Reklam
Kategoriler: Köşe Yazıları

Karton bardaktaki logo

Reklam

Kurumsal kimliğin temel ögelerinden biri olan logo, kurum ile hedef kitle arasında bağ kurmaya yarıyor. İBB Şehir Hatları’nı simgeleyen çift çapalı logo da aynı amaca hizmet ediyor. Gemi bacasındayken dikkat çekmeyen bu logo, yenilenen Vapur Kafe’nin karton bardağına basılınca sosyal medyada gündem oldu. Bardağın görselini paylaşıp bu yeniliği övenlere iktidarın trol grupları hemen saldırmaya başladı. Paylaşım altındaki yorumlarda logolu bardakla SİHA’yı ya da yeni havalimanını yarıştıranlar bile var. Vizyonu silah ya da betondan öteye gitmeyen sekter anlayış, insani olan her şeyi küçümsüyor. Oysa insanlar gündelik yaşamına dokunacak sahici şeyler bulmayı özledi. Uçamayacağı havaalanı ya da geçemeyeceği otoyol için oy verenler şimdi işe de, aşa da muhtaç kaldı. Acı gerçekler, hamasetin yaldızlarını döktü. Gençler, hayalî yerli otomobile ya da doğal gaz yatağına değil, yurt yatağına ihtiyaç duyuyor. Sokaktaki insan için hangi pazardan, hangi marketten ucuz alışveriş yapacağını bilmek, soyut övünç kurgularından çok daha önemli hale geldi. Yerli ve milli övünç vesilesi olarak pazarlanan simgeler, halkın temel gereksinimlerini karşılamadığı gibi ülkenin ne parasına, ne de pasaportuna değer katıyor.

Postmodern kölelik

Her durumda kendini haklı gören tek adam yönetimi, gerektiğinde zor kullanarak halka karşı koymayı bir savunma refleksi haline getirdi. Derdini duyurmak isteyen kesimlerin anayasal itiraz hakkı emniyet güçleri tarafından sık sık hukuksuzca engelleniyor. Hatta yargıya hesap vermesi gereken bazı makam sahipleri, barınma hakkı eylemini destekleyen gençleri yargısız infazla ‘terörist’ olarak ilan ediyor. Yurtsever solcuları vatan haini diye yaftalayanlar, vatan sevgilerini masum halka düşmanca davranarak gösteriyor. Yani AKP iktidarı, barınacak yurt, çalışacak iş, karnını doyuracak aş isteyen yurttaşlardan koruyor vatanı… Sanki bu insanlar, sırf iktidara zarar vermek için sokaklara, parklara çıkıyormuşcasına polis şiddetine maruz kalıyor.

Bir başka garabet ise Erdoğan’ın yokluk, yoksunluk içindeki insanları Cumhur reisi değil de aile reisiymiş gibi azarlaması… “Yoksulum, işim yok, barınamıyorum” diyenler, sanki ailenin oğluymuş ya da damadıymış gibi nankörlükle, yalancılıkla suçlanıyor. Modernleşme sancıları yaşayan milyonlara kültürel özgürlükler adına Orta Çağ’ın değerleri üzerinden ortam hazırlanınca ülke böylesi patolojik bir hale geldi. Siyaset kurumunun tarikat, aşiret gibi çağ dışı yapılarla barışık yaşaması, toplumda itaati yücelten postmodern kölelik anlayışını egemen kıldı. Zaten tek adam rejimi de bu altyapıya uygun olarak tasarlanmıştı. Geçenlerde yüksek izleyici sayısına sahip bir kanalda, aşiretlerin hayat pahalılığı nedeniyle düğünlerde takı ve benzeri masraflara sınır getirdiği haberi, görüntülü olarak uzun uzun yayınlandı. 21. Yüzyılda medya kuruluşlarının ya da siyaset kurumunun özgür bireyi hiçleştiren aşiret, tarikat gibi feodal döneme özgü toplulukları meşrulaştırması kabul edilemez. Emperyal bir tuzak olan dinci ve etnikçi siyaset, işbirlikçi ağaların, şıhların, şeyhlerin ya da hanedanların işine yarıyor. Bu denklemde halk iradesi ne yazık ki göstermelik bir değere indirgenmiş oluyor.

