Memleket gençliğinin hayalleri AKP'nin de sermaye düzeninin de sınırlarını aşıyor
Gençlikle bir türlü bağ tutturamayan AKP, kendini “temize” çıkarmanın yolunu gençliği suçlamakla bulabileceğini zannetse de eğitimin, akademinin ve memleketin durumu hiç olmadığı kadar ortada. Üniversiteli gençlik ile memleket arasında açı yaratmaya çalışan söylemlerle, meslek eğitiminin yaygınlaşmasını ve lisenin “zorunlu” olmaktan çıkarılması önerileriyle sermaye sınıfının ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına “istekli” bir tablo sunarak sermayenin gözüne girme çabası olsa gerek…
Gülin Kara
AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay’ın “Ekonomi Sadece Ekonomi Değildir” başlıklı yazısı geçtiğimiz günlerde AKP’nin yayın organlarından Yeni Şafak’ta yayınlanmış. Çeşitli argümanlar ve AKP öncesi eğitimin “elitist” bir temele yaslandığı gibi anlamsız eleştirilerle lafı evirip çevirip “her şey sermaye için”e getiriyor yazıda. Çökertip adım adım piyasaya açtıkları eğitimin bugünkü durumundan dahi yakınıyor, piyasanın ihtiyaçlarını karşılamakta ortaya çıkan sorunları bir de “eylemin niyetlenilmemiş veya istenmeyen sonuçları” olarak yorumluyor.
Eylem, eğitim sisteminin yeniden tasarlanması. Peki, nedir bu niyetlenilmemiş sonuçlar diyerek ipin ucunu bırakmadığımızdaysa Altay’ın hangi sınıfın ağzıyla konuştuğu çıkıyor ortaya… En çok şikâyet ettiği nokta eğitimin ulaşılabilirliğinin “haddinden” fazlaca artmış olması. Duyulan rahatsızlık apaçık eğitimin başta emekçi çocukları olmak üzere daha geniş toplum kesimleri içinde eskiye nazaran “daha” erişilebilir olduğu düşüncesinden kaynaklanıyor. Sermaye sınıfının şimdilik “biricik” temsilcisi olan AKP cenahı, emekçi çocukları için ulaşılabilirliği gün geçtikçe azalan, piyasacı, gerici ve niteliksiz eğitimi bile çok görüyor anlaşılan. Hem de okumak için çalışmanın yetmediği bir de üstüne gençliğin kredi sistemi ile borçlandırıldığı bu tabloda. Hem de barınma, hala üniversiteli gençliğin en büyük sorunlarından biriyken. Hem de her yıl binlerce genç ekonomik sıkıntılar yüzünden okulu bırakıp hayallerinden vazgeçerken…
Her yana açılan özel üniversitelerle ve yüksek öğretim mezun sayısının her yıl artmasıyla övünen AKP’nin bugün gelinen noktada “eğitim yoluyla edinilen mesleklerin ihtiyaca göre dağılımında çok ciddi sorunlar yaşamaya başladık” tespiti başarısızlığın itirafı olarak okunmalıdır. Ancak mesele bunun da ötesinde AKP’nin yalnızca “üniversiteliler ile mezunların” değil; milyonların taleplerini ve hak ettiği yaşamı gerçek kılamamasıdır. AKP için sorun bunların karşılanamaması değil; bu taleplerin varlığıdır.
“…Sanayinin aradığı nitelikli teknisyen, atölye işçisi bulunamıyor ama bir mühendis kadrosuna onlarca müracaat olabiliyor. Mühendis unvanı elde etmiş kişi ise bu statünün altında bir unvanla çalışmaya razı olmuyor. Böylece tarım ve sanayimiz ihtiyaç duyduğu eleman ihtiyacının önemli bir kısmını Suriyeli veya Afgan işgücü istihdamıyla karşılamaya çalışıyor.” Sözleri sermaye düzeninin göçmen ve sığınmacı politikalarına dair “fırsatçı” ve insanlık dışı tutumunu bir kez daha ortaya koyması başka bir konu olmakla beraber, temel konu ekseninde bu sözlerin meali şudur: Bin bir zorluğa rağmen ama yine de hayallerinden ve umut etmekten vazgeçmeyen üniversitelileri, sermaye düzeninin onlara reva gördüğü kaba sığdıramıyoruz. Onları mahkûm olduklarına ikna edemiyoruz ve sonucunda “talepkârlıklarıyla toplumda ciddi bir hoşnutsuzluk kaynağı haline geliyorlar.”.
Her yeri özel üniversitelerle dolduran, para ile diploma satan; memleketin değil de piyasacının ihtiyacına göre politika üreten onlar değilmiş gibi…Hoşnutsuzluğu yaratan, sermaye düzeni ile onun iktidardaki temsilcisi AKP ve politikaları değilmiş de üniversiteliler, üniversite mezunlarıymış. AKP’nin talepkârlık diyerek, hoşnutsuzluk kaynağı olarak lanse ettiği üniversiteli gençlik ne istiyor peki? Hakkı olandan fazlasını mı? Emek verip eğitim gördüğü mesleğini yapabilmek, insana yakışır koşullarda çalışmak, insanca bir yaşam sürmek, işsizlik ve geleceksizlik korkusu yaşamamak, “başkası yel de, Sen yaprakmışsın gibi titrememek”… Geleceğe güvenle bakmak, hayal kurmakla yetinmeyip bunları gerçek kılabilmek… İşte AKP bu en doğal hak ve talepleri birer “anomali” olarak görüyor ve sorun sermaye düzeninde değil de gençlikteymiş gibi davranıyor.
Gençlikle bir türlü bağ tutturamayan AKP, kendini “temize” çıkarmanın yolunu gençliği suçlamakla bulabileceğini zannetse de eğitimin, akademinin ve memleketin durumu hiç olmadığı kadar ortada. Üniversiteli gençlik ile memleket arasında açı yaratmaya çalışan söylemlerle, meslek eğitiminin yaygınlaşmasını ve lisenin “zorunlu” olmaktan çıkarılması önerileriyle sermaye sınıfının ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına “istekli” bir tablo sunarak sermayenin gözüne girme çabası olsa gerek… Emek sömürüsünü staj adıyla meşrulaştıran, hangi sektörde hangi özellikte eleman yetiştirileceğine sermayedarların karar verdiği bir meslek eğitimi, AKP’nin sunduğu çıkar yolsa; bunun sermayenin ihtiyaçlarını gençliğin taleplerinin, yetenek ve hayallerinin önüne koymak olduğu açıktır.
Bir açı varsa üniversiteliler ile memleket arasında değil; üniversiteliler ile sermaye düzeni ve şimdilik “biricik” temsilcisi konumundaki AKP arasındadır! Memleketin gerçek sahibi emekçiler ile gençliğin taleplerinin bu kadar ortak olduğu bu tabloda, açının kapanamayacağını anlayan AKP’nin suyu bulandırma şansı bile kalmamıştır.