Donald Trump dönemi bitti de...

Harris’ten, “mor” giysisine ihanet edip kadınların durumunu düzeltmek için bir adım atması beklenebilir mi? Gücü ancak teknolojide pozitif ayrımcılık adı altında, adet yerini bulsun kabilinden küçük bir azınlığı kayırmaya yeter.

Tülin Tankut

ABD’de siyasal iktidar değişince tüm dünya rahat bir soluk aldı. Joe Biden de göreve başlar başlamaz Donald Trump yönetiminin bıraktığı enkazı temizlemeye yönelik çalışmalarına öncelik verdi. Trump, Paris İklim Anlaşması’ndan, DSÖ’den (Dünya Sağlık Örgütü) çıkmıştı. Biden’ın imzaladığı on yedi kararname arasında yer alan bu iki örgüte yeniden katılma kararı dünya kamuoyunda hoşnutluk yarattı. Ancak şu sıralar Biden yönetiminin en önemli işi Trump’un bozduğu ABD imajını düzeltmekmiş gibi görünüyor.

Yeni hükümetin işi zor, yorumları yapılıyor. Algoritmalara bakılırsa ABD’de Kovid- 19’dan ölenlerin sayısı dört yüz binin üstünde. İşsizlik, sağlık, eğitim, kadın, göçmen v.b. sorunlar almış başını gidiyor. (Dünyada evsiz sayısının en yüksek olduğu ülke ABD) “Amerikan Rüyası” efsanesi artık tutmuyor. İç terör tehditi, aşırı sağ örgütlerin güçlenmesi, dış siyasette geleceği ilgilendiren meseleler… Yargı sisteminde aşınma… Suç hakkında yargı yerine teknoloji şirketleri – Twitter- karar veriyor ki, geniş kitleler üzerinde de hayli etkililer.( “Face-book vatandaşlığı”, “ Dijital faşizm” gibi yeni kavramlar duyuyoruz. )

Öte yandan Trump’ın “faşist kalabalıkları” kullandığı iddiaları yaygın. Trump destekleyicilerinin sosyal medya platformu “Parler” , aşırı sağcılardan oluşuyor. Dogmatik, sorgulamaya kapalı, sığ komplo teorilerine inananlardan oluşan bu oluşuma, silahlı “Proud Boys” grubu da dahil. Bunlar kendilerini “ sınırsız ifade özgürlüğünün tek savunucu olarak ilan etmişler; gerçeği yalnızca biz söyleriz iddiasıyla , uç faşist gruplara “Parler” da söz hakkı vermişler. Açık ırkçılık, şiddet kışkırtıcılığı konusundaki pervasızlıkları sonunda teknoloji devleri Google, Apple ve Amazon’u da bezdirmiş, “şiddet içerikli paylaşımları denetlenmediği için Parler’den desteklerini çekmişler. Bu arada teknolojinin kalbi Silikon Vadisi de sosyal medyayı ABD’ye yönelik tehdit olarak gördüğünü saklamıyor.

Peki, propaganda ve kışkırtıcı ırkçı güruh, Trump sonrasında ciddi bir tehdit oluşturur mu? Capitol baskınında tanık olduk: Abartılı söz ve jestlerle, kılık kıyafetlerle kitleler üzerinde heyecan yaratmayı beceriyorlar. Asıl önemlisi tabana yayılmış, örgütlü, siyasi hedefi belli olan bir kitle. Trump seçimlerde yetmiş milyon seçmenin oyunu nasıl aldı? Biden döneminde bu tehdit ortadan kalkacak mı?

Trump’ın yargılanarak siyasetten men edileceği söyleniyor. Ama anket sonuçlarına bakılırsa 2024 başkanlık seçimlerinde yine aday olacak.

Öngörü sahibi olabilmek için durumu algılarla değil, gerçeklere dayanarak düşünmek gerekiyor kanımca. Öncelikle ABD iç ve dış politikasında değişiklik beklemek gerçekçi olmayacaktır. İşçi, emekçi kesim ve ezilenlere baskının artacağı kaçınılmazdır. Neden mi? ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in , törende giydiği, magazin dünyasının da ilgisini çeken mor renkli giysisiyle ilk sinyali verdiği yorumu, akla yakın görünüyor: Cumhuriyetçilerle Demokratların birliğini (Milli birlik ) simgeleyen mor renk… Magazin haberleri bir yana, sömürülenlerin, ezilenlerin güçlenmesi nasıl engellenecektir? Birbirlerine düşürülerek mi? Yoksa yepyeni “ikna yöntemleri” icat edilerek mi? Magazini de yabana atmamalı, çiçeği burnunda Başkan, hayvanseverleri hoşnut edecek tavırlarıyla , eşiyse kendilerini koruyan askerlere teşekkür babında Beyaz Saray’da pişmiş kurabiyeleri sunmasıyla popülist politikalara sıcak baktıklarını göstermekte gecikmediler. Ama Chomsky’nin “rıza üretimi”(1) pek tutacağa benzemiyor; acaba bir ihtimal de ırkçılığı körüklemek olabilir mi? Bu gerçekleşirse başka ülkelerdeki otoriterleşme eğilimindeki liderlere, yönetimlere gün doğdu demektir.

