1 Mayıs'ı geride bırakırken

Küresel medya toplumcu düşüncenin geniş kitlelerce kapitalizme alternatif bir seçenek olarak algılanmaması için yıllardır uğraşıyor. Örgütlülüğü, dayanışmayı kırmak için tüm güçlerini seferber ediyor.

Tülin Tankut

1 Mayıs’ta bir kez daha gördük ki, eski kuşak devrimciler geçmiş deneyimleri unutmuyor. 1976’da İstanbul Taksim Meydanı’ndaki kutlamayı; 1977’de yine aynı yerde yaşanan vahşeti; 30’u aşkın insan ölmüştü, yüzlerce yaralı… (“Kazancı yokuşu” beyinlerde, yüreklerde kazılı) 1980’de bile kutlanmıştı 1 Mayıs. Ülkemizde ve tabii dünyada yaşanan 1 Mayıslar unutulacak gibi değil. Nasıl unutulur ki ? Günümüz insanı, görece de olsa rahat bir soluk alabilme imkanını hazırlop bulmadı; bu imkanları, geçmişte işçi ve emekçilerin çetin mücadeleleri sağladı. Bu yıl da tüm dünyada ,“her şeye rağmen” genç kuşakların öncülüğünde , daha çok online ağırlıklı olarak çeşitli etkinliklerle kutlandı işçi ve emekçilerin bayramı. Daha geniş katılım beklenirdi ama kolay değil! Kapitalizm 21. yüzyılda da emek cephesine yükleniyor, hem de aşırı kertede. Küresel medya toplumcu düşüncenin geniş kitlelerce kapitalizme alternatif bir seçenek olarak algılanmaması için yıllardır uğraşıyor. Örgütlülüğü, dayanışmayı kırmak için tüm güçlerini seferber ediyor.

Dışarıdan bakınca davulun sesi hoş gelir: Bilgiye erişme gücüne geçmişe oranla daha çok sahibiz. Teknoloji merkezli bir yaşama doğru evriliyoruz. İleri teknolojinin hayallerimizi gerçekleştirmemizin yolunu açacağı söyleniyor. Çocuklarımızın çevrimiçi öğrenme yoluyla farklı bir eğitim almaları öngörülüyor. Robot arkadaşlar bile edinebileceklermiş. (Fiziksel iletişimin azalması, giderek başlayacak olan yalnızlaşma, dev şirketlerin bu süreçteki meselesi değil.)

Ancak, internetteki o bilgi yığının içinden kişiye gereken doğru bilgiye ulaşmak kolay olmuyor. Bilgi kirliği de unutulmamalı. Ayrıca bilimsel bilginin kaynağı diye bellediğimiz üniversitelerin özerkliği de tartışılır hale geldi; küresel ekonomiye hizmet etmekten alıkonulması giderek güçleşiyor. Kısacası özgür ve doğru bilgilenme hakkımızı kullanamıyoruz. Buna karşılık feodal dönemde ortaya çıkmış kavramlardan, gelenekten güç alarak eskiyi diriltme çabaları durmuyor. 1) Bu durumda olay ve olguların doğru kavranması nasıl gerçekleşir?

Bir bilinç değişimi sağlayacak bilgilenme konusundaki boşluğu sol doldurabilir. Kitlelerin kapitalimize karşı direniş için politik açıdan uyanmalarında her zaman sol rol oynamıştır. Bu gün de küresel düzeyde, solun geçmişten bu güne taşınan değerlerine sahip çıkıldığını, politik kavramlarının asıl anlamlarına geri döndürülmesi için mücadele edildiğini görüyoruz. Çünkü toplumcu düşünce, hâlâ kapitalizmin ortadan kalkması için bir referans noktası olma özelliğini koruyor. Gerçeklikle bağı kalmamış milliyetçi- dinci fanatik akımlara yönetici sınıflarca arka çıkılmasa, solun muhalif gruplarla ittifak halinde anti- kapitalist mücadeleye desteği artacaktır. Aşırı sağın yükselişi de ancak böyle önlenebilir.

Kapitalizmin kendini destekleyecek güçleri devşirmesiyse onun için çocuk oyuncağı gibidir. Örneğin, STK’lar sistemi meşrulaştıran kurumlardır; ama küreselleşmeyle birlikte demokratik kitle örgütlerinin yerine geçtiler. Bunlara vakıflar eklendi. Emekçi kitlelerin toplumsal ve politik açıdan tabi konumda tutulma çabaları, sınıfsal dayanışma üzerinde zayıflatıcı bir etki bırakıyordu. İşçi ve emekçiler, hakları için yasal yollardan yeterince yararlanamıyorlardı. Sendikalara savaş açılmıştı. 1960’ların 1970’lerin isyancı kuşağı ( kadınlar da dahil) sindirilmeye çalışılıyordu. Çünkü hukuksal eşitliği, sosyal haklarla birleştirmek kapitalizmin işleyiş mantığına terstir. Dinsel yaptırımlarla harmanlaşmış yerleşik kültür değişmeden de yasalar işlevsiz kalmaya mahkumdur. Günümüzde bu sorun bizde, özellikle çocuk yaşta evlendirilen kadınların geleceğini karartmaktadır.

