Reklam
Kategoriler: Mercek

MERCEK | NATO’nun genişleme stratejisi ve Genişletilmiş Karadeniz Projesi

Reklam
Dr. Birol Şal

SSCB’nin henüz dağılmadığı ve Körfez Savaşının devam ettiği 6 Mart 1991 tarihinde uluslararası sistemin Yeni Dünya Düzeni adını verdiği ve kendi hegemonyasını öngören bir yapıda sürdürüleceği ABD Başkanı George Bush tarafından ilan edilmiş, Post-Sovyet dönemde kurulması istenilen düzene ilişkin mesajlar verilmiştir. ABD’nin gerekirse silahla müdahale ederek üstlendiği liderlik misyonunu koruyacağı kamuoyuna duyurulmuştur. Böylelikle ABD’nin,  SSCB’nin 1990’ların başında dağılması sonrasında hızlı bir şekilde yayılmacı/emperyalist politikalar izlemeye başladığı gözlenmiştir.

1992 yılında ABD ulusal güvenlik danışmanı Wolfowitz tarafından hazırlanan “Savunma Planlaması Rehberliğine” göre, Post-Sovyet dönemde ABD’nin yeni askeri ve siyasal hedefi kendine rakip olabilecek süper güçlerin ortaya çıkmasını önlemek olmalıydı. Hiçbir rakip güç/aktör Batı Avrupa, Doğu Asya, eski SSCB coğrafyası ve Güney Batı Asya’nın da içinde bulunduğu alanlarda hakimiyet kurmamalı ve buralardaki kaynakları denetimine almamalıydı. Sözkonusu kaynakların kullanımı yeni süper güçlerin ortaya çıkmasına neden olabilirdi. Bu nedenle ABD, sözkonusu coğrafyalarda egemen güç konumunda olmalı ve bu egemenliğini uzun bir zaman sürdürmeliydi. Kissenger ve Wolfowitz gibi ABD’li stratejistlerin kişiliğinde dile getirilen sözkonusu görüşler, ABD’nin küresel hegemonya arayışlarına düşünsel ve teorik altyapı oluşturma çabalarının bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.

2002 tarihli ulusal güvenlik stratejisi, ABD dış politikasının farklı yönlerini bir araya getirmektedir. Tek yanlılık ve önleyici müdahale hakkının dile getirilmesi, ABD’nin üstünlüğünün sürdürülmesinin gerekliliği oluşturulan stratejinin merkezinde bulunmaktadır.  Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra Eylül 2002’de ABD Ulusal Güvenlik Stratejisin deklare ederek başatlığını sürdürmek için planlama aşamasından eylem aşamasına geçtiğini, bölgesel güçlerle çevrili son derece önemli enerji kaynaklarına sahip Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Merkezi Asya’da denetimi elinde tutmaya çalışacağını bildirmiştir. Bu açıklamanın hemen ardından egemenliğini sarsabilecek potansiyel rakipleri ve bölgesel ittifakları önlemek amacıyla Afganistan ve Irak işgallerini gerçekleştirmiştir.

Bölgesel yaklaşımlar ABD dış politikasında önemli bir yer tutmakta ve bu politikalar devamlı olarak güncellenmektedir. Bu bağlamda Avrasya, ABD dış politikası açısından önemli bir coğrafyadır. ABD’nin temel çıkarının, Avrasya coğrafyasının jeopolitik niteliğe sahip Kafkasya ve Orta Asya ekseninde, hiçbir gücün tek basına hakimiyet kuramamasının garanti altına alınmasında ve küresel sermeyenin buraya ulaşımının engellenmesinin önüne geçilmesinin sağlanmasında olduğu da Brzezinski tarafından ileri sürülmektedir.

