Kapitalizmin afetleri
Kapitalizmin afetleri olan çevre felaketi, gıda güvensizliği ve sağlıksız çalışma koşulları gibi konularda işçisiyle, işsiziyle tüm halkı aydınlatmak gerekiyor.
Kapitalist sistemde insan, çevre kavramını öncelikle gündelik yaşamını kuşatan sosyoekonomik ve kültürel ilişkiler ağı olarak algılıyor. Doğal çevreyi ise ancak sel, deprem, yangın, fırtına, salgın gibi afetlerle yüzleşince anımsıyor. “Çevreci” kavramı ise genelde ayrıcalıklı yaşam tarzıyla ve seçkin kültürel değerlerle anılan mutlu bir azınlığı çağrıştırıyor. Bu bağlamda, organik tarım ürünleri yetiştirmek için açılan hobi bahçeleri ya da bazı semtlerde kurulan organik pazarlar daha çok mutlu azınlığa yönelik niş alanlar olarak işlev görüyor. Oysa yoksul kesimlerin de ayrımcılığa uğramadan güvenli ve ucuz gıdaya erişim hakkına sahip olması gerekir. Türkiye’de halkın sofrasına yönelik en büyük tehdit, giderek artan gıda enflasyonudur. Ekmeği günden güne küçülen yoksul kesim, ancak ucuza aldığı ürünlerle karnını doyurabiliyor. Talebi karşılamak için düşürülen maliyetler, sağlığa zararlı niteliksiz ürünlerin yaygınlaşması sonucunu doğuruyor. Devlet, yurttaşın güvenli gıdaya erişim hakkını piyasanın insafına terk ettiğinde halk sağlığı sorunlarına da davetiye çıkarmış oluyor.
Öte yandan sosyalist Küba, kapitalist ablukaya karşın halkın güvenli gıdaya erişimini sağlamak için devrimden beri küçük ölçekli tarımı destekliyor. Kamuya ait boş araziler, tahıl ve sebze üretmeleri için bireylere tahsis ediliyor. Kentlerde oluşturulan aile bahçeleri sayesinde herkesin kendi yaşam alanında üretim yapması teşvik ediliyor. Doğu Bloku çözüldükten sonra gıda ürünleri ithalatı büyük oranda azaldığı için Küba, modern konvansiyonel tarımdan vazgeçerek yıllardır organik ve yarı organik tarım yapıyor. Biyoteknolojik yöntemlerle Kübalı çiftçiler, biyopestisit (yerli mikrobiyal pestisitler) ve biyo-gübre (antitoksik gübreler) üretiyor. Tarımda, toprak solucanı kültürü, atık geri dönüşümü, biyolojik haşere kontrolü, kompostlama ve diğer akılcı ekolojik yöntemler uygulanıyor. Böylelikle hem kitlesel gıda yetersizliği riski önleniyor, hem de insanların sağlıklı gıdaya erişimi sağlanıyor.[1]
Küba, afetler açısından başta ABD olmak üzere tüm kapitalist ülkelere göre daha hazırlıklı görünüyor. İklim krizine bağlı olarak sık sık şiddetli kasırgalara maruz kalan bu ülkede başarıyla uygulanan bölge tahliye planları sayesinde ABD ve diğer ülkelere kıyasla nadiren can kaybı oluyor. Felakete hazırlık programlarında Amerika kıtasının en ileri sistemine sahip olan Küba, Birleşmiş Milletler tarafından diğer ülkelere de örnek gösteriliyor.[2]
Yeşil siyaset
Türkiye’deki iktidar anlayışına göre kurulu çıkar ağları çevre olarak kabul edildiği için doğal çevre pek ilgi çekmiyor. Afetleri öngörüp önlem alması gereken yöneticiler, her felaketten sonra halkı takdir-i ilahi masalıyla avutmaya çalışıyor. Çıkar çevreleriyle kurulmuş rant ilişkileri de sanki hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden fütursuzca sürdürülüyor. Doğayı ve insan hayatını rant uğruna hiçe sayan kapitalist sistemin dünyanın her yerinde sayıları gitgide artan felaketlerin biricik sorumlusu olduğu apaçık ortadadır. Bu bağlamda