DİSK'in mirası
Bugün işçi sınıfının çok büyük sorunları bulunmaktadır: bölünmüş, parçalanmış, kuşatılmış ve örgütsüz bir haldedir. İşçi sınıfının yeniden ayağa kalkması gerekiyor; tarihinde onlarca örnek vardır. Ancak yeniden sınıf sendikacılığının hayata geçirilmesiyle bu sorunlar çözülebilir. Bu da ancak işçi sınıfının güncel çıkarları ile tarihsel kurtuluş mücadelesini birlikte vermekle mümkündür.
Kemal Parlak
13 Şubat Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) kuruluş yıldönümü. 54 yıl önce Türkiye’de işçi sınıfı hareketinin ayağa kalktığı, toplumsallaştığı, bir sınıf olarak burjuva sınıfına karşı hem fabrikalarda hem de ülke genelinde mücadeleyi yükselttiği bir dönemde sarı/işbirlikçi sendikal anlayışla mücadele ederek kuruldu. Köklerini 1872 tersane grevine, 1908 grevlerine, 1946 sendikacılığına dayandıran DİSK’in 1920’lerdeki sınıf sendikacılığından, 1946 sendikacılığından gelen tarihsel bir ilişkisi bulunmaktadır. İstanbul İşçi Sendikaları Birliği ve Türk İş yönetimindeki işbirlikçi anlayışla mücadele ederek kuruldu.
DİSK, 1963 Kavel direnişi, 1965 Kozlu direnişi, 1966 Paşabahçe grevi etkilerinde kuruldu; Singer, Demirdöküm, Derby, Sungurlar, Rabak, Gamak, Horoz Çivi direnişleri ile mücadeleci kimliğini pekiştirdi.
Partiler üstü sendikacılığı reddeden, ekonomik mücadele ile siyasi mücadeleyi ayrıştırmaya karşı çıkan DİSK; antiemperyalist, antikapitalist mücadeleyi işçi sınıfının güncel hak arayışlarında ayrı tutmadı. Türk-İş’in Amerikan sendikacılığının etkisinden ve doğrudan onlardan para almasına karşı çıkarken, enternasyonalist görevleri gereği Dünya Sendikalar Federasyonu’na üye oldu. Dünyanın birçok ülkesindeki sınıf sendikacılığı yapan kuruluşlarla kardeşçe ilişkiler geliştirip dayanışma ilişkilerini geliştirdi.
Kuruluş bildirisinde “Bütün gücünü işçi sınıfının bilincinden alan bizler,…. kapitalist yoldan kalkınmak isteyenlerin uyguladıkları sistemden gelen sosyal dengesizlik ve çalkantılara boyun eğmeyecek, kapitalist olmayan yoldan, yani emekten yana bir kalkınma planının uygulanması ile kalkınmak için uyarıcı çalışmalarımızı aralıksız sürdüreceğiz” derken; 3. Kongrede “…DİSK’in temsil tam bağımsızlık doğrultusunda ve onu sosyalizmi kurmaya varan çizgide elde edilecek ortak başarılara ve alınacak mesafeye bağlıdır” derken, yine aynı kongre belgelerinde “Türkiye’de sosyalizm işçilerin, köylülerin, emekçilerin kuracakları düzenin adıdır.” deniliyordu. DİSK kendini siyasi parti yerine koymadan işçi sınıfın kurtuluşu ve iktidar mücadelesini de veriyordu. Sermaye sınıfının iktidarına yönelik tehditleri durdurmak için çıkartılmaya çalışılan DGM yasasına karşı tereddütsüz harekete geçmiş, yayınladığı bildiride “DGM’lerle amaçlanan burjuvazinin karını arttırmak için baskı düzeninin pekiştirilmesi, bu düzene karşı mücadele eden işçi sınıfı hareketini ve tüm ilericileri susturmak ezmek ve halkın bilinçlenmesinin önlem olduğu” söylenerek büyük bir mücadele başlatıp 16 Eylül 1976’da iş durdurarak üç yüz bin işçiyi sokağa çıkartıp bedeller ödeyerek büyük bir politik zaferde kazandı. DİSK’i kuran sendikacılar aynı zamanda 1961’de Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP)’ kuranlardı. 1967 – 1971 arasında DİSK’in kadrolarının çok önemli bir kısmı TİP üyeleriydi. 1975’ten 1977 sonuna kadar ise DİSK’in ikinci yükseliş döneminde yön veren kadrolar yine TKP üyeleri ve sempatizanlarıdır.