Brzezinski, Tercih (The Choice) adlı kitabında, terörizme karsı savasın ABD’nin, Avrasya’daki güvenlik politikasının ya da genel anlamda dıs politikasının merkezi yönlendirici kuralı olamayacağını, bunun çok dar bir odaklanmayı içerdiğini, küresel düzensizlikle basa çıkılabilmesi için 11 Eylül saldırılarından sonra yürütülen terörizme karsı savaş yaklaşımından daha geniş bakış açısına sahip olunması gerektiğini dile getirmektedir. Tanımı çok belirsiz ve görünmeyen bir kaynaktan ortaya çıkan 11 Eylül saldırılarının, ABD’nin dünyadaki rolünün tanımlanmasını değiştirdiğini de öne sürmektedir. Aynı zamanda bu saldırıların ABD’nin dış politikasını askerileştirdiğini de belirtmektedir.  ABD’nin bölgeye yönelik politikalarında güvenlik boyutunun giderek ön plana çıkmaya başlaması, bu ülkenin güvenlik boşluğu olduğunu düşündüğü bölgelere askeri unsurlarını konuşlandırması ve bu şekilde güvenliği sağlama yaklaşımını benimsemesi, Güney Kafkasya’da kalıcı şekilde askeri varlığını oluşturabilme stratejisine yöneldiğini göstermektedir.

ABD stratejik öngörülerinde Güney Kafkasya’yı Karadeniz’in bir parçası olarak da değerlendirmektedir

ABD bölgedeki stratejik amaçlarını iki düzlemde takip etmektedir. Küresel düzlemde, Güney Kafkasya bölgesi Orta Asya ile birlikte ABD’nin Rusya ve Çin ile güç mücadelesine girdiği bir alan özelliği taşımaktadır. ABD, daha çok Güney Kafkasya ülkelerini (Rusya ile yakın ilişkisi olan Ermenistan hariç) öne alan bir yaklaşım içindedir. ABD’nin Azerbaycan ve Gürcistan üzerindeki yakın ilgisi bunun göstergesidir. Bunun yanı sıra, ABD stratejik öngörülerinde Güney Kafkasya’yı Karadeniz’in bir parçası olarak da değerlendirmektedir. Karadeniz, Hazar’ı Avrupa’ya bağlayan bir bölge olması nedeniyle önemlidir.

Post-Sovyet dönemde NATO’nun eski Varşova Paktı ve Sovyet Cumhuriyetlerinden bazılarını da kapsayacak ve Rusya’yı da çevreleyecek şekilde doğuya doğru genişlemesi süreci ABD ve Rusya’nın Kafkaslarda (bir anlamda Karadeniz’de de) sıklıkla gerilim yaşamalarına neden olmakta ve bölgedeki güç mücadelelerinin önemli araç ve göstergelerinden birini oluşturmaktadır. Rusya başından itibaren bu sürece dayalı olarak yürütülen politikaları ikinci çevreleme politikası olarak algılamakta ve karşı çıkmaktadır. İttifakın Doğuya doğru genişlemesi Rusya ve Avrasya’daki İran başta olmak üzere diğer bazı devletler tarafından tehdit unsuru olarak değerlendirilmektedir.

ABD’nin Doğu Avrupa devletlerini NATO üyesi yaparak, Ukrayna ve Gürcistan’ın üyeliklerini de sürekli gündemde tutarak yarattığı nüfuz alanını Rusya’yı Balkanlar ve Orta Avrupa’da çevreleme politikasının aracı olarak kullanmasına karşılık, Avrupa’nın en büyük doğal gaz tedarikçisi olmasından kaynaklanan konumu nedeniyle elinde önemli bir koz bulunan Rusya da sözkonusu kuşatmayı enerji kaynaklarını ve geçiş güzergahlarını kontrolünde tutmak yoluyla etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Buna ilave olarak da Batı’nın Kafkaslardaki en istekli destekçisi Gürcistan’ı baskı altında tutarak arka bahçesi ilan ettiği yakın çevresinde Batının etkinlik kurmasını önlemeye çalışmakta, bu yolda silahlı çatışmanın araçsallığını kullanmaktan çekinmemektedir.

Genişletilmiş Karadeniz

İki kutuplu dünya süresince Batı ve Doğu Blokları arasında sınır olan Karadeniz, SSCB’nin dağılması ve Post-Sovyet döneme geçilmesi birlikte önemli bir değişim sürecine girmiştir. Özellikle Avrupa’nın artan enerji ihtiyacı ile birlikte zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip olan Hazar ve Orta Asya ile Avrupa’yı birleştiren bir enerji koridoru haline gelmesi Karadeniz’in önemini tüm küresel ve bölgesel aktörler (güçler) için oldukça artırmıştır.   Bölgede oluşan güç boşluğu bir yandan bölge dışı devletlerin bölge üzerinde etkinlik kazanması açısından bir fırsat oluşturmuş diğer yandan da bölgenin güvenlik sorununu ortaya çıkarmıştır. Bölge Balkanlardan sonra etnik çatışmaların en yoğun olarak yaşandığı yer haline gelmiştir.

