Hafıza-i Beşer| Beyaz perdenin ‘’Çirkin Kral’’ı Yılmaz Güney, 9 Eylül 1984’te yaşamını yitirdi

Türkiye topraklarında devrimci sinemanın öncüsü Yılmaz Güney mide kanseri nedeniyle 9 Eylül 1984’te yaşamını yitirdi.

Hafıza-i Beşer| Beyaz perdenin ‘’Çirkin Kral’’ı Yılmaz Güney, 9 Eylül 1984’te yaşamını yitirdi

Beyaz perdenin ‘’Çirkin Kral’’ı Yılmaz Güney, 9 Eylül 1984’te yaşamını yitirdi. Ünlü yönetmen ve oyuncunun asıl adı Yılmaz Hamitoğlu Pütün’dür. 1937 yılında, köy kökenli ailesinin iki çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Ortaokul ve lise yıllarında, gazete ve gazoz satıcılığı, pamuk işçiliği, ırgatlara suculuk, arabacılık, çıraklık gibi bir sürü işte çalışmıştır. Yıllar sonra bu dönemle ilgili; ‘“Sınıfsal farklılığın ne olduğunu ilk, zengin çocuklarıyla oynarken fark etmiştim. Annem, yazın babamla birlikte tarlalarda ırgatlık eder, kışınsa hizmetçilik yapardı. Bazen çalıştığı evlerden yemek artıkları getirirdi. Lezzetli şeylerdi bunlar. Ama bir süre sonra bunların artık yemekler olduğunu anladık. Bu yemekleri her yiyişimizde alçaldığımızı, aşağılandığımızı duyumsardık.” diye bahseder.

DÜZENE BİR BAŞKALDIRI OLARAK SİNEMA

Sinema kariyerine 14 yaşında film şirketlerine dağıtım yaparak girer. Sinemada seyirci-film  gözlemi yapıp notlar alır. Sınıfsal bilincini bu dönemlerde kazanan Güney, 1956’da yazdığı “Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri” adlı öyküsüyle hapisle tanışır.Aynı yıl Ankara Hukuk Fakültesi’ne başlar ancak 2 ay sürer. Ailesinin geçindirmek için seyyar film şirketlerinde il gezilerine çıkar.

1959’da Atıf Yılmaz’ın Bu Vatanın Çocukları filminin senaryosuna katkıda bulunmuş ve başrol oynamıştır. Karacaoğlan’ın Kara Sevdası(1959) adlı filmde de Yaşar Kemal, Atıf Yılmaz ve Halit Refiğ ile senaryoyu beraber yazmış, filmin yönetmen yardımcılığını yapmıştır. Bu dönemde rol aldığı filmlerde yiğit, delikanlı, Anadolu çocuğu tiplemeleriyle ünlenmiş ve ‘Çirkin Kral’ lakabını almıştır.

1961’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlayan Güney, tutuklandıktan sonra eğitimine ara verip noktalar.

ÇİRKİN KRAL

Yılmaz Güney ‘Çirkin Kral’ dönemi filmleri hakkında: “… O günün eğilimleri ne ise aşağı yukarı onların sınırları içinde kalıp çalışmayı seçiyordum. Mesela sinemaya getirdiğimiz şeylerden bazıları şunlardır: Kavga, dövüş, avantür, kabadayılık vb. Fakat bunlar bile birtakım insanların elinde farklı bir biçimde yozlaştırılarak kullanıldı. Bizim ise bunları getirip koyuşumuz, içinde gerçeklere çok yakın unsurlar taşıyordu. Hayattan gelen birtakım şeyler vardı, özellikle oyun biçimi, kıyafet, tavır, davranış. Bütün bunlar halkla bağlar kuruyordu. Mesela ben, oyuncu olarak, halkın giyiminden davranışlarından farklı olmamaya çalışıyordum” der.

Senaryosunu kendisinin yazdığı, Ömer Lütfü Akad’ın çektiği Hudutların Kanunu filmi ile sineması başka bir evreye girer.

1970’e gelindiğinde ‘Umut’ ile toplumsal gerçekçi nitelikteki ilk filmini çeker. Hayatından da kesitler taşıyan bu filmiyle Altın Koza Film Yarışmasından bir çok ödül alır. 1971’de senaryo yazarı, oyuncu ve yönetmen olarak Kaçaklar, Vurguncular, Umutsuzlar ve Acı filmlerini çeker. Bu dönemlerdeki filmlerinde sıkı komünist ajitasyonlara başvurur. Yoksulluktan, ezilmekten, geri kalmışlıktan toplumsal bir mücadeleyle çıkılabileceğini anlatır. Duygulara vurgu yapılarak, düşünmeye iterek, harekete davet eder. Yönetmenliğinin yanında oynadığı filmlerdeki rolleriyle yeni kuşak oyunculara cesur ve ilkeli bir duruş bırakır.

1971’de THKP-C üyelerini sakladığı gerekçesiyle 2 yıl hapis yatar.

1974’te serbest kalmasıyla senaryosunu cezaevinde yazdığı Arkadaş filmini çeker. Arkadaş filmi siyasal propagandasını yükselttiği bir film olur.

Gene aynı yıl Endişe filmini çekerken Yumurtalık’ta bir gazinoda Sefa Mutlu adındaki bir savcının öldürülmesi ile başlayan yargılamalarda 1976’da 19 yıl hapis cezasına çarptırılır. 5 yılın sonunda 1981’de izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevi’nden firar eder. Yunanistan’a bağlı Meis Adası’na ordan da İsviçre üzerinden Fransa’ya gider.

Bu dönemde cezaevinde Sürü ve Yol filmlerinin senaryosunu yazar. Filmler Zeki Ökten ve Şerif Gören tarafından çekilir. Yol filmiyle Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi alır.

Fransa’da kaldığı senelerde son çektiği filmi olan Duvar, 1976’da Ankara Merkez Ceza ve Tutukevi’nde tanık olduğu çocuk koğuşundaki isyanı anlatır.

Yılmaz Güney mide kanseri nedeniyle 9 Eylül 1984’te yaşamını yitirir.