DİSK işçilerin güncel ekonomik çıkarlarını koruyup çok önemli haklar elde ederken; aynı zamanda işçilerin onuru içinde mücadele veriyordu. DİSK kuruluşunda itibaren her anlamıyla işçi sınıfının çıkarları için vermiş olduğu mücadele sonucu çekim merkezi haline geldi, kısa süre süre içerisinde yüz binlerce üyeye ulaştı, ülke siyasetinde önemli bir aktör oldu. Bu durum patronları, sarı sendikacıları ve sermaye iktidarını korkmaya ve önlem almaya zorladı. Tekil işyerlerinde DİSK’e bağlı sendikalardan işçilerin istifaya zorlanması; onlarca direnişe, fabrika işgaline neden oldu. DİSK’in yükselişi durdurmak için sendikalar kanunu ile toplu sözleşme kanununda değişiklik yapmak için meclise önerge verildi, yasa çıkartıldı. DİSK başkanı Kemal Türkler bu yasa çıktığı taktirde üretimde gelen güçlerini kullanacaklarını açıkladı, hazırlıklar yapıldı. Maden-İş Sendikası ve DİSK temsilcilerini topladı; bu toplantılar sonucunda genel eylem kararı alındı. 15 Haziran günü yüzbinlerce işçi iş bırakarak sokaklara döküldü, eylem 16 Haziran günü de devam etti; işçi sınıfı ayağa kalktı ve yasa iptal edilmek zorunda kalındı. Sarı sendikalar, sermaye sınıfı başaramamıştı. Bu önergeyi veren milletvekilleri içerisinde sendikacı milletvekilleri vardı; bunlardan biri de Türk-İş’e bağlı Genel-İş Sendikası Başkanı Abdullah Baştürk’tü. Baştürk yasa tasarısının hazırlandığı komisyon üyesi olarak yasanın çıkması için yoğun çaba sarf ettiği gibi, Meclis’teki oylamada da yasanın çıkması için oy kullandı.
1971 askeri müdahalenin ardında kısa bir durgunluk yaşansa da, 1975’te yapılan 5. Kongre sonrası DİSK yeni bir atağa geçti. DGM direnişi ve zaferi, 1976, 1977 kitlesel 1 Mayıslar. 1977 Mayıs’ın sonunda başlayana “DGM’yi ezdik sıra MESS’te” diyen metal işçilerinin büyük grevi. Burjuvazinin 1970’te yasayla başaramadığını içeriden yapılacaktı; zaten ‘Truva Atı’ da içeri alınmıştı. 1970’te DİSK’in etkisizleşmesi için çaba harcayan Genel-İş Sendikası başkanı Abdullah Baştürk sendikası ile birlikte 5 Haziran 1976’da DİSK’e alınmıştı. 1977’nin son günlerinde yapılacak olan DİSK’in 6. Kongresine gözler çevrilmişti, DİSK – Maden İş sendikası ile büyük bir kavganın içerisinde olan MESS de yayınlarında 6. Kongreyi işaret ederken, sınıf sendikacılığının DİSK’te tasfiyesini bizzat CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit yönetiyordu. 22 – 26 Aralık 1977’de toplanan 6. Genel Kurulda Kemal Türkler’in karşına Abdullah Baştürk aday olarak çıkartıldı; Kemal Türkler başkanlığı kaybetti. 1970’te DİSK’in kapanması için çaba sarf eden Baştürk başkan oldu.