11 Eylül sonrası dönemde bölge ABD tarafından  “Genişletilmiş Karadeniz (Wider Blacksea)” kavramı ile de tanımlanmaktadır. NATO’nun 2002 yılındaki Prag Zirvesinde ilk defa dile getirilen Genişletilmiş Karadeniz tanımı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü üyesi ülkelerin bulunduğu coğrafyayı kapsamaktadır. Söz konusu kavram Karadeniz Bölgesi’nde Rusya Federasyonu’nun etkinliğini önlemeyi amaçlayan ve bölge devletlerinin kendi aralarındaki iş birliğinden daha çok Batı yanlısı bölgesel oluşumları destekleyen ABD’nin bölgeye yönelik politikalarında temel bir bakış açısı oluşturmaktadır.  Post-Sovyet dönemde Karadeniz coğrafyasına ilgisi artan ve bölge stratejisini daha da belirginleştiren ABD, bağımsızlıklarını kazanan bölge devletleriyle NATO aracılığıyla ilişki kurmaya çalışmaktadır.

ABD egemenliğine karşı potansiyel rakiplerin gerçek rakiplere dönüşmesini ve bölgesel ittifakların oluşmasını engellemek Genişletilmiş Karadeniz in ana temasını oluşturmaktadır.

ABD’nin Aralık 2017 tarihli  “Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi”nde (UGSB) Karadeniz ifadesi yer almasa da gerek Rusya’nın mevcut durumu kabullenmeyen girişimleri gerek nükleer silah ve balistik füzeler, denizlerin serbestliği, enerji güvenliği ve ekonomik güvenlik başlıkları altında ABD’nin Karadeniz stratejisine ilişkin perspektifler konulmuştur.  ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgelerine hakim olan anlayış, ABD hegemonyasına karşı olası rakiplerin gerçek rakip halini alması ve bölgesel ittifakların oluşmasının engellenmesidir. Bölgesel ittifaklar yerine Atlantik İttifakı/NATO ön plana çıkarılmaktadır.

Enerji güvenliği ve serbest ticaret

ABD, Genişletilmiş Karadeniz Projesiyle enerji güvenliği ve serbest ticaretin sürdürülebilir olmasını amaçlamaktadır. Özellikle Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmak amacıyla Hazar havzası enerji kaynaklarının arzı bağlamında tanker taşımacılığının ve boru hatlarının güvenceye alınmasına çalışılmaktadır. Atlantik ittifakının güvenlik boyutunda en önemli kurumsal ve yapısal organizasyonu olan NATO’nun Karadeniz bölgesine yönelik politikasında ana hedef bölgede Batı aleyhine bir jeopolitiğin engellenmesidir. NATO’nun bu konsepti ile ABD’nin UGSB’nin örtüştüğü görülmektedir. Bu bağlamda hem Karadeniz jeopolitiği hem de Türkiye bu sürecin önemli bir parçası olacaktır.  Denizlerin serbestliği ilkesini savunan ABD açısından Karadeniz hem deniz ticareti hem Kırım başta olmak üzere çeşitli anlaşmazlıkları bünyesinde barındırması dolayısıyla önemlidir.

ABD açısından Karadeniz düzleminde ana hedefin Rusya’nın mevcut durumu kabullenmeyen eylemlerinin engellenmesi, bölge ülkelerinin ABD’ye yakın çizgiye çekilmesi, enerji koridorlarının ve ekonomik güvenliğin tesis edilmesi olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, NATO’nun genişlemesi, bölgede üs ya da üsler kurulması, enerji jeopolitiğinin kontrol edilmesi, ortak transanlantik politikası uygulanması, bölge ülkelerinde kamuoyu oluşturulması, yeni inisiyatifler geliştirilmesi ve Rusya’nın kontrol edilmesi ABD’nin Karadeniz Bölgesi’ne yönelik stratejisinin ana bileşenlerini oluşturmaktadır. Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin Karadeniz politikası Rusya sorununa ve Batının girişimlerini engelleyebilecek nitelikteki bölgesel iş birliği sorununa yöneliktir. Hiçbir oluşumun NATO’nun yerini alamayacağının altı çizilmektedir.  ABD “Yeni Dünya Düzeni” ve “Tam ve Özgür Avrupa” söylemleriyle Karadeniz Bölgesi’nin uluslararası kapitalist sisteme eklemlenmesini hedeflemektedir.