Yakın tarihte ABD’de yaşananlar, biz bu filmi daha önce gördük, sözünü hatırlatıyor. İşçi sınıfı ve emekçiler ekonomik büyümeden pay alabildiler mi? Rantı kimler aralarında üleşiyor? Örnekleri artırmak gerekmez, herkesçe biliniyor zaten. ABD dış politikası da al birini vur ötekine; yönetimler demokrasi getirmek adına yerli işbirlikçilerle de anlaşıp ülkelere asker göndermediler mi? Ama yaldızlar dökülmeye başladı artık; DSÖ bile Kovid-19 dağılımındaki eşitsizliğin düşük gelirli ülkeleri mağdur ettiğini kıyasıya eleştiriyor. Başka ne bekleniyordu ki? Başını ABD’nin çektiği, birbirleriyle rekabet içinde olan devletler , Kovid – 19 için kitlesel bir çözüm üretebilir mi?

Ya Başkan yardımcılığına ilk kadın, ilk siyah, ilk Asya kökenli (Hindistan kökenli) Kamala Harris (2) seçildi, diye sevindirik olan kadın çevrelerine ne demeli?

Temmuz 2020 haberlerinde ABD’de şiddet olaylarının tırmandığı, bunun işsizlikten kaynaklandığı bilgisi yer alıyordu. Çoğu Cumhuriyetçi olan polis sendikalarının çok güçlü olduğundan, polise ayrılan bütçenin (Sağlık sigortası, emeklilik hakkı v.b.) yüksek olduğundan söz ediliyordu. Sözgelimi Harris, şiddetle, özellikle kadına yönelik şiddetle mücadelede, mağdurların lehine alınacak önlemlere öncelik verip bu bütçenin azaltılması için teklifte bulunabilir mi? Ya da diyelim, teknolojiyi denetleyebilir mi? Teknolojinin gelişmesi geniş kadın kitlelerinin sınıfsal gücünü zayıflattı. Düşük ücretli, düşük statülü işlerde, güvencesiz, kayıt dışı , örgütsüz çalışmaya mahkum etti. Dolayısıyla Harris’ten, “mor” giysisine ihanet edip kadınların durumunu düzeltmek için bir adım atması beklenebilir mi? Gücü ancak teknolojide pozitif ayrımcılık adı altında, adet yerini bulsun kabilinden küçük bir azınlığı kayırmaya yeter.

Bellekler de vefasız! Toplumsal sınıflar gerçeğini unutturup ırkçı- milliyetçi, dinsel- mezhepsel ayrımcılık, cinsiyet ayrımcılığı v.b ideolojilerin pompalanmasıyla kurulmadı mı neoliberalizmin dünyadaki egemenliği? Bunun hazin sonuçlarından birini daha birkaç gün önce Bağdat’daki patlamada gördük. Alt gelir grubundan Şiilere yönelik saldırıda yine onlarca insan yaşamını kaybetti, yine yüzlerce yaralı hastanelere kaldırıldı.

Ancak ülkemizde iktidarıyla muhalefetiyle, siyasi partiler “ittifak” arayışlarından, Biden hükümeti hakkında spekülasyon yapmaktan vakit bulup da olanlardan ders çıkartmıyorlar. Toplumda laikliğe karşı İslami referansların ağırlık kazanmasına seyirci kalıyorlar. Oysa “denetim toplumu”nun bireyleşme sürecine müdahalesi kaçınılmazdır. (Kurulu düzenle barışık bireyler isteniyor anlaşılan)

Sonuç olarak, küreselleşmenin mimarları büyük devletler, ulusal çıkarlarının derdine düştüler. Bunun için her yola başvuracakları beklenebilir. ABD de onların başında geliyor. Trump sonrasını hep birlikte göreceğiz. Ülkemizde ve dünya ülkelerinde sömürü ve ezilmeden payını alanlarsa çoğunluktadır. Dolayısıyla çoğunluğun, “gelen ağam, giden paşam” gibi bir derdi olamaz. Önemli olan ilerici güçlerin tutumudur. Bizim için hedef bellidir: ABD’deki işçi ve emekçi sınıfların talepleri bizimkilerle bütünleştiğinde ancak demokratik mücadele için karşılıklı destekten söz edilebilir.

DİPNOT:

1) “RIZA ÜRETİMİ”: Halkın rızasını (onayını) alabilmek için manipülasyona başvurmak.
2) ABD’nin ülkelerin iç işlerine karışma alışkanlığı göz önünde tutulacak olursa Kamala Harris’in Başkan Yardımcısı seçilmesinde, ABD- Asya ülkeleriyle ilişkiler bağlamında Hindistan kökenli oluşunun da rolü olduğu yorumları akla yakın görünüyor.