Eski CIA şefi Fuller, Biden ile Blinken'ın Rusya ve Çin'e yönelik hakaretlerini eleştirdi

'Türkiye uzmanı' eski CIA yetkilisi, Washington'ın küresel liderliği kaybettiğini kabullenemediğine dikkat çeken bir makale yayımladı.

Eski CIA şefi Fuller, Biden ile Blinken'ın Rusya ve Çin'e yönelik hakaretlerini eleştirdi

ABD’nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) eski Türkiye istasyon şefi olarak tanınan Graham Fuller, Biden yönetiminin göreve gelir gelmez Çin ve Rusya’ya yönelttiği ölçüsüz asabi davranışları eleştirdi.

CIA’de 27 yıl görev yaptıktan sonra tarih profesörü, siyasi analist ve yazar şapkalarını giyen Fuller, Responsible Statecraft sitesinde İngilizcedeki “Aşkta reddedilmiş bir kadının gazabı cehennemde bile görülmez” deyimine atıfla “Düşüşteki süper gücün gazabı cehennemde bile görülmez” başlıklı makale yayımladı.

‘ABD Başkanı Joe Biden ile Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın birbirinden 48 saat arayla dünyanın diğer iki büyük gücünün liderliğine kişisel hakarette bulunarak yeni bir rekor kırdıklarını’ dile getiren Fuller, “Sanırsınız, Donald Trump Cezbetme Okulu’ndan mezunlar” diye dalga geçti.

Sputnik’in aktardığı habere göre, Biden’ın Rusya ile ilişkilerde yeni yönelim yaklaşımında olması gerekirken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den ‘katil’, ‘ruhu yok’ diye söz etmesinin hayrete şayan olduğunu söyleyen Fuller, ABD’nin Anchorage kentinde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken-Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi-Merkez Komitesi Dış İlişkiler Direktörü Yang Jieçi arasındaki zirvede yaşananlara da dikkat çekti.

‘Çin’le hassas ilişkilerde önemli bir açılım anında Blinken’ın onur kırıcı dil kullanmayı tercih etmesinin de bir o kadar hayret verici olduğunu’ belirten Fuller, “Blinken, Pekin’in dış politika liderliğiyle ilk üst düzey görüşmede testoronları yakmasının Washington’ın diplomatik hedeflerine ulaşmasına yardımcı olacağına mı inanıyor? Dışişleri Bakanı kimi etkileye çalışıyır, Pekin’i mi yoksa iç kamuoyunu mu, insan merak ediyor” diye sordu.

“Bu hakaret edici ve suçlayıcı dil, olgunluktan nasiplenmediği gibi gelecekteki ABD-Çin ve dolayısıyla Çin-Rusya ilişkilerinde arzulananın tersine etkiler yapacaktır” uyarısında bulunan Fuller, ‘bu manzaranın diğer dünya liderlerinde yeni yönetimin profesyonelliği ve vizyonu, Washington’ın durmadan bahsettiği ‘küresel liderliğe’ salahiyeti ya da kabiliyetinin olup olmadığı bakımından ciddi soru işaretleri yaratacağını’ belirtti.

“ABD’nin hem başkanı hem de dışişleri bakanının Rusya ve Çin’e böylesi düşüncesizce yaklaşımı tercih etmiş görünmesi, elbette diğer pek çok ülkede Amerikan vizyonu ve küresel liderlik tarzına dahil olmak konusunda oldukça tereddüt yaratacaktır” diyen Fuller, şöyle devam etti:

‘ABD’NİN DIŞ MÜDAHELELERİNDE YÜZ BİNLERCE SİVİL ÖLDÜRÜLDÜ’

“‘Öldürme’ veya ‘dış müdahale’ (suçlamaları) konusundaki ikiyüzlülük düzeyi de dar görüşlü olduğu kadar rahatsız edici de. Son 20 yıldan uzun bir zaman diliminde ABD’nin politikaları büyük nicelikte insan öldürmeye büyük isteklilik göstermiştir, bunu siyasi hedeflere ulaşma çabasıyla yapmıştır ve bu çabalar her seferinde şaşırtıcı şekilde başarısızlığa uğramıştır. ABD’nin bitmeyen askeri müdahalelerinde sadece ‘yan hasar’ olarak addedilen yüz binlerce Iraklı, Suriyeli, Somalili, Libyalı, İranlı, Afgan ve Pakistanlı sivili düşünün. Aynı zamanda İran’da en sayılan kamu yetkilisi olan komutan Kasım Süleymani gibi üst düzey yabancı yetkililere suikast düzenlenmesini saymıyorum bile.”

