İSİG Meclisi: AKP'li yıllarda madenlerde en az 1890 maden işçisi hayatını kaybetti
İSİG Meclisi AKP'li yıllarda Soma’da 301, Karadon’da 30, Küre’de 19, Mustafakemalpaşa’da 19, Ermenek’te 18, Gediz’de 18, Dursunbey’de 17, Şirvan’da 16, Çöllolar’da 11, Aşkale’de 8, Kozlu’da 8 madencinin yaşamını yitirdiğini açıkladı.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) yayınladığı açıklamada AKP’nin iktidara geldiği günden itibaren madenlerde çalışan en az 1890 işçi hayatını kaybettiği belirtildi. Özellikle 12 Eylül sonrasında başlayan neo-liberal politikaların AKP döneminde daha da derinleştiği ifade edildi.
İSİG Meclisinden yaılan açıklama şu şekilde:
AKP’li yıllarda madenlerde en az 1890 maden işçisi hayatını kaybetti
28 Nisan 2012’de ilk “28 Nisan Dünya İş Cinayetlerinde Ölen ve Yaralananları Anma/Yas Günü” etkinliğini Petrol-İş Sendikası’nda işçi aileleriyle beraber gerçekleştirmiştik. Anmaya Karadon’daki grizu patlamasında hayatını kaybeden maden işçisi Sadık Kocakaya’nın babası Satılmış Kocakaya da katılmış ve kürsüde sadece “Oğlum elektrik teknikeriydi” diyebilmişti. Toprağı gibi hayatı da kara olan Zonguldak, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a göre “kader”, dönemin Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’e göre “güzel ölenlerin” kentiydi…
Daha sonra söz alan Çetin Uygur ise konuşmasında maden işçilerinin tarihini özetlemişti: “Bir Zonguldaklı maden mühendisi ve Yeraltı Maden-İş‘in kurucusuyum. Maden işçiliğinin merkezidir Zonguldak. Arkadaşım ismini söyledi: Satılmış. Galatalı bankerlerden, Fransız, İngiliz sömürgecilerden bu yana, hala bugüne kadar da kırsal kesimden gelen işçiler çalışır madende. Anne babaları onlara Satılmış ismini verir. Çünkü o madende çalışmaya gidecek, belki de geri gelemeyecek, orada kalacak. O nedenden dolayı Tanrı’ya adanmış, korumasına bırakılmış anlamında Satılmış ismini verirler. Osmanlı’dan bu yana bu çalışma sistemi bugün hala devam etmektedir. Ceplere 500 lira, 1000 Liralar koyup kapatıp, siyasi liderlerin kader diye bağladıkları ölümlerde (iş cinayetlerinde) işçiler ölür. En az 10 saat çalışır, 2 saat eve gider, 10 saat daha uyumak zorundadır. Yediği tek şey domates, yumurta, bir parça ekmektir. Oysa ondan istenen minimum iki ton kömürdür. Bu kömürün çıkışı süresinde kazanması gereken minimum kalori 1500-1600 kaloridir. Ama bunu kazanamaz. Ondan bu ürünü isteyen sermaye, onu ölüme mahkûm eder…”
Yürü derler yürü derler açlığa yürü derler / Kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler…
Türkiye kapitalizminin neo-liberal politikalar ekseninde dünya kapitalizmine entegre olabilmesi için 24 Ocak 1980’de aldığı kararlar, işçi sınıfı muhalefeti karşısında hayata geçememiştir. İhracata yönelik sanayileşme adı verilen politikaları uygulayarak uluslararası yeni işbölümünde yerini almak isteyen Türkiye kapitalizmi, bu hedefine 12 Eylül askeri darbesi eliyle ulaşmıştır.
Güvencesiz çalıştırma biçimleri olan taşeronlaştırma, göçmen ve kaçak işçilik vb. de neo-liberal politikalarla beraber hayata geçirilmiş, sendikal harekete ağır baskılar uygulanmıştır. Her ne kadar “Zonguldak Büyük Madenci Yürüyüşü” ile belli kazanımlar sağlanıp bu süreç ötelense de işçiler örgütsüzleştirilmiş ve iş cinayetleri rejimi madenlerde de uygulanmaya başlamıştır. 1980 sonrasında Kozlu, Armutçuk, Yeni Çeltek ve Sorgun’da toplu iş cinayetleri meydana gelmiş ve yüzlerce işçi hayatını kaybetmiştir.
