“Erbakan ittifakı”nda Türkiye soluna yer var mı?
Orada piyasacılık, sömürü, emperyalizme bağımlılık, gericilik, siyasal İslâm, ümmetçilik, Cumhuriyet’in sulandırılması, laikliğin ayaklar altına alınması, özgürlükler adı altında piyasa faşizminin kutsanması, demokrasi adı altına emperyalizmle işbirliği, faşist hareketin eskileri ve patron sınıfı ne ararsanız var…
Gönüllü olanlara yer olduğunu ve isterlerse protokolde kendilerine bir yer ayrılabileceğini söyleyerek sorunun yanıtını hızlıca vermiş olalım. Tabii gerçek sol değil bahsettiğimiz, reformist düzen solu…
Geçtiğimiz gün Milli Görüş’ün lideri Necmettin Erbakan’ın anma programında ortaya çıkan tablo, Millet İttifakı’nın vermek istediği birlik beraberlik görüntüsünün aracı oldu. AKP temsilcisinin, Erbakan’ın yüzü suyu hürmetine anmaya katılması ve konuşma yapması bile düzen muhalefetinin birlik beraberlik görüntüsünü bozmaya yetmemiştir.
Erbakan vesilesiyle verilen bu görüntü ilk olmadığını hatırlatalım. Geçtiğimiz yıllarda da Kemal Kılıçdaroğlu bu anmaya katılmış ve CHP’nin muhafazakâr tabana açılmasının “büyük taktiklerinden biri” olarak konuşmalar yapmıştı.
Bu sefer, AKP’den kopanların da en önde yer alması şaşırtıcı değil. Bununla birlikte “Erbakan ittifakı”nın Mithat Sancar’ın da katılımıyla HDP cenahına doğru genişlemesi ve Sancar’ın yaptığı konuşma, bir türlü Millet İttifakı çatısı altında tecelli edemeyen birlik beraberlik ruhunun ete kemiğe bürünmesi olarak görülebilir.
Bu anmada ortaya çıkan tablo Türkiye’deki burjuva siyasetinin dinamiklerini, düzen muhalefetinde gelinen noktayı ve bunların toplumsal sonuçlarını göstermesi açısından anlam taşıyor. O yüzden CHP’nin buradaki varlığına “vay efendim sen nasıl gider şeriatçıların gecesine katılırsın” gibi tepki veren de pek yok. Çünkü bu yapılanlar büyük stratejinin bir parçası olarak görülüyor. Hatta, eski rejimin “mağduru ve muhalefeti” olarak lanse edilen Erbakan’ın “hak teslimi”nin İkinci Cumhuriyet’in CHP’si tarafından yapılması ise kaderin cilvesi değil, sermaye düzeninin ve burjuva siyasetinin en büyük gerçekliklerinden bir tanesi.
Hatta CHP Genel Başkanı’nın konuşmasında Nâzım ile Erbakan arasında ilişki kurmaya çalışması ise kimilerine göre demokrasi şöleni olarak görülebilir. Ancak olmaz, Nâzım ile Erbakan’ın isimlerinden karşıtlık ilişkisinden başka bir şey çıkmaz. Nâzım Hikmet sömürü düzenine karşı mücadele eden, memleket hasretiyle ülkesinden uzakta yaşamını yitirmiş büyük bir yurtseverdir ve komünisttir. Erbakan ise Türkiye’de sağ siyasetin bütün pragmatizm merhalelerinden geçmiş, düzenin has aktörlerinden biri olan İslâmcıdır. AKP iktidarının kökeni, babası ve atasıdır…
Benzeri şekilde, Mithat Sancar’ın Kürt sorununda “Erbakan’ın birleştiriciliği”ne vurgu yapması da tesadüf değil. Bu sözler de “Genişletilmiş Millet İttifakı”nın tecellisi. Bu çizgiye ise liberallerden cılız da olsa itiraz geleceği açık gibi görünüyor. Ancak bu itiraz sizi yanıltmasın. İtirazları, Milli Görüş’ün İslâmcılığına, siyasal İslâm’a, gericiliğe ve adil düzen adı altında sömürü düzeninin meşrulaştırılmasına vb… başlıklara değil. İtiraz noktası, Milli Görüş’ün Kürt meselesindeki gitgelli tutumuna, geçmişte MHP ile yaptığı ittifaklara dönük ortaya çıkıyor. Kürt meselesi üzerinden İslâmcılığa ve sermaye iktidarına prim veren bu liberal zihniyetin cılız itirazları da zamanla ortadan kalkacaktır. Maksat eleştiri olsun. Ancak bununla beraber, seküler bir kimliğe sahip olduğu söylenen Kürt hareketinin konu İslâmcılık olunca yüksek bir pragmatizme sahip olduğu biliniyor. Kürt hareketinin bu salvolarına liberallerin cılız itirazları etkili olur mu onu bilemeyiz. O yüzden bu itirazların göstermelik olduğu çok açık ve aslında eleştiriler MHP’yi merkeze aldığı oranda AKP’yi hedef tahtasında oturtmaktan da uzaklaşacakmış gibi bir yan da taşıyor.