“Antony Blinken, görünüşte utanmadan, ABD’nin ‘küresel olarak hukukun üstünlüğünü’ ayakta tuttuğundan söz ederken ya kendini kandırıyor ya da durumun bu olduğuna inanıyor. Gerçekte Washington her zaman diğer ülkelerin uluslararası hukukun üstünlüğünü desteklemeleri beklentisinde İsrail ve Suudi Arabistan gibi iyi dostlarına istisna uygulamıştır. ABD çıkarlarına uymadığında uluslararası hukuka imza atmayarak da her daim kendisinin ‘ayrıcalıklı’ olduğunu savunur. Buna yabancı suikastlar, uluslararası yetki almadan başlatılan çeşitli savaşlar, ‘Renkli Devrimleri’ kışkırtmak, deniz hukuku veya çocuk hakları konularında BM sözleşmelerini onaylamayı reddetmek, Uluslararası Adalet Divanı’nın kararlarının tersini uygulamak da dahildir.”

“ABD demokrasisinin ve toplumsal politikasının bugüne kadarki en zarar görmüş yüzünün dünyanın önüne serildiği dönemde Blinken’in Çin’e iç politikadaki başarısızlıklarıyla ilgili ders verme rahatlığının nereden geldiğini anlamak zor” diye çıkışan Fuller, ‘Biden yönetiminin  kendini üstün görmeci tavır sergilemesinin ABD’nin tarihi ve konumlanmaları hakkında ciddiyet ve dürüstlükten yoksunluğunu gösterdiği, Washington’ın kendi hakkında düşünme ve bilinç geliştirme kapasitesinden tümden yoksun olduğuna işaret ettiğini’ belirterek şu uyarılarda bulundu:

“Korkarım, bu birbiriyle bağlantılı iki olay yeniden canlanan Amerikan küresel liderliği ve hakimiyetinin tabutuna birkaç çivi daha çakacaktır. Eski Amerikan hegemonyasına nostaljiyle bakmaya devam edersek kendi kendimizin en tehlikeli düşmanı oluruz. O küresel hakimiyet iyi veya kötü yönde giderek daha çok geçmişte kalıyor. 2. Dünya Savaşı’nın gaddar sınavının ardından Avrupa, Japonya ve Çin’in çöküşünü müteakip Amerika’nın çok önemli boyutta olumlu küresel oynamasını sağlayan şartların o döneme özgü olduğunun idrak edilememesi anlamına geliyor. Muhtemelen o şartlar geri dönmeyecek ki, bu da ABD’nin psikolojik olarak hazırlıksız olduğu çok sıkıntı verici bir gelecek gerçekliğiyle yüzleşmek zorunda olması demek.”

ABD dahil hiçbir demokratik düzenin mükemmel olmadığını hatırlatan Fuller, ‘Çin Komünist Partisi’nin yarım milyar insanı yoksulluktan çıkarıp orta sınıfa taşıdığı son 30 yılda başarılarını kabul etmek için uzun uzadıya düşünmek gerekmediğini’ dile getirdi. ‘Washington’a büyük bir yabancı güçle yönetişimin alternatif biçimleri konusunda kamuoyu önünde tartışma ve rekabete girmeden evvel bir ölçü tevazu’ tavsiye eden Fuller, ‘bir yandan Çin’e yönelik hakarete varan kıyaslamalar ve taleplerde bulunup diğer yandan zalim otokrat dostların istedikleri gibi at koşturmasına izin vererek Pekin’in iç politikasının evrilmesinin beklenemeyeceğini’ vurgulayarak yazısını şöyle noktaladı:

“…Bu noktada ABD’nin siyasi, sosyo-ekonomik, psikolojik düzeni, tartışmalı ve pahalı bir mutlak küresel askeri hakimiyet arayışının zıddına zayıflıyor. Umalım da üst düzey Rusya ve Çin diplomasisinin Biden yönetimi tarafından bu erken, özellikle amatör ve duygusal yağmalanmasından bazı dersler çıkarılır.”