Vesayet altındaki irade

Demokrasi, sınıf temelli siyaset anlayışından uzaklaştıkça gerici feodal yapıların oyuncağı haline geldi. Örneğin herhangi bir siyasi hareket, ülkemizin doğusuna ve Orta Doğu coğrafyasına egemen olan aşiret düzeniyle barışık yaşıyorsa demokrasi anlayışını yeniden sorgulamalıdır. Bireyi aşiretlerin, tarikatların kölesi olmaktan kurtaracak olan çıkış yolu sınıf siyasetinden geçiyor. Özgür iradesiyle hayata katılamayan insanların kimlik sorunu, aşiret ya da tarikat vesayeti altında çözülemez. Tuhaf bir benzerlik ama troller de iktidar vesayeti altında oldukları için özgür iradeleriyle sosyal medyaya katılamıyorlar… Doğru olduğuna inanmasa da iktidar lehine paylaşım yapmak zorunda olan bu kişiler, demokratik topluma özgü ifade özgürlüğünü kötüye kullanıyor.

Sonuç olarak tek adam rejiminin, sorunlar yerine sorun yaşayan halkla mücadele etmesi, öz çıkarlarından başka hiçbir şeyi önemsemediğini gösteriyor. Resmi rakamlara göre Türkiye’de her gün en az 200 kişi salgın nedeniyle yaşamını kaybediyor. Bu kayıplarla ilgili vicdani sorumluluk hissetmeyen Erdoğan, kendi antikor düzeyini Putin ile yarıştırıp mutlu oluyor. AKP döneminde aymazlık ve pişkinlik, neredeyse yöneticilik meziyetleri haline geldi.

AKP’nin trolleri, görev gereği sosyal medyada huzursuzluk yaratıp toplumsal mutsuzluğu körüklüyor. Yani onurunu maaş karşılığı satanlar, küçük şeylerin insani boyutuyla değil Reis’in mutluluğuyla ilgileniyor. İktidarın yıllardır hayal kırıklığı yaşattığı insanlar ise ancak küçük mutluluklarla ayakta durabiliyor. Logolu karton bardak da simgesel olarak bu gerçeği yansıtıyor.

Bu haber en son değiştirildi 7 Ekim 2021 00:24 00:24

Reklam

Önceki Haberler

Hafıza-i Beşer | 18 Mayıs 1973: İbrahim Kaypakkaya işkencede katledildi

Dört ay boyunca süren sorgulaması sırasında defalarca işkenceye maruz kaldı. Mahkemeye çıkartılmasına az bir zaman…

18 Mayıs 2024 14:47

Harkov’da yeni gelişme

Rusya Silahlı Kuvvetleri, son bir günde Harkov bölgesinde bir yerleşim yerini daha kontrol altına aldığı…

18 Mayıs 2024 14:14

Rusya, Deutsche Bank’ın mülklerine el koydu

Rusya, Deutsche Bank'ın varlıklarına, hesaplarına ve mülklerine el koydu.

18 Mayıs 2024 14:03

Cumartesi Anneleri, 999. haftada da adalet istedi

Cumartesi Anneleri 999. haftada da Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldi.

18 Mayıs 2024 13:50

Katil İsrail’den Türkiye’ye misilleme: Serbest ticaret anlaşmasını feshedeceğiz

İsrail, Türkiye'nin ticareti durdurma kararına karşılık olarak serbest ticaret anlaşmasını kaldıracağını açıkladı. İki ülke arasındaki…

17 Mayıs 2024 17:56

Menzil’in Karasu’daki tatil köyü tartışmaların odağında: Neden yıkılmıyor?

Sakarya'nın Karasu ilçesi Denizköy sahilinde bulunan Menzil cemaatine ait olduğu iddia edilen 'tatilköyü' tartışmalara yol…

17 Mayıs 2024 17:47
Reklam