyumlu siyasal sistemin dengesinin bozulma ihtimaline karşı Tunus’un müesses düzeninin emperyalizme uyumlu ve icazetli bir şekilde attığı adımı komplocu bir zihniyetle değerlendirmek sığ bir yaklaşımdır. Düzen Nahda’yı harcayarak kendisini kurtarıyor! Kime karşı: Emekçi halk hareketinin hoşnutsuzluğuna karşı!
İhvancı Hareketi’in yolsuzluklara bulaşması, İhvan Hareketi’nin destekçisi Katar’dan para aldığı iddiaları, Tunus’ta azınlık olmasına rağmen iktidara ortaklığın yarattığı gerilim gibi nedenlerle toplumsal hoşnutsuzluğun çakıştığı bir konjonktürde, Tunus’un kapitalist düzeni, ekonomik krizle birlikte bir siyasal krizle karşı karşıyadır bugün. Düzenin uyumsuz unsuru İhvan Hareketi başta olmak üzere bütün siyasi partilere yönelmiş tepki, Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i feshetmesiyle mas edilmeye çalışılmaktadır.
Mısır yakın bir örnek. Halk hareketinin, emperyalizme uyumlu sömürü düzenine karşı tepkisi, emperyalizmin de yol vermesiyle Müslüman Kardeşler (İhvan) iktidarıyla, ya da uyumlu-ılımlı İslam denemesiyle- mas edilmeye çalışılmış, Mısır’da mutlak azınlık olan İhvan Hareketi hak etmediği bir biçimde iktidara gelmiş, Mısır’ın toplumsal gerçeği ve sonrasında bölgesel siyaset ile uyumsuz bir pratik ve ekonomik-siyasi sorunlarına ise çare olamamış bir deneme olarak tarihe geçmiştir. Emperyalizme bağımlı Mısır kapitalizmi, bir kez daha düzenin sahipleriyle, emperyalizmle uyum içinde düzenin iplerini ellerine almış, fatura, emperyalizm onayıyla iktidara gelen ve yine emperyalizm onayıyla iktidardan indirilen İhvan Hareketi’ne kesilmiştir. Hem uyumlu-ılımlı İslam diye ortaya konan proje Mısır özelinde başarısız olmuş hem de Mısır müesses düzeni, Sisi rejimiyle yoluna devam etmiştir.
Tunus’taki Nahda, AKP’yle benzerlik kurularak, Tunus’un mevcut siyasal sistemine entegrasyona örnek olarak gösteriliyordu. Bu açıdan atılan adım ‘tek başına’ Nahda’ya yönelik bir adımdan daha öte bir çerçeveyle ele alınmalı. Tunus’ta son yaşanan gelişmeler bu entegrasyon sürecinin krizini ve başarısızlığını ortaya koyarken, Türkiye’deki AKP haricinde, uyumlu-ılımlı siyasal İslamcı projenin bir kalesinin daha düştüğünü göstermektedir.
Bugün de AKP’nin iktidarda kalıp kalmayacağı ülke siyasetinde tartışılan bir başlık. Türkiye’deki gelişmeler, devlet ve siyaset alanının, Arap ülkelerine göre görece gelişkinliği ve oturmuşluğu nedeniyle, Mısır ve Tunus’ta yaşanan gelişmelere doğrudan taşınarak bir eşleştirme yapılamaz. Ancak uyumlu İslamcı bir siyasi hareket olarak AKP’ye emperyalizm tarafından benzer şekilde biçilen rolün artık emperyalistler açısından ‘mutlak ihtiyaç’ olmadığını söyleyebiliriz. AKP’nin emperyalizm açısından kullanışlı olması ve AKP’nin işbirlikçi karakteri ile bu söylenen bir çelişki değil, verilen misyonun tükenişiyle ilgilidir. Gerek bir dizi başlıkta ABD ve AB emperyalizmiyle yaşanan gerilimler gerekse Türkiye kapitalizminin ve sermaye sınıfının emperyalizmle bağımlı çıkarları söz konusu olduğunda artık AKP’nin bu misyona nefesinin yetmediği tespit edilmelidir.