Türkiye soluna gelirsek…
Bugün ülkemizde, Millet İttifakı’nın bir yerlerine yanaşmış ya da eklemlenmiş olan bazı sol öbekler, artık adım adım düzen siyasetinin merkezine doğru bir yolculuğa yelken açmış durumdalar.
O yüzden Erbakan vesilesiyle ortaya çıkan “Genişletilmiş Millet İttifakı” tablosu belki de en fazla bu kesimleri sevindiriyor olsa gerek. 2018 seçimlerinde Temel Karamollaoğlu’nun adaylığı için imza toplayanlar, seçimlerde İyi Parti’yi destekleyenler, ülkücü eskilerine çekinmeden yan yana poz verenler, adım adım CHP’lileşenler ve CHP’ye oy vermekle övünenler arasında solcuyuz, sosyalistiz diye geçinenler de var.
Sağcılıktan sağcılığın beğenildiği bir dönemde gerçek sol değerler ile Türkiye’de emekçi sınıfların karşısına çıkmaktan korkanlar, şimdi Millet İttifakı’na kapağı nasıl atarız arayışındalar.
Bu tablonun yolunu yapan öznenin liberaller ve siyasi hattının HDP çizgisi olduğu açıktır. HDP’cilik ile bir yerlere geldiğini düşünen reformist sol özneler, bugün HDP Millet İttifakı’na yanaşabildiği oranda bu ittifakın parçası olabileceklerdir. Bir cepte saklanan CHP’cilik adım adım ortaya çıkmaktadır.
O açıdan Erbakan anmasında ortaya çıkan tablo bu çevreler açısından hayırlı bir gelişme olmuştur.
Bunun en temel göstergesi ise, normal koşullar altında pazarlık gücünü arttırmak için CHP’ye dönük yapılan göstermelik eleştirilerin bu anma vesilesiyle gündeme bile getirilmemesidir. Tam da bu yüzden, “Erbakan ittifakı” adıyla soyutladığımız düzlemde bahsettiğimiz reformist sol öbeklerin yeri olduğunu söyleyebiliyoruz.
Türkiye’nin gerçek sol, sosyalist ve komünist güçlerinin gündemi ise bugün yeni bir ülkenin kuruluşuna odaklanmış durumdadır.
Emek, laiklik, bağımsızlık ve sosyalizm için verilen mücadele ile bahsettiğimiz anma toplantısında en öne dizilenler arasında en ufak bir ilişki bulamazsınız.
Orada piyasacılık, sömürü, emperyalizme bağımlılık, gericilik, siyasal İslâm, ümmetçilik, Cumhuriyet’in sulandırılması, laikliğin ayaklar altına alınması, özgürlükler adı altında piyasa faşizminin kutsanması, demokrasi adı altına emperyalizmle işbirliği, faşist hareketin eskileri ve patron sınıfı ne ararsanız var…
Diğer tarafta ise paranın padişahlığını, yobazın karanlığını ve yabancının roketinin yenecek işçi sınıfı ve gerçek solcular var…
Erbakan da, Millet İttifakı da sizin olsun, bu memleket bizim!