GÖRÜŞ | İKD GYK Üyesi Doç. Dr. Semiha Günal: Bizi fıtratımızdan dolayı ikinci sınıf kılanlara karşı omuz omuza mücadele edelim
İKD GYK üyesi Doç. Dr. Semiha Günal, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Mücadele Günü'nde Gazete Manifesto'nun sorunlarını yanıtladı.
Kadına yönelik şiddetin son yıllarda artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz. Kadına yönelik şiddet neden artıyor?
Türkiye’de izlenen savaşçı politikalar, erkekliğin yüceltilmesi ve gericilik gibi siyasal ve toplumsal nedenler insanlar arasındaki sorunların akılcı yöntemler yerine şiddetle çözülmesini teşvik eder bir hale gelmiştir. Toplum içindeki bu şiddet eğilimine ek olarak kadınların toplumsal konumunun giderek daha aşağıya çekilmesi de kadına yönelik şiddeti artırmaktadır. Ülkemizde yükselen emperyalist ve kapitalistlerin işine gelen para politikaları sonucunda yoksulluk artmakta, işçi sınıfının kazanımları özellikle örgütsüzlük nedeniyle günden güne erimektedir. Kamusal hizmetlerin azalması, nitelikli eğitimin olmaması, dinci gericiliğin giderek yükselmesi gibi olgular bilindiği gibi en çok yoksulları ve kadınları etkilemektedir. Geleneklerin baskısı, eğitim hakkından yoksunluk, ekonomik sebeplerle güçlenemeyen kadınlar köşeye sıkışmakta ve bu sıkışmışlık onlara yönelik şiddeti tırmandırmaktadır. Kadına yönelik şiddetin bireysel olaylar olarak değerlendirilmesi de bu konuda alınması gereken önlemlerin alınmasını geciktirmekte, kadın istihdamını yükseltmek yerine bir takım oyalayıcı politikalarla sabit bırakılması da bu şiddeti yükseltmektedir. Şiddet uygulayanların, katillerin cezasız bırakılması ya da bu suçların küçük cezalarla geçiştirilmesi de kadına yönelik şiddeti özendirmektedir ama bu konu ceza ile halledilemeyecek bir olgu olduğundan yine insanları ve kadın örgütlerini bireysel çözümlere itmektedir.
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bir gece vakti yayınlanan kararname ile İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasının nedeni neydi? Bu kararın kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri davalarında etkisi nasıl oldu?
İstanbul sözleşmesinin yürürlükten kaldırılması çok yönlü, politik bir karardır. Hem özellikle küçük yaştaki çocuklarla evlenen erkekler olmak üzere tüm seçmenlerine sevimli görünmek, hem kadınların erken yaşta evlenmelerinin önüne geçilmesinin İslam dinine uymadığı eleştirilerine yanıt vermek, hem kadını ikinci sınıf gördüklerini bir kez daha ilan etmek hem de direnemeyen işçi sınıfını yeniden ürettirmek için bu karar alınmıştır. Ayrıca kadınları ve tüm halkı tek adamın ağzından çıkacak kararlara alıştırma ve ikna etme yöntemlerinden biri olarak ben yaptım oldu denmiştir. Gecenin bir vakti uluslar arası hukuka aykırı olarak, kendi çıkarlarına göre yetkiler kullandıklarını göstermenin bir yolu olduğunu düşünüyorum. Hukukun üstünlüğünü kabul etmemenin toplumda yaygınlaşması, muhaliflerin değil yandaşların hukukun kendileri için delinebileceği düşüncesini oluşturmakta ve onları cesaretlendirmektedir.
İstanbul sözleşmesinin yürürlükten kaldırılması hükümetin kadın düşmanı politikaları sürdüreceğinin, kadınları sadece başörtüsüne sıkıştırma konusunda direteceklerinin anlaşılmasının bir kanıtı gibi algılandığı için erkekleri kışkırtmaktadır. Kadını farklı bir cinsiyet gibi değil de aşağı bir varlık olarak görenlerin düşüncesini pekiştiren bu karar elbette kadına yönelik şiddeti artırmıştır.
Ancak kadın örgütlerinin ve sosyalistlerin mücadelesi ile İstanbul Sözleşmesi konusunda farkındalık yaratan bir fiili durum da oluşmuştur. Bu nedenle kadınların mücadelesi daha hızlanmış, her cinayet davasında, mahkeme önündeki eylemlerde en az bir “İstanbul sözleşmesi yaşatır” dövizi ya da sloganı görülür olmuştur.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için ne tür adımlar atılmalı?
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için bu savaşçı dilden ve eylemlerden vazgeçilmesi, dinci ve ekonomik gericiliğin sona erdirilmesi, bu şiddetin nedeninin kadınların giyimi kuşamı değil toplumsal değerler olduğunun farkına varılması, kadın erkek eşitsizliğinin her tür eşitsizliği doğallaştırmanın bir aracı olduğunun topluma benimsetilmesi, kadının ve madencilik gibi bazı işlerin fıtratının bu olduğu söyleminden vazgeçilmesi, eğitimin niteliğinin yükseltilmesi, emperyalist ve kapitalistlerin cahil işçi sınıfı üretme heveslerinin kursaklarında bırakılması, yeniden laikliğin kazanılması, yoksulluğun giderilmesi, işçi sınıfının ve emekçi kadınların örgütlenmesi, ev işlerinin kamusallaştırılması, kadının toplumsal yaşama katılımının önündeki tüm engellerin kaldırılması, tüm ülkenin insanlarının bilinçlendirilmesi, ekonomik sebeplerden doğan fizyolojik ve psikolojik sıkıntıların kamusal, ücretsiz sağlık hizmetiyle giderilmesi… gibi önlemler alınması gerekmektedir. Bu saydıklarım bu hükümetle ve bu kafa yapısı ile gerçekleştirilemeyeceğinden özetle yeni bir cumhuriyet kurulması gerekmektedir.
25 Kasım vesilesi ile kadınlara bir mesajınız var mı?
Kadınlara mesajım gayet açık ve net oldu sanırım yukarıdaki sorulara verdiğim yanıtlarda. Kadınların kurtuluşu ancak ve sadece toplumun kurtuluşu ile gerçekleşecektir. Bu yüzden kadınların, toplumun kurtuluşu için mücadele eden İlerici Kadınlar Derneği gibi örgütlerde buluşmasını, bireysel çözümlerle sorunu halletmeye çalışırsak sıranın bir gün bize de geleceğini unutmamasını öneriyorum. Gericilikle, piyasacılıkla ve burjuvaziyle bizi fıtratımızdan dolayı ikinci sınıf kılanlara karşı omuz omuza mücadele edelim.