Evrim Saldıran yazdı: “Z Kuşağı AKP’yi Seçti!”
"Üniversiteler ve memleket, gençlik ve işçi sınıfı arasındaki bağ güçlü şekilde kurulmak zorundadır. Üniversitelerin yaşadığı dönüşüm memlekette, gençliğin sorunları emek-sermaye arasındaki mücadelede aranmak zorundadır. Üniversiteleri ve gençliği özel alanlar –siyasetten, üretim ilişkilerinden, sermayenin yönelimlerinden bağımsız alanlar- olarak kodlayan yaklaşımlarla hesaplaşılmak ve bu yaklaşımlar boşa çıkarılmak durumundadır."
Türkiye, henüz ağırlığını çok hissettirmese de bir seçim atmosferine girmiş bulunuyor. Bütün düzen güçlerinin belirli pozisyonlar aldığı bu süreç, aynı zamanda AKP-MHP iktidarının “hassas” olarak yönetmesi gereken bir içerikte gelişiyor. Muhalefet kanadının etkisizleştirilmesi, HDP’ye yönelen saldırılar, sağ cenahın iştahını kabartacak gerici hamleler ve dönüşümler, kutuplaştırma siyaseti ve baskı bu sürecin birer özelliği. Buraya “z kuşağı” denilen gençlik kesiminin seçimlere olacak etkisinin hesap edilmesi de eklenmek zorunda.
Liseli gençliğin YKS protestosu sonrasında anlam kazanan ve tartışılan bir başlık olarak “z kuşağı” kavramı AKP iktidarına doğan ve daha önce oy kullanmamış gençlik kesimini tanımlamak için kullanılıyor. Kuşak tanımının içini boşaltan, belirli özellikler üzerinden( sosyal medya kullanımı, bilgiye ulaşım rahatlığı, gerçekleri görme ve başka ülkelerle kıyas yapabilme yetisi vb…) kuşak tanımlayan bu kavramsallaştırmanın kendisinin yanlış ve liberal bir bakışın ürünü olduğunu belirterek geçelim. Gerçek olan ise, önümüzdeki süreçte -seçimi de aşacak şekilde- düzen güçlerinin ve hatta düzen karşıtı güçlerin gençlik içerisinde etkisini arttırma zorunluluğudur. Düzenin bu zorunluluğu ise yaşadığı krizlerin yapısal bir krize dönmesinin yavaşlatılması, düzen karşıtı seçeneklere eğilimin azaltılması, bir misyon partisi olduğunu iddia eden AKP için ise, geleceğe köprü kurması ihtiyacından şekilleniyor. Kapitalizm açısından duyulan bu ihtiyaç, aynı zamanda bir gerçeği de ortaya çıkartmış durumda. O da gençliğin sermaye düzeni ve onun ideolojik salgısı tarafından kapsanmasında yaşanan zorluk. Bu zorluğun ise, yine sermaye düzeninin karakterine içkin olduğu bilinmek durumunda.
Neden mi?
Çünkü sermaye düzeni geleceksizlik düzenidir.
Sermaye düzeni rant ve kar düzenidir.
Sermaye düzeni yönetmek için birey ve toplumun bağını kopartan ve dolayısıyla bencilleştiren, yalnızlaştıran, çaresizleştiren bir düzendir.
Sermaye düzeni, toplumsal hayatın gericilik tarafından esir alınmasının temel nedenidir.
Sermaye düzeninin karakteri, gençliğe de, üniversite ve liselere de, eğitim ve sınav sistemine de işte bütün bu eşitsizliği, geleceksizliği ve gericiliği yayıyor, örgütlüyor ve büyütüyor. Gençlik geleceksizliğe itiliyor, işsizlik sorunu çözülemiyor, gençliğin ülkeyi terk etme eğilimiyle birlikte, bağımlılıkları da artıyor. Yaşanan bu sorunlar, kimi anlarda açığa çıkan tepkileri tetikliyor. AKP iktidarı ve gençlik arasındaki açı daha da açılırken, bu açının düzen karşıtı bir programa dönüşüp dönüşmeyeceği ise sosyalist hareketin sorularından biri olmak durumunda.