Kemal Türkler sınıf sendikacılığının simgesi idi. Kavel, Sungurlar, Demirdöküm, Singer direnişlerinin, 15 – 16 Haziranın, DGM direnişinin lideriydi. 1976, 1977 yüzbinlerce işçiyle kutlanan 1 Mayısları düzenleyen DİSK’in, “DGM’yi ezdik sıra MESS’te” diyen metal işçilerinin başkanıydı. DİSK’in kurucu genel başkanı mücadeleci kimliği ile Türkler’in tasfiye edilmesi büyük anlamlar taşıyordu. Sınıf sendikacılığının kuşatılarak etkisiz hale getirilmesi idi asıl hedef.
1977 sonunda yapılan genele kurulla yeni bir sayfa açılmıştı, DİSK’i temsil eden yüz 12 yıllık mücadeleyi, geleneği, mirası temsil etmiyordu. Kavga bitmemiş büyümüştü, bu mücadele kendini 1978 1 Mayısına yansıttı, sonrasında sınıf sendikaları ve sendikacılarının DİSK’te geçici ihraçlarını getirdi.
12 Eylül darbesine doğru gidilirken sermaye sınıfı DİSK’teki tasfiye ile yetinemedi, işçi sınıfından ve onun efsane lideri Kemal Türkler’den korkuyordu, 22 Temmuz 1980’de sendikaya gitmek üzereyken Türkler öldürüldü.
1980 faşist darbesinden sonra DİSK ve bağlı sendikalar kapatıldı, mal varlıklarına el konuldu. 1983’te DİSK hariç sendikal faaliyetlere yeniden izin verilince üyelerinin önemli bir kısmı Türk-İş’e bağlı sendikalara üye oldular. Metal işçilerin belli bir kısmıysa bağımsız Otomobil-İş sendikasına üye oldu. 1992’de Anayasa Mahkemesi DİSK ve bağlı sendikaların üzerindeki yasağı kaldırıp mal varlıklarını iade edilince DİSK yeniden açıldı. 1992’de genel kurulunu yaptı, 6. Kongrede hakim olan anlayış yönetime geldi ve ondan sonraki süreçte de devam etti. Az da olsa DİSK içerisinde mücadeleci sendika bulunmakla beraber, süreçleri belirleyen anlayış ise 6. Kongrenin de gerisine düşmüştür. Bir, iki ilerici sendika var olmakla beraber sarı sendikacılığının en kötü örnekleri de bulunmaktadır. DİSK içerisinde bulunan ve azınlıkta kalan ilerici kimi sendikalara rağmen, süreçleri ve yönetimleri belirleyen çoğunluğa sahip sendikal anlayış ise bugün DİSK’in kuruluş felsefesini, 1960’lar, 1970’lerdeki mücadeleci geleneğini temsil etmekten uzaklaşmıştır, temsilcisi değildir. Bu mirası temsil edememekle beraber, mirasyediliği de devam etmektedir.
Bugün işçi sınıfının çok büyük sorunları bulunmaktadır: bölünmüş, parçalanmış, kuşatılmış ve örgütsüz bir haldedir. İşçi sınıfının yeniden ayağa kalkması gerekiyor; tarihinde onlarca örnek vardır. Ancak yeniden sınıf sendikacılığının hayata geçirilmesiyle bu sorunlar çözülebilir. Bu da ancak işçi sınıfının güncel çıkarları ile tarihsel kurtuluş mücadelesini birlikte vermekle mümkündür. “Sendikalar ekonomik mücadelenin örgütleridir, siyasetten uzak kalmalı, partiler üstü olmalıdır” yalanıyla mücadele etmek gerekir.
İşçi sınıfının politik bir zeminde birliği ve örgütlülüğü sağlanmalı; bunu ise ancak ve ancak yeni bir öncü işçi kuşağı sağlayabilir. Bugün en acil görev budur, işte o zaman DİSK’in tarihsel mirası temsil edilir ve hayata geçer.