AKP’li yıllarda da madenci katliamları artarak devam etmiştir. Soma, Karadon, Küre, Mustafakemalpaşa, Ermenek, Gediz, Dursunbey, Şirvan, Çöllolar, Aşkale ve Kozlu katliamları yakın geçmişimizde yaşadığımız toplu iş cinayetleridir. Bu tablodan da anlaşılacağı gibi 12 Eylül’le başlayan neo-liberal politikalar, devamı olan AKP iktidarı döneminde derinleştirilmiştir. Bunun sonucu olarak AKP’li yıllarda en az 1890 madenci kardeşimiz iş cinayetlerinde hayatını kaybetti… (Günümüzde bilim ve teknolojinin geldiği durumu gözönüne alınca, 19 yıldır -Cumhuriyet tarihinin beşte biri- iktidarda olan AKP döneminde maden işçilerinin lehine bir siyasi irade konmadığı aşağıdaki iş cinayetleri tablosundan da bellidir.)
2002 yılının son iki ayında en az 11 maden işçisi, 2003 yılında en az 81 maden işçisi, 2004 yılında en az 68 maden işçisi, 2005 yılında en az 121 maden işçisi, 2006 yılında en az 80 maden işçisi, 2007 yılında en az 77 maden işçisi, 2008 yılında en az 66 maden işçisi, 2009 yılında en az 92 maden işçisi, 2010 yılında en az 125 maden işçisi, 2011 yılında en az 117 maden işçisi, 2012 yılında en az 81 maden işçisi, 2013 yılında en az 93 maden işçisi, 2014 yılında en az 386 maden işçisi, 2015 yılında en az 67 maden işçisi, 2016 yılında en az 74 maden işçisi, 2017 yılında en az 93 maden işçisi, 2018 yılında en az 63 maden işçisi, 2019 yılında en az 66 maden işçisi, 2020 yılında en az 61 maden işçisi, 2021 yılının ilk on bir ayında ise en az 68 maden işçisi olmak üzere AKP’li yıllarda en az 1890 maden işçisi hayatını kaybetti…
Not: Devlet işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında o kadar duyarsızdır ki maden işçileri ölüm istatistikleri bile çelişkilidir, yetersizdir. Çalışma Bakanlığı’nın, SGK’nın ve TÜİK’in açıklamalarında ciddi farklar vardır. Bu noktada 2012 yılına kadar olan bilgilerde bu üç kurumun açıkladığı en yüksek işçi ölümlerini baz aldık. Diğer yandan 2012 yılı ve sonrası bilgiler İSİG Meclisi’ne aittir. İstenildiği takdirde 2012 yılından itibaren ayrıntılarıyla beraber isim isim de madenlerdeki iş cinayetleri bilgilerini paylaşabiliriz…
Maden işçilerinin öncelikli sorunları ve talepleri
• İşyerlerinde İSİG önlemleri ya eksik ya da hiç alınmamaktadır. Bu nedenle maden sektöründe çalışan birçok işçi meslek hastalıklarına yakalanmakta, iş kazası geçirmekte ve iş cinayetlerinde hayatını kaybetmektedir. Soma bölgesinde, katliam ve üretim kapasitesinin teknolojik imkanların dayatması sonucunda mecburi İSİG iyileştirmelerine gidildi. Ancak Anadolu’nun birçok bölgesinde İSİG önlemlerinin izine rastlanmamakta, kara düzen işleyişi devam etmektedir. Türkiye’deki bütün madenlerde İSİG önlemleri alınmalıdır.