Bunun asıl nedeni ise düzen açısından 20 yıllık AKP iktidarının ülkeyi taşıdığı tek adam rejimin ve ekonomik krizin yaratmış olduğu sorunlardır. İç dinamik olarak tarif edebileceğimiz bu noktayı asli sayılmak kaydıyla, değinip geçelim. Bu tabloya artık AKP’nin azınlık durumuna düştüğü toplumsal destek boyutu da eklenmelidir.
Bağlanması gereken nokta şu: Tunus’ta İhvancı Nahda’yı karşısına alan siyasi hamlenin arkasındaki emperyalizmin doğrudan müdahalesine benzer bir akıl yürütmeyle “AKP karşıtı muhalefet de emperyalist güç odaklarının bir operasyonundan ibarettir”i çağrıştıracak yorumlardan uzak durmak gerekiyor. Ulusal sol olarak bilinen bazı kesimlerin son yıllarda AKP’den çok AKP’ci hale gelmesinin nedenleri burada aranmalı. Gericilik ve sermaye karşıtlığının geri çekildiği ve salt emperyalizm karşıtlığı üzerinden bir politik konumlanış, bugün sermayenin gerici çıplak diktatörlüğünü temsil eden AKP’yi aklamak dışında bir anlama gelemez. Tıpkı, Tunus ve Mısır’da olduğu gibi, bugün düzen, bir burjuva düzen olarak karakterine uygun bir biçimde, AKP’ye alternatif ve AKP sonrası için bir düzen muhalefetini hazırlarken sermayenin çıkarlarını, emperyalizmle uyumu, kapitalist sisteminin restorasyonunu önüne koymuş durumdadır. Doğru olan şudur: Düzen muhalefeti, emperyalizme uyumlu, kapitalizminin ihtiyaçlarını gözeten, mevcut düzenin bekası için “güçlendirilmiş parlamenter rejim” programı üzerinden düzenin restorasyoncu kanadından başka bir şey değildir. Buradan emperyalist bir komploculuk türeterek AKP’ci kesilmek ne kadar yanlışsa düzen muhalefetinin gerçek karakterini de ortaya koymadan AKP karşıtlığını mutlak amaç hale getirerek düzen muhalefetini kurtarıcı görmek de o kadar yanlıştır! Burjuva kanatlar arasındaki farklılıklar üzerinden konumlanış, eninde sonunda burjuva siyaset taraflaşmasıdır.
Ekonomik krizin fay hatlarını döşediği bir siyasal kriz süreci Türkiye’nin geleceğinde kuvvetle ihtimal. Birden çok seçim ihtimalini de içeren bu süreçte AKP eliyle kurulan rejimin restorasyonuna soyunulsa bile, ülkenin ve emekçilerin yaşadığı yapısal sorunları çözmeye yetmeyecektir.
Tunus’a dönersek; yaşanan siyasal gelişmelere, “İhvancı Nahda’ya karşı laikliğin zaferi” diye devrim denmeyeceği gibi tersinden aklayacak bir biçimde emperyalist bir komplonun darbesi nitelemesini de, sınıf mücadelesinin analizinden nasibini almamış tespit olarak değerlendirmek gerek. Ekonomik krizin yarattığı toplumsal tepki ve iç-dış dinamiklerle belirlenen siyasi kriz başa yazılmak durumunda. Mevcut düzenden rahatsız bir toplumsal tepki ile emekçi halk hareketinin iktidarı almaya henüz yetmeyen örgütsüzlüğü arasındaki gerilimin yaratmış olduğu siyasi bir kriz bugünkü Tunus fotoğrafı…
Bizim tarafımız Tunus emekçileri ve onların düzen karşıtı siyasal mücadelesidir.