1991 yılı Ağustos ayında Körfez Savaşının ardından deklare edilen Ulusal Güvenlik Stratejisinde, yükselen güç merkezlerinin ortaya çıkmasına rağmen, ABD’nin dünyayı ekonomik, siyasal ve askeri ölçüde etkileyebilecek gerçek manada tek küresel güç olduğu belirtilmekte, ABD’nin dünya liderliğinin daha önce hiç olmadığı kadar gerekli olduğu vurgulanmaktadır.  ABD hegemonyasını devam ettirme gayretlerinin bir parçası olarak Büyük Ortadoğu Projesinin adı Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi olarak anılmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda geçmişte bloklar arasında bir sınır görevi üstlenen Karadeniz, günümüzde Genişletilmiş Karadeniz Projesi adıyla daha farklı bir perspektifte değerlendirilmeye başlanmıştır. 11 Eylül 2001’den sonra transatlantik güvenlik odağı Orta ve Doğu Avrupa’dan Büyük Ortadoğu ve Geniş Karadeniz bölgelerine geçilmiştir. ABD bölgedeki stratejik ilgisini yeniden değerlendirmiş ve NATO’nun rolünü arttırarak askeri bir boyut kazandırmıştır.

Karadeniz’de Montrö Sözleşmesi’nden kaynaklanan deniz kuvveti kullanma kısıtlamasını giderecek çareler aranmaktadır

Bölgedeki profilini geliştirmek için ABD, Gürcistan, Ukrayna, Bulgaristan ve Romanya gibi bölgesel aktörlerle yakın ikili güvenlik bağlarını geliştirmiştir. Nitekim daha geniş Karadeniz Bölgesi için daha geniş bir strateji geliştirme girişimi olan NATO’nun genişlemesine önem verilmesi, böylece ABD’nin hem Ukrayna hem de Gürcistan için NATO üyeliğini desteklemesi bu yaklaşımın devamı niteliğinde gelişmelerdir.  ABD ve NATO’nun son politik karar ve askeri stratejilerine göre ABD ve NATO Rusya’ya karşı cepheyi genişletmeye karar vermişlerdir. Bu bağlamda Karadeniz’de Romanya ve Bulgaristan ile Avrupa’da Polonya, Macaristan ve Baltık ülkelerinde hem askeri yığınak yapmakta hem de füze savunma rampaları kurmaktadır. Karadeniz’de Montrö Sözleşmesi’nden kaynaklanan deniz kuvveti kullanma kısıtlamasını giderecek çareler aranmaktadır.

ABD’nin en önemli savaş kolu hiç şüphesiz NATO’dur. ABD NATO’da kullandığı gücü sayesinde Karadeniz Bölgesi’nde daha etkin ve etkili olabilmektedir. ABD Karadeniz Bölgesi’ndeki gücünü pekiştirmek amacıyla AB ve NATO’yu Avrupa Atlantik sisteminin içinde tutmuştur. Karadeniz Bölgesi’nde güvenliğin NATO aracılığıyla Avrupa-Atlantik sistemine çekme stratejisi izlemektedir. Aynı zamanda Batı yanlısı yönetimlere siyasi/politik destekler vererek kendi yönetim anlayışıyla uzlaşan iktidarların yönetime geçmesini amaçlamaktadır. NATO Karadeniz Bölgesi’ndeki bazı ülkeleri bünyesine katarak bazı ülkelerle de politik/askeri işbirlikleri yaparak batı yanlısı ülkeleri bünyesine dahil etmektedir.

SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan ülkelerin Rusya’nın etkisinden kurtulması ve Batıya daha yakın olmaları amacıyla NATO tarafından gerçekleştirilen Barış İçin Ortaklık Projesiyle söz konusu ülkelerin Batıya daha yakın olmalarının sağlanması amaçlanmıştır.  ABD’nin başta enerji olmak üzere siyasi ve askeri politikalarını istediği yönde uygulama amacı paralelinde 2003 yılında Gürcistan’da ve 2004-2005’te Ukrayna’da meydana gelen yönetim değişikliklerinde pay sahibi devlet olarak, bu devletlerde Batı yanlısı hükümetleri iktidara getirmesi, bunun yanında Romanya ve Bulgaristan’ın 2004 yılında NATO’ya katılmalarını sağlaması, Romanya ve Bulgaristan’da askeri üsler kurması ABD’nin her geçen gün Karadeniz’de askeri ve siyasi varlığını artırma çabası içinde olduğunu göstermektedir.  ABD’nin Karadeniz Bölgesi’ne önem vermesinin bir diğer nedenini İran ile yaşanabilecek olası bir gerilim ve/veya çatışma durumunda Karadeniz Bölgesi’ni ana üs olarak kullanma stratejisi oluşturmaktadır.

Kanal İstanbul

Kanal İstanbul, Karadeniz’de güç kullanımına olanak verecek şekilde savaş gemisi yığılmasını önleme amacını da taşıyan ve bu özelliğiyle de nerede ise Karadeniz’i askeri açıdan kapalı bir deniz statüsüne getiren Montrö Boğazlar Sözleşmesine aykırı olarak politik ve askeri riskler yaratacaktır. ABD donanmasının Karadeniz’de konuşlandırılması ile Boğazlardan geçişinin önündeki en büyük engel olarak Montrö Boğazlar Sözleşmesi görülmektedir. Montrö üzerine planlanan değişiklik veya antlaşmayı sona erdirme senaryoları ABD’nin Karadeniz üzerine takip ettiği stratejiden kaynaklanmaktadır.

Karadeniz’de askeri ve siyasi olarak yer almak isteyen ABD’nin, Karadeniz’deki dolayısıyla Montrö Boğazlar Bölgesindeki askeri varlığını arttırabilmesinin önündeki en büyük engellerden biri Montrö Boğazlar Sözleşmesidir. Post-Sovyet dönemde sözleşmenin değiştirilmesi konusunda en yoğun istek ve baskı Sözleşmenin imzacısı olmayan ABD’den gelmektedir. Boğazlar aracılığıyla Karadeniz günümüzde küresel güçlerin savaş gemilerini ancak katı kurallara tabi olarak sınırlı sayıda sokabildiği tek deniz konumundadır.

2011 yılında gündeme getirilen Kanal İstanbul projesi hayata geçmesi durumunda Montrö Boğazlar rejiminin geleceğine ilişkin çok ciddi siyasi, hukuki, askeri riskleri de beraberinde getirecek bir girişim olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Karadeniz ve Karadeniz’deki güç dengeleri açısından radikal bir kırılma, istikrarsızlık ve askeri çatışma potansiyeli yaratacaktır. Uluslararası hukuka göre bir devletin kendi sınırları içinde bir kanal açması durumunda bunun kontrolünün tamamen kendisine ait olacağı ilkesini anımsatan Pazarcı’ya göre savaş gemileri veya ticaret gemilerinin geçişi kanal sahibi ülkenin takdirindedir. Böyle bir serbest kullanım ortaya çıktığı takdirde Karadeniz için öngörülen silahsızlanma ilkesi ortadan kalkacak ve ABD gibi ülkeler Montrö Boğazlar Sözleşmesinin yumuşatılması yönündeki baskıyı artıracaklardır.

ABD’deki Biden yönetimi, henüz Ulusal Güvenlik Strateji Belgesini yayımlamamakla birlikte üzerinde çalışılan kalıcı belge yayımlanana kadar “Amerika’nın Avantajlarını Yineleme: Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Rehberi” başlığı ile ara bir strateji belgesini 3 Mart 2021’de duyurmuştur. ABD Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Rehberi yakın gelecekte uluslararası ilişkilerin nereye evrileceğine ilişkin önemli ipuçları taşımaktadır.

Biden, imzaladığı belgenin başına yerleştirilen önsözde gerektiğinde güç kullanarak müttefikleri ile birlikte ABD öncülüğünde liberal düzenin yeniden inşa edilmesine çalışacaklarının altını çizmektedir. ABD yönetiminin kavramın kendisini zikretmeden emperyalist yöntemlere niçin başvurulduğunun, bundan böyle sistemi nasıl çalıştıracağının ip uçlarını verdiğini görmek olanaklıdır. Amerikan sermayesinin dünyanın başka yerlerine yatırım yapmasının Amerikan halkının işine nasıl yarayacağı anlatılarak izleyecekleri strateji meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Biden yönetimi müttefikliklerini ve ortaklıklarını yeniden canlandırmayı ve ilişki ağını modernize etmeyi öngörmektedir. Bu doğrultuda NATO’nun yeniden yapılandırılması, modernize edilmesi gerektiği belirtilmektedir.

