İhvan’dan “Barış Güvercini” yaratmaya çalışmak: Hakan Albayrak kimi kandırıyor?
İhvan’ın katliamları ortadayken, bir dizi cihatçı örgüte kılavuzluk yaptığı onları ideolojik olarak beslediği de bilinen bir gerçek. Afganistan’ın bir cihat otobanına dönüştürülmesinde, ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan’ın yanında İhvan’ın da payı var.
HABER MERKEZİ
Karar gazetesi yazarlarından Hakan Albayrak “İhvan ve Terör” başlığıyla yayımlanan bugünkü köşesinde başlıktan da anlaşılacağı üzere İhvan’ı işlemiş. İhvan’ı şirin gösterme misyonu ile yazılan bu ısmarlama yazıda Müslüman Kardeşler olarak da bilinen İhvan hareketinin ne denli barış yanlısı bir hareket olduğu, eline silah almadığı ve bir kesim tarafımdan canavarlaştırıldığı iddialarında bulunmuş. Kendisinin iddialarına yanıt vermeye çalışacağımız bu yazıda İhvan’ın gerçek yüzünü bir kez daha hatırlatalım istedik.
Önce Albayrak’ın yüksek perdeden sıradalığı iddiaları neymiş bir bakalım ve yazısının giriş kısmını aktaralım:
“İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler), yabancı güçlerin işgaline uğrayan İslam ülkeleri hariç hiçbir yerde silahlı mücadeleye başvurmaz, başvurulmasını tasvip etmez. Mısır’da da, Kral Faruk döneminden beri maruz kaldığı korkunç baskılara rağmen şiddete yönelmedi. İhvan-ı Müslimin’den koparak şiddete yönelenler oldu ama İhvan-ı Müslimin’in kendisi buna asla tevessül etmedi. Kurucu lideri Hasan El-Benna, faili meçhul (!) bir cinayete kurban gittiğinde bile…İkinci kurucu lideri diyebileceğimiz Seyyid Kutub idam edildiğinde bile….Rabia Meydanı’nda yüzlerce taraftarı katledildiğinde bile…Barışçıl mücadeleden kesinlikle taviz vermedi, vermiyor; ama yine de 70 küsur senedir “terörist” damgası yemekten kurtulamıyor İhvan-ı Müslimin.”
Mısır kökenli bir İslamcı hareket olan İhvan, Arap Baharı sürecinde ABD tarafından bekletildiği yedek kulübesinden çıkartılıp oyuna sürülmüş ve Mısır, Tunus gibi ülkelerde iktidarı almıştı. AKP iktidarı ideolojik kardeşi olduğu İhvan’ı koruma ve kollama konusunda oldukça cömert davranırken İstanbul’u adeta düşük İhvancıları koruma kollama merkezi haline getirmişti. İhvan’ın ve siyasal İslam’ın tüm dünyada kan kaybetmesine paralel olarak da İslamcı kalemşörlerin İhvan’dan bir barış güvercini yaratma çabaları arttı. Albayrak’ın yazısı da bunun bir örneği.
Albayrak’ın barışçıl mücadeleden asla taviz vermediğini iddia ettiği İhvan’ın siciline kısa bir göz gezdirerek, kendilerinin terörist olup olmadıklarının takdirini kamuoyuna bırakalım.
HALEP TOPÇU OKULU KATLİAMI
İhvan’ın kanlı eylemlerinden bir tanesi, 16 Haziran 1979’da Suriye’deki Halep Topçu okulu saldırısı. Katliam günü bir okul personeli ve Yüzbaşı İbrahim Yusuf, öğrencileri yemek salonunda bir araya getirdi. Tam bu sırada okul personeli ve Yüzbaşının emriyle ile İhvan’a bağlı militanlar öğrencilerin üzerlerine kurşun yağdırdı. Resmi raporda 32 genç öldü. Resmi olmayan kaynaklar ölü sayısını 83’e kadar yükseltiyordu.
HALEP SALDIRISI
İhvan’a bağlı eylemciler, Ağustos 1980’de, Halep’te askerlere yaptıkları bir saldırı sonrasında, ordu üssüne yakın bölgede bulunan bir apartmanı bombaladı. Saldırıda yaklaşık 80 sivil hayatını kaybetti.
1981 ŞAM SALDIRILARI
Resmi bilgilere göre, İhvan’a bağlı eylemcilerin, 1981 yılının Ağustos, Eylül ve Kasım aylarında Şam’daki hükûmet ve askeri hedeflere karşı düzenlenen üç bombalı saldırıda yüzlerce kişi hayatını kaybetmişti.
HAMA KATLİAMI
Örgütün en kanlı saldırısı ise yine Suriye’de ancak bu sefer Hama’da 2 Şubat 1982’de başlattığı silahlı ayaklanma. Ki istihbarat raporları 1980 sonunda İslam Cephesi kurduğunu ilan eden İhvan’ın 10 bine yakın militanının olduğunu bunların bir kısmının Türkiye’den ve Irak’tan geçtiğini söylüyor. Baas iktidarını devirmek için darbe planlayan İhvan, tarihler 2 Şubat 1982’de şeriat talebiyle Hama’da bir ayaklanma başlatıyor. Devlet kurumlarına, sivil halka saldıran ayaklanmacılar onlarca katliamın altına imza atarken, Suriye ordusu da bu ayaklanmayı bastırmak için harekete geçiyor. İşte bugün dinci-liberal koronun “Suriye ordusu masum insanları katletti” yalanıyla anlattığı Hama olaylarının aslı İhvan’ın nasıl da eli kanlı bir örgüt olduğunu gözler önüne seriyor.
