Düzenin restorasyonu CHP’nin misyonudur!: Helalleşme “açılımı” ne anlama geliyor?
Helalleşmeyeceksek ve hesaplaşacaksak, helalleşenlerin trenine de binmeyeceğiz. Helalleşenlerin trenine binmek isteyenlerin, bugün bir kez daha, devrimci duruşu örgütleyenleri “radikal pasifizm” ile suçlaması ya da “siyaset yaptıklarını” düşünmeleri tam bir zavallılıktır.
BAŞYAZI
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tarafından gündeme getirilen helalleşme “açılımı” ülke gündeminde yeni bir tartışmanın ekseni oldu. Millet İttifakı’nın kurucu partisi CHP’nin bu açılımı, her şeyden önce, seçim öncesi daha geniş kesimlerden oy almaya ve daha geniş kesimleri kapsamaya yönelik bir adım ve bu anlamıyla seçim siyaseti olarak görülmeli. Ancak başka bir taraftan; sıkışan AKP iktidarının olası bir seçim yenilgisinden sonra Türkiye’de yaşanacak iktidar değişikliğinin çerçevesini ve rolünü önceden belirlemek açısından da değerlendirmek gerekir.
Üzerinde asıl durulması gereken bu ikinci taraf. Buna geçmeden önce, verilen tepkilere kısaca bakarsak karşılaşılan tablo şaşırtıcı değil: Bu adıma yönelik soldan ve sağdan gelen tepkiler tepkisel bir propagandadan ibaret. Soldan “helalleşme değil hesaplaşma” sesleri yükselirken AKP ve MHP tarafından ise “geçmişte yaşananlarla nasıl helalleşeceksin” söylemi üzerinden özellikle “türban mağduriyeti” yeniden gündeme getirilerek, CHP’nin bu adımına karşı argüman geliştirilmeye çalışıldı. Sağın “helalleşme” gündemine karşı geliştirdiği argüman ise 3 başlıkta toplanıyor: Menderes ve 28 Şubat mağduriyeti ile ezanın Türkçe okutulması. Bu örneklerde görüleceği üzere sağın mağduriyet ve zulüm edebiyatı, ülkenin katliamlar, darbeler, işkenceler tarihi düşünüldüğünde çok hafif kalıyor. CHP’nin düzen siyasetinde gündem belirleyen bir parti haline gelmesi ise, iktidarda bulunan AKP’nin sıkışmış vaziyetini ortaya koyuyor.
CHP, uzun bir süredir, yüzünü sağa dönmüştür. MHP ile kurduğu ittifakın İslamcı adayı Ekmelleddin vakası, CHP’nin siyasal yöneliminin hatası değil, tersine yöneliminin bir tercihi idi. Yine benzer bir biçimde, bugün, MHP’den kopan İYİ Parti ve Milli Görüş geleneğini temsil eden Saadet ile ittifak içinde. Hatta bu ittifak AKP’den kopan DEVA ve Gelecek Partileriyle genişletilmeye çalışılmaktadır. CHP’nin ortaklarının tamamının sağ siyasetinin temsilcileri olması, CHP’nin oyun kurucu olarak rol aldığı Millet İttifakı’nın daha çok merkez sağı temsil eden bir siyasal çizgiyi temsil ettiğinin bir başka göstergesi. Bu anlamıyla uzun süredir yüzünü sağa dönen CHP’nin bugün helalleşme başlığı altında gündeme getirdiği açılımın ruhu, bu yönelim ve ittifak siyasetiyle doğrudan ilgilidir.
Bütün bunlarla birlikte işin özünü oluşturan temel olgu ise, AKP sonrası Türkiye’de iktidarın niteliğinin ne olacağının “sözünün verilmesi” ve bu çerçevenin bizzat CHP tarafından ifade edilmesidir. “Toplumun bütün kesimlerini kucaklayacak ve geçmişte yaşanmış acıları unutturup yeni bir gelecek projesi” söylemini dillendiren Kılıçdaroğlu’nun bu adımı, sermaye düzenin uyum ve restorasyon ihtiyacıyla doğrudan ilgilidir. Aslından başından beri CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’nın temel misyonunun, tahrip olmuş burjuva düzen siyasetinin reformundan daha çok ıslahatı olduğunu söylemiştik. 20 yıllık AKP iktidarıyla somutlanan karşı-devrim sürecinin yıkım ve tahribatlarının artık düzeni ve sermaye devletini taşıyamadığı ve AKP iktidarının nefesinin tükendiği ortaya çıkmış, kapitalist düzenin bütün kurumlarıyla nasıl düze çıkacağı bizzat burjuvazinin bütün aktör ve kanatlarının sorunu haline gelmiştir.