Çin’in gücünü sınırlandırmak ve Rusya’ya karşı koyabilmek için ABD’nin yeni ortaklara ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır. ABD, NATO ve AB’yi bu amaçla kullanırken, yeni kuracağı ittifaklarla hedefine ulaşmayı öngörmektedir. Pasifik’te ve Avrupa’da, NATO, AB ve diğer müttefiklerinden yararlanarak askeri varlığını artırırken; Karadeniz, Orta ve Doğu Avrupa’da, Baltık bölgesinde Rusya’yı kuşatıcı bir strateji izleyeceği görülmektedir. Yunanistan’da yeni üsler elde ederken, özellikle Girit ve Dedeağaç’ta konuşlandığı üslerle Boğazlar’ı, Ege ve Doğu Akdeniz’i kontrol edecek, ABD’ye Boğazları ve Marmara’yı kontrol etme olanağı sağlayan Dedeağaç’ı Karadeniz’e sıçrama tahtası olarak kullanacaktır.

Karadeniz’in gittikçe bir NATO denizine dönüşmesi

Biden yönetimi esas itibarıyla liberal değerleri öne çıkararak Çin ve Rusya’ya karşı mücadele etmek istemektedir. Ne var ki sözünü ettiği liberal değerler dünyanın her yerinde aşınmış, çoğu bölgelerinde ortadan kalkmıştır. ABD inandırıcı olmayan değerleri yeniden canlandırmaya çalışmaktadır.

Belgede ABD’nin uluslararası sistemin geleceğini şekillendirmesi gerektiği vurgulanmıştır ve bu açıkça hegemonik bir güç olma iddiasıdır.  Belgedeki somut tehditler ve öncelikler açısından ise, ABD’nin kendisine biçtiği yeni hegemonik rolün baskıcı yönü görülebilmektedir. Dünyadaki güç dağılımının değişmesinin ABD için yeni tehditler sunduğu, bu bağlamda Çin’in ABD’nin stratejik rakibi olduğu, Rusya’nın da küresel gücünü artıran önemli bir rakip olduğu belirtilmiştir.  Dolayısıyla, ABD’nin de en güçlü askeri mevcudiyetinin konumlandırılacağı, başka bir ifadeyle kaba güç tehdidinin yöneltileceği bölgelerin Hint-Pasifik ve Avrupa’da olacağının söylenmesi de şaşırtıcı olmayacaktır.
Aslında belgede resmedilen gerçeklik, ABD’nin NATO dahil olmak üzere ittifaklar üzerinden, uluslararası kurumlar aracılığıyla yeniden küresel liderliğe talip olduğudur.

İki kutuplu dünya boyunca “mutedil dalgalı” olan Karadeniz’in göreceli sakinliği bu dönem sonrasında kaybolmuş ve bölge dışı aktörlerin de katılmasıyla bölgedeki güç mücadelesi çok taraflı bir nitelik ve boyut kazanmıştır. Karadeniz hem uluslararası sistemin büyük aktörlerinin ilgi alanlarında hem de yapısında meydana gelen değişiklikler nedeniyle uluslararası sistemi etkileyen unsurlardan biri durumundadır. Karadeniz uluslararası güç mücadelesinin yeni sahalarından biridir. Karadeniz’in gittikçe bir NATO –ve göreceli AB- denizine dönüşmesi ve RF’nin Akdeniz’e açılmak amacıyla Karadeniz’de güçlenmeye çalışması bunun göstergeleridir.

Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üyelikleri

NATO’nun doğuya doğru genişletilmesi stratejisi doğrultusunda Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üyeliklerinin ABD tarafından gündeme getirilmeye başlanması sonrasında ABD ve Rusya arasındaki Karadeniz’deki güç mücadelesinde adı geçen iki bölge ülkesi odak noktası oluşturmaya başlamışlardır. 2008 savaşı ile Rusya Gürcistan’ın NATO üyeliğini baskılamış, 2014 yılında da Ukrayna’nın Kırım Bölgesini ilhak ederek bu devletin üyeliğine sert şekilde karşılık vermiştir. Rusya’nın bölgedeki hamlelerinden rahatsızlık duyan ABD’nin Ukrayna yönetimini Rusya’ya karşı kışkırtıcı politikalara yöneltmesi Ukrayna ve Rusya arasında süregelen bir dizi gerilime neden olmuştur.