Hama ayaklanmasını bastırmak üzere görevlendirilen General Velid Abaza o günleri şöyle anlatıyor:
“Hama’da silahlı olarak ayaklanan ve devletin resmi görevlilerine ve kurumlarına saldırarak, ciddi katliamlar yapan Müslüman Kardeşler diye bilinen ve o zaman da Türkiye tarafından desteklenen terör çetesine karşı önemli bir mücadele verdik. Ben Hama kentini ev ev bilirim. Ben Hama da 12 yıl çalıştım. Rahmetli Hafız Esad beni görevlendirmişti. Ayaklanmanın dindirilmesi için tüm ailelerle görüştüm…Son olarak 3 mahallede sıkıştırdık… Havadan sivillerin bölgeyi terk etmesi için sürekli bildiriler attık. Pek çok insan o bölgeyi terk edip boşalttı. Terk etmeyenler de oldu. Bir kısım insanı da onlar zorla tuttular. Bir hafta kadar bekledikten sonra bölgeyi ağır silahlarla vurmaya başladık.3 mahalleyi tamamen temizledik. Talimatı ben verdim. Hepsini imha ettik. Bunu yapmak zorundaydık… Başka türlü onlara devleti yıkıp, şeriat kurmalarına izin verecektik. Bu çatışmalarda 9 bin kişi öldü. Bugün olsun yine aynı biçimde sert bastırırdım. Hamile Alevi kadınların karnını deşip, cenin hailinde çocukları ellerine alıp, bunlar kâfir diye sloganlar atarak katleden vahşi bir düşmana karşı başka türlü savaşılamayacağını söyleyen Abaza; “İnsan olanlara karşı insanı yöntemler kullanılır. Bunlar insan bile değil… Vahşi sürüler halinde saldırıyorlar. Acımasızca insanlarımızı katlediyorlar. Bunlara karşı başka nasıl davranmalıydı? Biz böylesine direnmeseydik, tüm bölge bu vahşi katillerin elinde olacaktı. Kendilerinden olmayan herkesi öldüreceklerdi.”
ÖRGÜTÜN SURİYE’DEKİ SUİKASTLERİ
İhvan, Hama katliamına kadar geçen süreçte Suriye’de bir dizi suikast de gerçekleştirdi. Bu suikastlerin en bilinenleri;
Hama Garnizon Komutanı Albay Ali Haydar, Ekim 1976’da öldürüldü
Şam Üniversitesi Rektörü Dr. Muhammed el Fadl, Şubat 1977’de öldürüldü
Tuğgeneral Abdulhamid Ruzzug Haziran 1977’de öldürüldü
Suriye diş hekimi Dr. İbrahim Na’ama, Mart 1978’de öldürüldü
İçişleri Bakanlığı polis müdürü Albay Ahmad Halil Ağustos 1978’de öldürüldü
Yüksek Savunma Yüksek Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı Adil Mini, Nisan 1979’da öldürüldü.
Başkan Hafız Esad’ın doktoru olan nörolog Dr. Muhammed Shahada Halil, Ağustos 1979’da öldürüldü.
İHVAN’IN MISIR’DAKİ KANLI EYLEMLERİ
İhvan’ın yalnızca Suriye’de değil, Mısır’da da bir dizi saldırı ve suikaste imza attı. 1943 yılında 1000 kişilik gizli bir vurucu güç oluşturulurken, İhvan militanları sinema ve tiyatroları bombalıyor, Yahudilere saldırıyor, solcu ve milliyetçilere suikastler düzenliyorlardı. 1948’de ünlü bir yargıç olan Ahmetel Hazidar, ardından da Başbakan Muhammet Nukrasi öldürüldü.
Nasır’ın Süveyş Kanalını devletleştirmesinden sonra, İhvancılar silaha daha çok sarılırken, 1954’te darbe girişiminde bulundular. İngilizlerle işbirliği içerisindeki bu girişim, başarısızlıkla sonuçlandı. Liderlerinin büyük bir bölümü Suudi Arabistan’a kaçtı. Binlerce İhvan militanı tutuklanırken, aralarında Seyyid Kutub’un da bulunduğu 6 lideri idam edildi.
AFGAN CİHADINA “FİKİRSEL” DESTEK
İhvan’ın katliamları ortadayken, bir dizi cihatçı örgüte kılavuzluk yaptığı onları ideolojik olarak beslediği de bilinen bir gerçek. Afganistan’ın bir cihat otobanına dönüştürülmesinde, ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan’ın yanında İhvan’ın da payı var. Cihatçıların, İhvancıların okulu olarak bilinen Kahire’deki El Ezher Üniversitesi hocalarının söylemlerinden etkilendikleri özellikle İhvan’ın ideologlarından Seyyid Kutub’u referans aldıkları bir gerçek. Müslümanların cihat etmesi gerektiğini, bir yönetim biçimi olarak şeriatı vaaz eden, Seyyid Kutub’tan bir barış havarisi çıkartmak Hakan Albayrak’ın yazısındaki bir diğer çelişkili nokta.