Boğaziçi’nde mesele yalnızca Melih Bulu ve atanmış olmak mı?
Melih Bulu seçimle gelseydi eğer, seçimi tek hedef haline getirenler Melih Bulu’yu destekleyecekler miydi? Kişiler görüşlerinden, geçmişinden, yaptıklarından bağımsız düşünülebilir mi? Bu yaklaşımla hareket etmek, üniversitede demokrasi isteyip ülkedeki diğer sorunlarla meselenin bağını koparmak “Bana dokunmayan bin yaşasın!” demekten öteye gitmez.
Ceyhun Yaşar
Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının ardından öğrencilerin verdiği tepkiler ülke gündeminde olmaya devam ediyor. Öğrencilerin tepkilerine karşı okulun kelepçelenmesi sembolik olarak, AKP’nin iktidar olduğu yıllarda üniversitelere yönelik yaklaşımını temsil eder nitelikte. Ek olarak bir dizi öğrenci, evinin kapısı kırılarak gözaltına alınmış sonra serbest bırakılmıştı ve bu sürecin ardından Boğaziçi öğrencileri, Melih Bulu’nun atanmasına karşı eylemlerini Melih Bulu’nun üniversiteden gidene kadar sürdüreceklerini açıkladı…
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki sürecin kendisi, kendi sınırları ile kısıtlı kalmamış; tüm üniversite öğrencilerini harekete geçirmiş ve bir dizi ilden katılım gerçekleşmiştir. Zaten bu sürecin bir sınırı olamaz çünkü bu sürecin kendisini sadece bir rektör ataması olarak değerlendirmek hatalı olur. Bu sürecin kendisi bir birikimin ürünüdür. Öğrencilerin tepkisi bu sebeple dar bir perspektiften açılmamalıdır. Ülkemizde üniversitelere yönelik bir saldırı İkinci Cumhuriyet ile doruk noktasına ulaşmıştır. Piyasacılık ve gericilik üniversitelere yerleştirilmeye çalışılmış ve önemli ölçüde yerleştirilmiştir. Üniversiteler şirket gibi yönetilirken, bir yandan da gerici akademisyenlerle doldurulmuştur. Bir dizi akademisyen Ortaçağ’dan kalma düşünceleri televizyon programlarında, sosyal medyada rahat bir şekilde dile getirebilmektedir. Şirketlerle üniversiteler arasındaki bağ kuvvetlendirilmiş ve şirketlerin sermayelerini arttırmak adına nitelikli eleman ihtiyacını doğrudan üniversiteden karşılamasının önü çok net bir biçimde açılmıştır.
Atanan rektörler ise bu sürecin gerçekleştirilmesinin bir parçasıdır. Boğaziçi öğrencileri ve akademisyenleri bu atama ile birlikte olacakları tahmin ettiklerinden dolayı tepkilerini göstermişlerdir.
Üniversitelerde piyasacı ve gerici bir dönüşümü isteyen ise, yıllardır gençliği ikna edemeyen AKP iktidarıdır.
İktidara bugünün kimi düzen partileri gibi, “özgürlükçü” söylemlerle gelen AKP’nin gençliği kapsama çabası sürmekte, bu çabanın başarısızlığı ile birlikte devlet mekanizmasını kullanarak piyasacı ve gerici dönüşümün önünü açmaktadır.
Genç işsizlik, geleceksizlik, öğrencilerin yaşam standartları, üniversite sınavlarında yaşanan şaibeler, müfredattaki gerici değişim ve toplumun tüm kesimlerine karşı yapılan diğer saldırılar AKP’nin gençliği kapsayamamasının sebepleridir.
Melih Bulu’ya geri dönelim. AKP teşkilatlarında çalışan, milletvekilliği aday adayı olan, akademik makalelerinde intihal şüphesi olan, daha atanmadan önce rektörlük yaptığı Haliç Üniversitesi’nde öğrencilerine kamera zorunluluğu getiren ve alamayan öğrenciye “Sen burslu musun? Niye alamıyorsun?” diyen, sermayedarlarla sıkı fıkı olan, sosyal medyada ise Aktroll olan birisidir Melih Bulu.
Bu noktada ise Boğaziçi öğrencilerinin “Bizim Melih Bulu ile derdimiz yok mesele onun atanmasıdır. Siyaset karıştırmayın işin içine. Biz sadece atanmasına karşıyız…” gibi bir yaklaşımı takınması hatalı ve kör bir yaklaşımdır.
Sadece atanmasına karşı durmak asıl meselenin üstünü örtmektir. Rektör ataması yerine, kimin, neyin çıkarına, neye hizmet etmek için atandığı önemlidir. Ondan dolayı mesele seçim değildir. Mesele piyasacıların, gericilerin, AKP’nin üniversiteye girmesi ve dönüştürmeye çalışmasıdır.
Şu anki koşulda yöntemi tartışmak düzen içine hapsolmaktan öte değildir.
Siyaset ile üniversiteyi ayırmak imkânsızdır. Tersine iç içe olmalı, üniversitenin toplumla bağı arttırılmalıdır. Üniversiteyi siyasetten değil, burjuva siyasetinden ayırmak gerekir.
Melih Bulu seçimle gelseydi eğer, seçimi tek hedef haline getirenler Melih Bulu’yu destekleyecekler miydi? Kişiler görüşlerinden, geçmişinden, yaptıklarından bağımsız düşünülebilir mi?
Bu yaklaşımla hareket etmek, üniversitede demokrasi isteyip ülkedeki diğer sorunlarla meselenin bağını koparmak “Bana dokunmayan bin yaşasın!” demekten öteye gitmez.
Boğaziçi kültürü farklıdır bu sebeple “Biz sadece üniversitede demokrasi istiyoruz.” diyerek, üniversitenin Amerikanvari bir yere dönüşmesini, batı tipi, sözde modern üniversite talep etmek üniversitenin memleketten bağını koparmaktan ve küçük burjuva düşlerden öteye gidemez.
Ek olarak sürece nasıl yaklaştığımız ve nasıl okuduğumuz hangi talepleri başa koyduğumuz eylem tarzımızı ve şeklimizi de belirleyecektir. Sadece üniversitede demokrasi isterseniz ve bu sürecin düzen ve AKP ile bağını kurmazsanız, eylemden çok festivalvari, ciddiyetsiz bir eylem yaklaşımı sergilersiniz. Bugün atanan rektör KYK borçlarını binlerce gencin sırtına yükleyenleri, emekçi sınıfa dayatılan sefalet ücretini, emperyalizmin ülkemizi kuşatmasını temsil etmektedir. Tüm bu saydıklarımıza karşı bütünlüklü bir mücadele yürütülmelidir.
Bu doğrultuda Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Melih Bulu’nun usulsüz atanmasından öte, AKP’li ve AKP’nin gençliğe ve üniversitelere yönelik saldırılarının bir adımı olmasına karşı çıkmalıdır. Ancak bu şekilde gençliğin hanesine yazılacak gerçek bir kazanım elde edilebilir.
Ondan dolayı diyoruz ki, “Gericiliği, işsizliği, geleceksizliği, atanmış rektörleri MÜHÜRLE!”