“Kanlı mı kansız mı”dan “Alıştıra alıştıra”ya
"Dün “kanlı mı kansız mı” olacak diyenler, döktükleri kan üzerinden bugün gerici bir toplumsal ve siyasal rejimin, bir din devletinin ve gerici bir toplumsal yapının zeminini döşüyorlar.Bugün bu laiklik karşıtı uygulamalara hayır demezsek yarın daha zor olacak."
AKP’nin içinden çıktığı Refah Partisi’nin kurucu lideri Erbakan’ın sözlerini belki bugün genç kuşaklar hatırlamıyor. Türkiye’de dinci siyasetin ilk lideri ya da siyasi din istismarcılığın ilk temsilcisi Erbakan’ın “Refah Partisi iktidara gelecek, bir geçiş dönemi olacak, yumuşak geçiş mi sert geçiş mi, kanlı mı tatlı mı olacak” minvalli sözleri döneme damgasını vurmuştu.
Yıllar geçti; Milli Görüş diye bilinen dinci siyasi hareket içinden AKP çıktı, emperyalist güç odaklarının ve yerli uzantılarının desteği ile 2002 yılında iktidara getirildi.
“Kanlı mı kansız mı? Yumuşak mı sert mi?” sözü, aslına bakarsanız, kanlı ve sert bir süreç olarak Türkiye’nin yaşadığı bir karşı-devrim olarak karşımıza çıktı. Hem de Milli Görüş’ün yumuşak, uyumlu ve ılımlı hali diye pazarlanan AKP eliyle… 20 yıllık iktidarı, kanlı, baskıcı ve sert bir yönetimin ülkemizde yaşandığı gösterdi. Yumuşağı, ılımlısı ve uyumlusu bu idi…
Bu süreç kanlı bir karşı-devrim süreciydi. İş cinayetlerine kurban giden binlerce işçi, yoksulluktan intihar eden onlarca emekçi, Gezi’de öldürülen gençlerimiz, önlem alınmayan doğal afetlerde yitirilen canlar, bombalı katliamlarda ölen yüzlerce yurttaş, Suriye’de emperyalizmin siyasetine kurban edilen askerler…
AKP’nin iktidar süreci ülkenin en kanlı dönemidir. 12 Eylül’den önce yükselen işçi sınıfı hareketine ve sola karşı faşist terörü uyguladılar. 12 Eylül sonrası ise AKP’nin gerici diktatörlüğünü…
AKP eliyle kurulan rejim kan, baskı ve hukuksuzlukla kurulmuştur. Baskıları, hukuksuzlukları, komploları, AKP’nin yargıyı siyasi silahı olarak kullanılmasını saymıyoruz bile…
Kanlı bir iktidar provasıyla gelmemişler miydi? Sivas Katliamı unutulabilir mi?
AKP sermayenin çıplak gerici diktatörlüğü olarak, yeni bir rejim inşa ediyor. 20 yıllık iktidarının sonunda nefesi tükenmişe benziyor. Ancak gerici-faşist iki gücün yeni rejimin hukukunu oluşturma çabaları ise sürüyor. Yeni anayasa gündemi, yaldızlı ambalajla sunulacak. Tıpkı 2010 referandumunda “12 Eylülcüleri yargılıyoruz” ambalajıyla sunulduğu gibi…
Yeni anayasada değiştirilmesi teklif bile edilemez maddelere dokunmayacağını söyleyen AKP, takiye yaparak maddelerin etrafından dolaşıyor. Bugün laiklik ilkesinin ilgası ile karşı karşıyayız.
Laikliğin kâğıt üzerinde tanımının bulunması başka bir şey, laikliğin nasıl tanımlandığı başka bir şey. AKP, laiklik tanımının içini boşaltmak için kolları sıvamış durumda.
Ama bunlarla birlikte büyük bir gerici dönüşümün düğmesine basmış gibi. Nefesi tükenen AKP, din istismarına daha çok sarılıyor diyebilirsiniz. Ama ortadaki tablo, seçimlerden önce laikliği tamamen silmek, laikliği iğdiş etmek, gerici örgütlenmeyi ellerinde güç varken hayata geçirmek, anayasada laikliği sembolik bir sözden ibaret bırakmaya benziyor.
Dün “kanlı mı kansız mı” olacak diyenler, döktükleri kan üzerinden bugün gerici bir toplumsal ve siyasal rejimin, bir din devletinin ve gerici bir toplumsal yapının zeminini döşüyorlar.
Bugün bu laiklik karşıtı uygulamalara hayır demezsek yarın daha zor olacak.
Nefesleri tükeniyor, ancak bugün Diyanet İşleri Başkanı tarafından adım adım gündeme getirilen bütün uygulama ve dillendirilen söylemler, asıl dertlerinin laiklik olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Adım adım gidiyorlar. Yavaş yavaş dönüştürüyorlar…
Alıştırıyorlar…
Kanıksatıyorlar…
Yarattıkları korku cumhuriyetinde, laikliğin tabutuna son çiziyi çakmaya çalışıyorlar!
Bugün hayır demezsek alıştırırlar, kanıksatırlar…
“Kanlı mı kansız mı” diyerek korkuttular, bugün alıştıra alıştıra yapıyorlar.
Alışma, kanıksama, korkma, laikliğe sahip çık!