Emperyalist çekişmeleri nerede arayalım?

ABD ve İngiltere’nin attığı bu adıma kısa vadede Avrupalılardan ciddi bir karşılık gelmesini beklemek doğru değil. Ama ABD ve İngiltere ile Almanya ve Fransa arasındaki çelişkilerin sürekli olarak ABD lehine çözülmesinin de sonsuza kadar sürmesi beklenmemeli.

Emperyalizmin geleceğine dair uzun yıllardır yaptığımız net bir tespit bulunuyor: Dünya çok kutupluluğa ve emperyalizmin “işbirliği” döneminin geride kaldığı yeni bir çelişkiler ve çatışmalar dönemine doğru gidiyor.

Böyle bir dönemin tıpkı 20. Yüzyılın başında olduğu gibi yeni bir devrimci dönemi açacağını da öngörmek gerekiyor.

* * *

Bu yeni dönemin ve emperyalist ülkeler arasındaki çelişki ve çatışmaların işaretlerinin basit itiş kakışlardan öte yeni ittifak arayışlarını gösteren noktalara vardığını görmek gerekiyor.

Örneğin geçmişte basitçe NATO üzerinden askeri bütçeler üzerinden bir tartışma yaşanıyordu. Trump’ın başkanlık dönemi boyunca özellikle Almanya ile karşı karşıya geldiği bu başlık

Benzer bir durum Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çıkış sürecinde de görülmüştü. Atlantik ittifakının temelini oluşturan ABD ve İngiltere’nin AB’ye yönelik bir hamlesi sayılabilecek çıkış süreci İngiliz sağının Almanya’nın AB üzerindeki artan vesayetine net bir cevaptı.

Yine geçmişte İran ile imzalanan “Nükleer Antlaşması” sonrasında Alman ve Fransız sermayesinin İran’da elde ettiği konuma karşılık ABD’nin dışlanması karşısında anlaşmanın ABD tarafından adeta yok edilmesi de düşük profilli çatışmaların temel köşe taşlarından birini oluşturdu.

* * *

Bugün gelinen noktada ABD ve İngiltere’nin ittifak eksenini Atlantik’ten Pasifik’e yöneltecek adımların temelini atmaya başladığı görülüyor.

Bu iki ülkenin yanlarına Avustralya’yı almaları, Avustralya’nın en büyük ticaret ortağının kızdırılması ve bu arada Fransa ile bugüne kadar 2 milyar dolar harcanmış, en az 60 milyar dolar daha harcanması beklenen, hatta bakım anlaşmalarıyla 200 milyar dolarları bulacak bir denizaltı alışverişinin iptal edilmesi pahasına Avustralya’yı nükleer denizaltılarla ikincil bir nükleer güç haline getirmelerinin örneği bulunmuyor.

AUKUS Anlaşması’nın Asya-Pasifik alanında bir ittifaka ulaşıp ulaşmayacağını zaman gösterecek. Tıpkı Kuzey Atlantik ittifakı ile Almanya ve Fransa ile olan ilişkilerin geleceğine nasıl etki edeceğini de yine zaman gösterecek. Ama bu anlaşmanın çok iddialı ve güçlü bir başlangıç ve temel olduğunu not etmek gerekiyor.

Üstelik Çin’in şiddetle karşı çıktığı bu Anlaşma’nın, bu ülkeyle toprak sorunları bulunan Hindistan ve Japonya tarafından mutlulukla karşılanması, anlaşmanın üçlü bir nitelikten fazlasına işaret ettiğini yalın bir şekilde gösteriyor.

Ayrıca, Afganistan’ı terk eden ABD’nin çok daha büyük stratejik hamleler yapabilme gücünün olduğunu da görmüş oluyoruz. Çin’in belirli bir düzeyde etkin olduğu Afganistan işgalinin sonuna gelinmesine AUKUS ile hamlede bulunan ABD’nin emperyalist gücünün hala daha dengi olmayan bir noktada olduğunu da görmek gerekiyor.

ABD ve İngiltere’nin attığı bu adıma kısa vadede Avrupalılardan ciddi bir karşılık gelmesini beklemek doğru değil. Ama ABD ve İngiltere ile Almanya ve Fransa arasındaki çelişkilerin sürekli olarak ABD lehine çözülmesinin de sonsuza kadar sürmesi beklenmemeli.

Bu açıdan hala ABD emperyalizmine karşı uyanık olunması gerekiyor.

* * *

Emperyalizmin Rusya’nın çevrelenmesi politikasının bir benzerinin bugün Çin’e karşı hayata geçirilmeye başlandığını söyleyebiliriz. Emperyalizme karşı yüksek direnç gösterebilen bu ülkelerden Rusya’ya komünistlerin yaklaşımının son tahlilde bu ülkedeki milliyetçi burjuva iktidarını hiçbir zaman akıldan çıkartılmadan belirlenmesi gerektiği aşikar. Bununla birlikte, sırf kapitalist bir ülke diye NATO karşısında Rusya’yı emperyalist saymak en hafif tabirle bir aymazlık olabilir.

Öte yandan, Çin’i ise daha da farklı ele almak gerekiyor. Geçmişin değerlendirmelerini unutmadan dünya sosyalist sisteminin çözülmesinin ardından 30 yıldır iktidarını sürdüren, yoksulluğu önemli ölçüde ortadan kaldıran ama bunun için karşı devrimcilere ne derecede alan açtığını sürekli gözetlemek gereken Çin’i düşmanlaştırmak, emperyalizmin anti-komünist ideolojik saldırıları da düşünüldüğünde ancak emperyalizmin ekmeğine yağ süreceğini söyleyebiliriz.

Bu başlangıç noktasından devam edebiliriz.