Ukrayna’nın doğusundaki Donbass Bölgesinde yer alan Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Lugansk Halk Cumhuriyeti’nin Mayıs 2014’te konfederasyon halinde birleştirilmesiyle kurulan Novorossiya Konfederasyonu veya Yeni Rusya Konfederasyonu’nun Rusya tarafından desteklenmesi hem Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilimi neredeyse savaş boyutuna taşımış hem de ABD ve Rusya arasındaki bölge üzerindeki güç mücadelesinin seviyesini yükseltmiştir.

NATO’nun doğuya doğru genişletilmesi stratejisi, Genişletilmiş Karadeniz kavramı, Montrö’nün tartışmaya açılmaya çalışılması ve Biden yönetiminin yeni ulusal güvenlik strateji belgesi birlikte düşünüldüğünde ABD’nin Karadeniz’de emperyalist politikalarını uygulayabilmek amacıyla gerilimi yükselteceği ve Ukrayna özelinde bir savaşı kışkırtacağı anlaşılmaktadır. ABD’nin rahatlıkla giremediği bir iç deniz olan Karadeniz’de silahlı güç bulundurmayı ve bu denizi adeta bir NATO gölü yapmayı amaçladığı açıklıkla görülmektedir. NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin düşünsel araçlarından birini oluşturan Genişletilmiş Karadeniz kavramının aksine Karadeniz kıyısı olan devletler düzleminde düşünülmelidir.

Halen bölgede bir denge durumundan söz edebilmek mümkün gözükmektedir. Karadeniz uluslararası ortamdaki bütün olumsuz gelişmelere karşın, Post-Sovyet dönemde göreceli güvenli bir bölge olma özelliğini sürdürmektedir. Bölge dışı güçlerin Karadeniz’e müdahale çabaları bölgedeki çatışma riskini artıracaktır. Bu bağlamda, ABD, AB ve NATO gibi bölge dışı güçlerin bölge devletlerinin (Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan) NATO savaş örgütüne üye yapılmaları aracılığıyla Karadeniz’i bir savaş denizine dönüştürme çabalarının önüne geçilmelidir. Bunun yolu da bölge devletlerinin emperyalist politikalara aracılık etmekten kaçınmaları ve kendi aralarında anti-emperyalist düzlemde iş birliği mekanizmaları oluşturmaya çalışmalarından geçmektedir.

Bu haber en son değiştirildi 7 Mayıs 2021 11:09 11:09

Reklam

Önceki Haberler

Pek çok Avrupa ülkesi Filistin devletini resmi olarak tanıyacak iddiası

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, birçok Avrupa Birliği ülkesinin mayıs…

29 Nisan 2024 17:20

TKH, ülke genelindeki 1 Mayıs programını açıkladı

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) 1 Mayıs İşçi Bayramı ile alakalı bir açıklama yayımladı. Yapılan açıklamada…

29 Nisan 2024 16:39

Sosyalist partilerden ortak 1 Mayıs açıklaması: Sömürü düzenine karşı 1 Mayıs’a

SOL Parti, EMEP, TİP, Halkevleri ve TKH, 1 Mayıs’ta Taksim’e yürümek üzere saat 10.00’da Saraçhane’de…

29 Nisan 2024 15:07

DİSK’ten AYM kararını hatırlatan 1 Mayıs açıklaması

DİSK, Bakan Yerlikaya'nın 1 Mayıs açıklamasının ardından AYM kararının bir bölümünü hatırlatarak paylaşım yaptı. DİSK…

29 Nisan 2024 13:46

Sinan Ateş cinayetinin iddianamesi tamamlandı

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in, suikast sonucu öldürülmesine ilişkin soruşturma tamamlandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı,…

29 Nisan 2024 13:42

Yargıtay Başkanı 27’nci turda da seçilemedi

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle yapılmaya başlanan başkanlık seçimlerinin 27.…

29 Nisan 2024 13:39
Reklam