Sadece burjuva düzenin siyasal düzleminde değil sermaye devletinde -ister güvenlik ister dış politika ister ekonomi bürokrasisi olsun- ve aynı zamanda sermaye sınıfı açısından da bugünkü tablonun daha ileriye taşınamayacağı, hatta başkanlık rejimi ve AKP’nin 20 yıllık misyonunun yüklediği politik çizginin sermayeyi, sermaye devletini ve düzenin kurumlarını daha fazla ileri götüremeyeceği artık yüksek sesle dillendirilmektedir. Son dönemde Peker ile başlayan Ağar ve Eymür ile devam eden sermaye devletinin gladio artıklarının bile konuşmaya başlaması devletin kanatları arasındaki çekişmeyi de gözler önüne sermektedir.
Sermaye sınıfı uyum aramaktadır; emperyalist tekellerle ve finans kurumlarıyla uyum. Sermaye devleti uyum aramaktadır; emperyalist devletlerle uyum. Sermaye düzeni uyum aramaktadır; kutuplaşan bir toplumsal dokunun daha fazla kapitalizmin ekonomik krizini taşıyamayacağı için. Bir uyum programının tezahürü olarak karşımıza çıkan helalleşme adımı, CHP’nin seçim taktiğinden öte, burjuva düzenin ihtiyaç duyduğu düzlemin ve siyasetin adı olarak değerlendirilmelidir.
Düzenin bekası istenmektedir. Sömürücü ve gerici sermaye düzenin değişimi değil bu düzenin sürdürülebilir olması için uçlarının törpülenmesi bizzat Kılıçdaroğlu’nun helalleşme sözlerinin altında gizlidir.
Ancak bugün ülkenin temel sorunu bu değildir. Helalleşme ile kodlanan düzenin restorasyon talebi, düzenin bekasını savunanların programıdır. Ancak ülkenin ve emekçilerin en temel sorunu doğrudan emekçi halkın taleplerinde saklıdır. İnsanca yaşanacak ücret, iş, yoksulluğa hayır, gençlerin gelecek, kadınların özgürlük, Kürt ve Alevi yurttaşların eşit yurttaşlık talepleri doğrudan emekten, laiklikten ve kamuculuktan geçen talepler olarak karşımızdadır. Bugün eğer ülkenin ve toplumun sorunları çözülmek isteniyorsa, temel sorunların nasıl çözüleceğine dair bir program ortaya konmak zorundadır. Doğaldır ki, böylesi bir program emekten, laiklikten ve anti-emperyalist bir içerikten yana sol bir programa karşılık gelir.
Ya da başka deyişle sermayeyi, gericiliği ve emperyalizmi karşıya almadan ülkenin temel sorunlarının çözümü mümkün değildir. Bugün ortaya konulması gereken en önemli mesele hangi toplumsal programı temsil ettiğin ve dile getirdiğindir?
Bu açıdan CHP lideri tarafından dile getirilen helalleşme adımı, sadece sözde bir hesaplaşma söylemi ile ele alınamaz. Tersine düzen siyaseti bir kez daha helalleşme söylemi ile temsil ettiği düzenin restorasyon misyonunu tarif ederken, toplumsal sorunların çözümünde ihtiyaç duyulan nasıl bir program sorununun üzerini örtmektedir.
İşin başka bir ilginç tarafı ise şudur: Helalleşme söylemine karşı sol bir söylem olarak hesaplaşmayı öne çıkaran reformist solun, eninde sonunda CHP’nin döşediği yolda ilerleme gayreti içinde olması “reformist aktivizmin” bir başka örneği olarak görülmelidir. Siyaset düzlemini burjuva düzlem olarak ele alanların, burjuvazinin trenine binmeyi reddedenlere “radikal pasifizm” suçlaması ise hem bir demagoji hem de komiktir!
Halk düşmanlığıyla, helalleşilemez!
Sivas’ta 35 aydınımızı yakanlarla bırakın bu dünyayı, ahirette bile helalleşmeyeceğiz!
Maraş’ta 111 yurttaşımızı hunharca katledenlerle neyin helalleşmesi?
Gezi’de yaşamını yitiren 8 gencimizin hesabı orta yerde dururken kimle barışacağız?
12 Eylül darbecileriyle mi, 12 Eylül zindanlarının işkencecileriyle mi?
Ankara gar ve Suruç katliamına yol verenlerle mi?
Helalleşmeyeceksek ve hesaplaşacaksak, helalleşenlerin trenine de binmeyeceğiz. Helalleşenlerin trenine binmek isteyenlerin, bugün bir kez daha, devrimci duruşu örgütleyenleri “radikal pasifizm” ile suçlaması ya da “siyaset yaptıklarını” düşünmeleri tam bir zavallılıktır.
Hesaplaşma ise emperyalizme, sermayeye ve gericiliğe karşı mücadele ile mümkündür!