Katmerli cehalet
Neoliberal kapitalizmin ideolojik aygıtı olarak işlev gören medya, yeni cehaleti yeni dünya düzeninin izdüşümü olarak küresel ölçekte yaygınlaştırdı.
Görüntülü ve yazılı mesajların paylaşıldığı sosyal ağlar, oluşturdukları tasarım özellikleriyle üyelerini tepki vermeye koşulluyor. Gerek kişisel tercihlerimizle, gerekse algoritmik sıralamaya bağlı olarak karşımıza çıkan mesajları, çeşitli emoji seçeneklerini tıklayarak değerlendiriyoruz. Çoğu kez de mesajın içeriğini pek sorgulamadan salt paylaşım yapan kişiyi onaylıyor ya da reddediyoruz. Özellikle Facebook, mesajlara yönelik tepkimizi diğerlerinden farklı olarak duygu durumunu simgeleyen seçeneklerle sınıyor. Beğeni, kızgınlık, neşe, üzüntü, şaşkınlık emojileriyle kendimizi ifade ediyoruz. Bizler dijital dünyada duygularımızı birbirimize bulaştırarak ortaklık kurarken¹ birileri de verdiğimiz tepkilerden ticari ya da siyasi veri olarak faydalanıyor.
Kanadalı düşünür Thomas de Koninck, medyanın bir fantezi dünyası yaratarak insanın hayal gücünü ele geçirdiğini savunuyor. Gerçekte kapitalist sistem, medyayı kullanarak kendi çıkarına uygun hayaller kurduruyor bize…Bireylerin yanı sıra ekonomik, siyasal ya da bilimsel alanda faaliyet gösteren tüm kurumlar, medyatik kültürün hegemonyası altında işliyor. Bilim, sanat ve felsefenin üniversiteler tarafından tekniklere, disiplinlere ya da dogmatik öğretilere indirgendiğini vurgulayan Thomas de Koninck, medyatik kültürün etkisi altına giren söz konusu temel alanları yeni cehaletin kaynağı olarak gösteriyor. Türkiye’deki üniversitelerin mevcut durumu da bu görüşü doğruluyor. Hatta 12 Eylül askeri darbesinin simge kurumlarından olan YÖK, üniversiteleri hizaya çekerek yeni cehaletin oluşumuna doğrudan katkı sağladı… Örneğin sosyal bilimlerde eleştirel çalışmaları tu kaka edip ders programlarını piyasacı ana akım yaklaşımlara göre uyarlamak, yeni cehalet dönemine geçiş için ilk önemli adımdı. Daha sonra dinci neoliberal AKP iktidarı ise toplumda biat kültürünü egemen kılmak için sosyal bilimleri ve felsefeyi yok saydı. Eleştirel düşünmeye dayanan bilim ve felsefenin yerini dogmatizm aldı. İktidar, felsefe derslerinin lise müfredatından çıkarılması konusunu sürekli gündemde tutarken üniversitelerde felsefe bölümlerini yük olarak gördü. Böylece özel sektörle işbirliği kisvesi altında öğrenciye salt teknik bilgiler aktaran, ezberciliği baş tacı eden üniversiteler, yüksek lise ya da meslek okulu derekesine indirgendi.
De Koninck’e göre yeni cehaletin ürünü olan indirgemeci anlayışı sorgulamak için felsefeye gereksinim var. Evrenin en karmaşık varlığı olan insanın anlam arayışını antik dönemde bile felsefi düşünme yöntemiyle sürdürdüğünü anımsamak gerekiyor².
Yeni cehalet düzeni
Neoliberal kapitalizmin ideolojik aygıtı olarak işlev gören medya, yeni cehaleti yeni dünya düzeninin izdüşümü olarak küresel ölçekte yaygınlaştırdı. Sosyal ağlar üzerinden pompalanan tarafgirlik olgusunun da etkisiyle kitlelerde öfke ve şiddet eğilimi arttı. Böylece toplumsalın sonunu getiren ayrımcılık ve ötekileştirme gibi sorunlar iyice ayyuka çıktı.
Dijital dünyadaki iletişim edimleri ise genellikle komprime bilgilere, sansasyonel haberlere ya da klişeleşmiş alıntılara indirgeniyor. Kolaycılık ve faydacılık, insan zihnini hazır düşünce kalıplarına esir ediyor. Yeni cehaleti simgeleyen en önemli kavramlardan biri olan vasatlık, bilgiçlere de cesaret aşılıyor. Kıbrıslı sanatçı ve yazar Ümit İnatçı, bu konuyu aşağıdaki dizelerle somutlaştırmış :
…
Bir şey hakkında azıcık bilgi
insanı vasatlık yüzsüzü yapar.
Ne kadar ukalacadır
bir şeyi çok iyi bilir gibi yapmak
ve o şeyi iyi bilenden
kendi vasatlığının intikamını almak!
İnsan sadece
kendi eksikliğini bildiği zaman ‘tamam’dır.³
Oysa kendi eksiğinin farkında olmayan klavye şövalyelerinin cirit attığı sosyal ağlarda yeni cehalet sürekli yeniden üretiliyor…
Etik kriz teğet geçmiyor
Gerçek zamanlı iletişim beklentisini diri tutan dijital çağ, insanlardaki geçmiş algısının örselenmesine neden oluyor. Özellikle sözel kültürden gelip yazılı kültürü özümsemeden medyatik kültürün etkisi altına giren bizim gibi yarı geleneksel toplumlarda belleksizlik ciddi tehdit oluşturuyor. Aile bireyleri, yüz yüze iletişimden uzaklaşıp daha çok ekrana maruz kaldıkları için kuşaktan kuşağa değer aktarımı da sekteye uğruyor.
Dijital dünyaya hızlıca uyum sağlayan gençler, büyüklerine karşı önemli bir teknolojik üstünlüğe sahip oldular. Bu yüzden büyüklerin görüşlerine, deneyimlerine artık eskisi kadar rağbet edilmiyor. Zaten medyatik kültür yaşlı insan sevmiyor. Eskiden gençler aile büyüklerine özenirken şimdi büyükler gençlere özenir oldu. Dolayısıyla dağınık kalabalıkların insanlığın kadim değerleriyle bağ kurup ortak bir etik bilinci geliştirmesi dijital çağda kolay görünmüyor. Yine de cehaletten uyanmak için ahlak felsefesi olarak da adlandırılan etik kavramını yüceltmek gerekiyor. Doğruluk, dürüstlük, iyilik, adalet gibi evrensel değerleri yaşatmanın daha etkili bir yolu yok. Bu değerlerin kirletilmesinde sermaye sınıfının çıkarına hizmet eden siyaset kurumunun büyük payı var.
Kapitalist ülkelerde hükümetler, etik dışı bir çok uygulamayı rafine ikna yöntemleri kullanarak kamuoyundan gizlemeye çalışıyor. Buna karşılık yeni Türkiye’de AKP, hukuk ve etik dışı uygulamalarını halkın gözüne sokarcasına sürdürüyor. İktidar, sebep olduğu etik krizle insanlığın evrensel değerlerini dinamitliyor. Ülkemizdeki kronik cehalet, kapitalist küreselleşmenin ürünü olan yeni cehaletle katmerleniyor. Umutsuz kitle ise yaşamın amacı olan anlam arayışından uzaklaşarak nihilizmin derin sularında çırpınıp duruyor.
³ İnatçı, Ümit (2006), Yarılma, sf.83 ‘İnsan insanın kurdudur’, Ars Operandi Yayınları: Lefkoşa.