sürdürülebilir bir dünya hedefi için mücadele eden çevrecilerin öncelikle antikapitalist bir anlayışa sahip olması gerekiyor. Neoliberal döneme özgü sivil toplum anlayışıyla dünyamızı geri kazanmak mümkün değil. İklim krizinin başat tetikleyicisinin aşırı tüketime odaklı kapitalist küreselleşme modeli olduğu artık çok iyi biliniyor. Dünyadaki çevre hareketlerinin de bu gerçekten kaynaklanan küresel yok oluş kaygısıyla siyasallaşma gereği duyduğunu görüyoruz. Örneğin Almanya’daki Yeşiller Partisi çevreci bir siyasal örgüt olarak dünyada öncü bir rol üstleniyor. Parti programlarında, ekolojiye dayalı ekonomik dönüşüm hedeflenirken toplumsal adalet, barış, kişisel haklar, kadın hakları, bölgesel ve yerel özerklik, radikal demokrasi gibi konular yer alıyor. Farklı siyasi geleneklerin temsil edildiği Yeşiller Partisi, ‘nicel büyümeye odaklı dünyadaki sağ ve sol rejimlerin yaklaşımlarını reddedip gereksinimlere, sürdürebilirliğe ve insan yaşamın niteliksel yanını geliştirmeye önem verdiğini’ vurguluyor.[3]
Parti, kapitalist dünyanın kurallarına göre birbiriyle yarışan büyük devletlerin rejimlerini sağ ve sol olarak kategorize ediyor. Gerçekte ABD’nin ablukasına direnmeye çalışan Küba’yı ABD ile rekabet ilişkileri içerisinde olan Çin’le birlikte terazinin sol kefesine koymak adil olmuyor. Her ne kadar partideki ekososyalistler, işçi haklarını korumaya dönük mücadeleyi ve ekoloji merkezli bir sosyalizmi hedeflese de Yeşiller Partisi, özde sınıf siyasetinden çok kimlik siyasetine yakın duruyor.
Sınıf siyasetini yeşertmek
Ülkemizde sınıf siyaseti yapan sol partiler, kapitalizmle mücadele gerekçelerinde çevre faktörünü yeterince vurgulamıyor. Çevre olgusu, sosyalist perspektifle derinlemesine irdelenmeyi hak ediyor. Kapitalizmin afetleri olan çevre felaketi, gıda güvensizliği ve sağlıksız çalışma koşulları gibi konularda işçisiyle, işsiziyle tüm halkı aydınlatmak gerekiyor. Ayrıca çevre felaketleri sadece ona maruz kalan ülkelerin haritadaki sınırlarını ilgilendirmiyor. Örneğin “ormanlarımız yandı” söylemiyle belki çoğumuz yaşadığımız ülkeyi kastediyoruz. Oysa Yunanistan’da yanan ormanlar da bizim. Sürdürülebilir bir dünya için ağacın, suyun, toprağın tüm ekosisteme ait olduğu yönünde enternasyonal bir insanlık bilinci gerekiyor. Bu yaklaşım, “dünyanın bütün işçileri birleşin” sloganıyla da çelişmiyor.
Özellikle sosyalist Küba sağlıklı çevre ve sürdürülebilir dünya hedefi için insanlığa somut ve gerçekçi deneyimler sunuyor. Sonuçta çevreciliği, neoliberal döneme özgü sivil toplum anlayışının tekelinden kurtarıp sınıfsal bakış açısıyla yeniden tanımlamak gerekiyor. Mutlu azınlık diye oluşmuş çevreci algısını kırmanın yolu da galiba sınıf siyasetini yeşertmekten geçiyor.
[1] Xianglin, M. (2007). “Cuban Reform and Economic Opening, Retrospective and Assessment” (Latin American Perspectives, 34(6): 93-105. http://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?doi=10.1.1.827.3412&rep=rep1&type=pdf
[2] https://www.bbc.com/turkce/haberler/2009/09/090901_cuba_hurricane
[3] Modern Toplumsal Düşünce Sözlüğü, Editör: William Outhwaite, Danışman editör: Alain Touraine, Türkçe çeviriyi yayına hazırlayan: Melih Pekdemir, İletişim Yayınları, 2008, İstanbul.