Ancak , küresel güçlerin çaresizliği artık gözler önüne seriliyor. Sorunların çözümsüzlüğü ayan beyan ortada. Topluma yağdırılan korku bombalarının nedeni bu. Yandaş ordusunu büyütme çabaları da bu yüzden. (Trump yandaşlarını hatırlayalım: yabanıl, tıpkı tarihi TV dizisinden fırlamış gibi. ) Maddi ve manevi doyumsuzluk içinde, çevreyle bağları zayıflamış, yalnızlaşan, şiddet kullanmaya varan kin ve nefret duygularını denetleyemeyen kişileri arayıp bulmak zor değil; hele günümüzde. İnsan somut, canlı bir varlık; tek başınayken zayıf bir varlık…Keşmekeş içindeki çağdaş toplumda oryantasyonunu kaybetmiş… Öte yandan kapitalist kültürün kişilikleri nasıl biçimlendirdiği; akışkan, değişken, sürekli bir boşluk duygusu yaratan, şiddeti kendini bir ifade etme biçimi olarak meşrulaştıran – patlayan silahlar, çekilen bıçaklar- rekabet duygusuyla insanları yalnızlaştıran , dayanışmayı engelleyen marifetlerine, bağımsız uzmanlar dikkat çekiyor. (Avusturya’daki, Yunanistan’daki faşist partiler nasıl oluştu?)

Pandeminin derinleştirdiği sorunlar nedeniyle geçim sıkıntısı içindeki kişiyse günü kurtarmaya bakıyor. Gözü geçimden başka bir şey görmüyor. Bu konumdayken politikleştirilebilmesi kolay mı?

Aşırı sağ tüm bunlardan besleniyor. Peki, bu koşullarda geçmişi unutup geleceğe bakmak mümkün mü?

Sömürü ve baskı, ayrımcılık –ırkçılık, cinsiyetçilik v.d.- birbirinden ayrılamaz. İnsanlığın tüm sorunlarının, acılarının müsebbibi kapitalist sistemdir ; bunun kaynağı, geçmişte olduğu gibi bu gün de emek- sermaye çelişkisidir ve bu ana çelişki hâlâ geçerlidir. İnsanlık ya kapitalizme yapışmaktan vazgeçecek ya da küresel güçler arası mücadelede savaş olasılığının kaçınılmazlığını kabullenecektir.

Sistemin dışladığı tüm kesimler, artık sistem için birer tehdit haline geldi. Dağınık halde bulunan bu kesimlerin tepkileri “düzen- karşıtı”dır. Uğradıkları haksızlıklar, onların “siyasal enerji”lerini harekete geçirecek boyuta varmıştır; bu olanağı heba etmemek solun yararınadır. Zaten sol çevreler, çoktandır olanaklarını zorlayarak onlarla yakın temasa geçmeye, bağ kurmaya çalışmaktadırlar. Anti – kapitalist, anti- emperyalist görüşlerin, duruşların değerlendirilmesi önemlidir, çünkü bu çeşitliliğin nihai hedefi toplumsal bir değişimi, gerçekleştirmeye dönük olacaktır. Toplumsal kurtuluş için siyasi odak arayışındaki muhalif hareketlerin – yeşil, çevre, anti- nükleer, göçmen, feminist, eşcinsel v.d. – taleplerinin karşılığı toplumcu düşüncede mevcuttur. Zaten etkilendikleri düşünsel kaynak da budur. Toplumcu düşüncenin yaygınlaştırılması , muhalefeti de güçlendirecek, farklı görüşte olan muhalefeti de düşünmeye sevk edecektir.

Önümüzdeki yıllarda, – pandemi de bitecektir- 1 Mayıs’ların daha büyük bir katılım ve coşkuyla kutlanacağına kesin gözüyle bakmamamız için bir neden yok!

DİPNOT:

1) Gerçeğe metafizik bakış açısıyla ulaşılamaz. Sınıf , sömürü, ayrımcılık ve özgürlük, eşitlik kavramları, geçmişe dönük bir dünya görüşüyle bulunmadı. Laiklik bu açıdan önemlidir. Ama siyasetçiler sıkışınca her yola baş vurabiliyorlar. Örneğin Putin’in görev süresini 2036 yılına kadar uzatan yasaya, Tanrı’ya inanç ifadesinin eklenmesi girişimine ne demeli? Rus Anayasa’sının 14. maddesi’ne göre: “Rusya Federsyonu laik bir devlettir. Hiçbir din resmi ve zorunlu değildir. Tüm dinler devletten ayrıdır ve kanun karşısında eşittir”