• Özel sektörde yeraltı çalışanı statüsünde olan maden işçilerinin en önemli taleplerinden birisi ise çalıştıkları süreç içerisinde 2014 sonrası getirilmiş olan çift asgari ücret uygulanmasına rağmen yaşlılık ödeneklerinin (emeklilik maaşlarının) düşük ücret üzerinden ödeniyor olmasıdır. TKİ’nin bünyesindeki sahalarda çalışan maden işçileri emeklilik maaşını yüksek ücretten almaktayken sektörün çoğunluğunu oluşturan özel sektör çalışanı yeraltı işçileri bu durumun dışında kalmaktadır. Bu durum emekli olmuş olan madencilerin çoğunun tekrar işe girmesine sebep olmakta; güvencesiz, düşük ücretli işlerde emeklilik yaşındaki insanların yaşamak için çalışmaya mahkum olması anlamına gelmektedir. Tüm maden işçileri için emeklilik maaşındaki bu durum düzeltilmelidir.
• Yine Soma bölgesi haricindeki madenlerde (İSİG önlemlerinin alınmaması, çift asgari ücret uygulaması) gibi Maden Kanunu ve İş Kanunu’ndaki maden işçilerine özgü kanunlar uygulanmamaktadır. Kanuna aykırı uygulamalar hiçbir idari, cezai veya hukuki denetime tabi olmadan hayata geçirilmektedir. Asıl işte taşeron çalıştırılması yaygınlaştırılmış durumdadır. Altın, nikel, gümüş, bakır, krom gibi işletmelerde sağlık kontrolleri ve İSİG eğitimleri prosedürel olarak yapılmış gibi gösterilmekte, madencilerin bedeninde çalışırken oluşan hasarlar ancak madenci hastalıktan çalışamaz hale gelince ancak tespit edilebilmektedir. Tüm madencillik sektöründe meslek hastalığı başvurusu, tespiti istisnalar dışında mümkün olmamaktadır. Meslek hastalıkları önleme, tespit ve tedavisine dönük acil adımlar atılmalıdır.
• Özel maden işletmelerinde sendikal örgütlenmenin oldukça sınırlı tutulması bir devlet politikasıdır. Dünyanın en ağır işini yapan maden işçileri sendikasız, kuralsız, ucuz çalışmaya mahkûm edilmektedir. Sendikal mecburiyet durumunda sarı sendikalar işyerlerine patron yamağı olarak sokulmaktadır. Son beş yılda binin üzerinde yeni maden ruhsatı verildi. Doğa metalaştırılırken tarım toprakları ucuza istimlak edilip toprağın sahibi çiftçilerin ucuz işgücüne dönüştürülmesi ülkenin dört yanında hızla sürdürülmektedir. Maden işçilerinin üzerindeki sendikal baskılar kaldırılmalı ve sendika seçme özgürlüğü engellenmemelidir.
Madencilik işkolunda çalışmak durumunda kalan işçiler yalnızca ücret, uzun çalışma saatleri, sosyal güvencesizlik, çok tehlikeli ve işkolundaki risklerle orantısız bir şekilde önlemsiz çalıştırılma ile değil aynı zamanda da kendi yaşam alanlarının uzağındaki şantiye alanlarında çalıştırılıyorlar. Borç kıskacı, tarımın çözülmesi, göçe mecbur edilme, devletin kolluk düzeni gibi nesnel kısıtları da kattığımızda sınıf bilincini de önlemek için alınan bir sermaye düzeninin özneleridir maden işçileri. Aynı bir çiftçi gibi alanda sermaye yatırımlarının doğrudan bağlı bulunduğu yeryüzü ekosistemleri, maddi koşullarını korumaya çalışan emekçilerin mücadele alanı haline gelmektedir. Meslek hastalıkları, ‘kazalanma’ ve can kaybına mahal verebilecek kazaların neredeyse normalleştirildiği madencilik işkolu, hem işçilerin çalışma koşullarında hem de canlı türlerinin yaşam alanlarında yıkıma yol açmaktadır. Madencilerin iş cinayetleri, bu alanda sermaye düzeninin yarattığı ekosistemin bedeninin kıyımının, ekokırımın işaret fişeğidir. Önce işçinin bedeni kazalanır ve ölür, sonra madencilik sahalarında yaşayan tüm halk ve canlılar suyunu, havasını, ciğerlerini, yaşam alanlarını kaybeder. Bugünün ve yarının çevre felaketleri, önce iş cinayetleri ile madencilerin bedenine kazınır…