MetroPoll’ün geçtiğimiz günlerde yayımladığı anket birçok haber sitesinde “z kuşağı AKP’yi seçti” denilerek sunuldu. Anket “Bu Pazar milletvekili seçimi olsa hangi partiye oy verirdiniz?” sorusunu soruyor. Yüzde 22,3 AKP; yüzde 19,9 CHP; yüzde 6,8 MHP; yüzde 4,9 İyi Parti; yüzde 3,1 HDP; yüzde 1,5 Gelecek Partisi; yüzde 1,4 DEVA Partisi; yüzde 0,9 Saadet Partisi, yüzde 1,5 ise diğer partiler yanıtının verildiği ankette “Kararsızım” diyenlerin oranı yüzde 7 olurken “protesto oy” yüzde 17,6, “cevap yok” diyenlerin oranı ise yüzde 13 oldu.
Anketlerin güvenilirliği bir tartışma konusu olmakla birlikte %22,3 ile ilk sırada AKP’yi gösteren bir anketin dahi %17,6 oranında “protesto oyu” barındırması önemli görülmek durumunda. Mafya-çete ifşaları ile artan “politizasyon”, AKP-MHP iktidarının kadınlara, gençlere, muhalif harekete yönelen saldırısı, büyük felaketlere sebebiyet verecek rant ve talan projelerinde olan ısrar göz önünde bulundurulduğunda yaprak kıpırdamayan bir dönemden geçtiğimiz söylenemez. Bu süreçte dahi neredeyse her beş geçten birinin “seçim olursa protesto edeceğim” demesi düzen açısından yaşanan sıkışmayı da ortaya çıkartmaktadır. Bir şeylerin değişeceğine inancın olmamasının apolitizme sürükleyip sürüklemediği bir tartışma olmakla birlikte, düzenin sunduğu çerçeve ve programın gençlik açısından çözüm olarak görülmediğinin de sinyalleri belirmektedir.
Peki, ne yapmalı?
Yaşanılan sorunların anlamlandırılması, nedenlerinin ortaya konulması, yapılması gerekenin başında geliyor. Geleceksizlik, işsizlik, umutsuzluk, kaçış arayışı bütün bu sorunların sermaye düzeni tarafından yaratıldığını ve beslendiğini gençlik başa yazmak zorunda. Dolayısıyla mücadelesini de sermaye düzenine karşı vermeli ve sosyalizmin sesinin güçlenmesinin geleceği kazanmanın tek yolu olduğunu açıkça ifade etmelidir.
Düzenle hesaplaşmayan bütün düşüncelere karşı ise güçlü bir yanıt vermelidir. Sermayeye karşı mücadeleyi silikleştiren, bu anlamıyla geleceksizlik ve işsizlik sorununu devam ettiren düşüncelere, siyasi hamlelere karşı uyanık olunmak durumundadır.
Üniversiteler ve memleket, gençlik ve işçi sınıfı arasındaki bağ güçlü şekilde kurulmak zorundadır. Üniversitelerin yaşadığı dönüşüm memlekette, gençliğin sorunları emek-sermaye arasındaki mücadelede aranmak zorundadır. Üniversiteleri ve gençliği özel alanlar –siyasetten, üretim ilişkilerinden, sermayenin yönelimlerinden bağımsız alanlar- olarak kodlayan yaklaşımlarla hesaplaşılmak ve bu yaklaşımlar boşa çıkarılmak durumundadır.
Gençlik, yeni bir ülkenin kurulması ve yeni bir geleceğin yaratılması için kolları sıvamalı, gericiliğe, sermayeye, emperyalizme karşı güçlü bir mücadeleye girişmelidir.
Ülkemizde o zaman bir kuşaktan bahsedilecek ve bu kuşak ülkenin kaderini belirleyecektir.