Reklam
Kategoriler: Mercek

Solun afyon siyaseti

Reklam

Utku Asar

Aşama kelimesi, tabir-i caizse, Türkiye sosyalist hareketinin afyonudur. Afyon kelimesini özellikle seçiyorum çünkü politik mücadelede iktidar perspektifinden uzaklaşmanın bire bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Aşılması gereken “süreçler” her zaman başta sol olmak üzere, kitlelerin sosyalizmden uzaklaşmasının başat nedenlerinden birisi oluyor.

Bugün çoğu “sol” özne kendisini teorik olarak aşamacı kabul etmeyecektir. Ancak pratik olarak bakıldığında aşamacılık, birçok sebeplerle kendine hâlâ büyük ölçüde yer edinebiliyor. Aşamacılık afyonunu aşamayan sol, düzenle buluşmaya “Marksist” kılıf uydurarak siyasete devam ediyor.

Aşamacılık ister teorik olsun ister pratik olsun Marksizmden alabildiğince uzaktır. Marksizmden uzak olduğu ölçüde nesnel gerçeklikten de uzaktır. Çünkü aşamacılığın özünde subjektif idealizm ve mekanik materyalizm yatıyor. Politik karşılığı ise burjuvazi ile buluşan “görevler” silsilesi olmaktan öteye gidemiyor. Bu yazıda aşamacılığın stratejik tezleri olan MDD ve türevlerini incelemekten ziyade aşamacılığın düşünsel ve felsefi alt yapısına değinmeye çalışacağım.

Aşamacılığı subjektif idealizm ve mekanik materyalizmin toplamı olan, “Marksizm” görünümlü bir afyon tezler bütünü olduğunu belirtmiştik. Bu kadar iddialı olan nedir peki bu konuda?

Mao Zedung ile beraber somutlaşan temel çelişki ve baş çelişki meselesi bu noktada aşamacılığı anlamakta anlam kazanıyor. Temel çelişki ve baş çelişki meselelerini incelemeden önce subjektif idealizmin yansımasının sola aktarımı, Maoculuk aracılığıyla günümüze gelmekte olduğu için Mao’nun diyalektik kavrayışını açıklamakta fayda var.

Mao’da diyalektik kavrayışın, Marksizm’den çok Konfüçyüs düşüncesinden kaynaklandığı görülebilir. Mao’ya göre çelişkiler asla yok olmaz, birbirine dönüşerek tarih boyu kendini var eder ve bu çelişkiler mutlaktır. Mao, yalnızca zıtların birliği yasasını kabul etmektedir. Kendisi de bu durumu şöyle ifade etmektedir “Engels üç kategoriden söz etmişti ama bana sorarsanız ben bu kategorilerin ikisine inanmıyorum. (…) En temel şey,  zıtların birliğidir. Nicelikle niteliğin birbirine dönüşmesi nicelik ve nitelik zıtlarının birliğidir. Yadsımanın yadsınması diye bir şey yoktur.”[1]

Mao, Lenin’in zıtların birliğinin geçici ve göreli, zıtların mücadelesinin ise mutlak olduğu formülünün, zıtlar arasındaki çelişkilerin derinleşmesinin ve gelişmesinin kaçınılmaz olduğu gerçeğini ifade etmekten uzak. Derinleşme ve gelişme, çelişkinin yok olması ve yeni bir çelişkinin gelmesini doğurur. Bu sırada nitelik sıçraması olur ve yeni bir olgu ortaya çıkar. Eğer diyalektiğe ve zıtların birliği yasasına Mao’nun diyalektik kavrayışına göre bakılacak olunursa gelişme, eskinin yeni tarafından yok edilmesi olarak değil, eskinin basit bir yinelenmesi, dairesel bir hareket olarak anlaşılır.

Mao Zedung “Halk İçindeki Çelişkilerin Doğru Şekilde Ele Alınması Üzerine” adlı makalesinde, uzlaşmaz ve uzlaşır çelişkileri indirgeyerek “bizimle-düşman ve halk arasındaki” çelişkiler şeklinde açıklamaktadır. Bu makaleye göre işçi sınıfı, köylülük ve ulusal burjuvazi arasındaki çelişkinin halk içindeki çelişkiler olarak öngörülmesi ve tartışma yoluyla çelişkilerin giderileceği düşüncesi sınıf mücadelesinin reddiyesinin aslında Marksizm kılıfına yerleştirilmesinden başka bir şey olmadığı açıktır. Burjuvazinin ulusal olması nedeniyle, bilimsel olarak işçi sınıfı ile uzlaşabilir olabileceği tezi tamamen yanlıştır.

Mao Zedung’un diyalektik kavrayışını açıklamak amacıyla yapılan örneklere daha birçok yazıları ve konuşmaları eklenebilir ancak bu kadarının yeterli olacağı düşüncesindeyim. Mao, politik mücadelede bu indirgeyişi temel çelişki ve baş çelişki olgularını açıklayarak uyguluyor.

İşçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki çelişme veya en genel tanımıyla emek-sermaye çelişmesi gelişmişlik düzeyine bağlı olmaksızın kapitalist toplumdaki temel çelişmedir. Temel çelişki, kendisini sınıflar mücadelesinde yalın şekilde doğrudan var etmese bile dolaylı yollardan var eder ve siyasal süreçlerin belirleyicisi konumunda olur. Ancak temel çelişmeden doğan ve temel çelişmenin uzantısı olarak beliren diğer çelişme biçimleri, dönemsel olarak değişmekle beraber, Mao’da baş çelişme olarak ifade edilir. Yadsımanın yadsınması ve niteliğin niceliğe dönüşmesi gibi diyalektiğin bel kemiği olan yasaların bir kenara atıldığı durumda, temel çelişmenin ortaya çıkmasının öncesinde “aşılması gereken bir dizi baş çelişmelerin” var olduğu şeklinde sav ortaya çıkmaktadır. Baş çelişki, subjektif idealizmin politik alandaki karşılığından öteye gidememektedir. Burada Mao’yu yermek gibi bir amacımız yoktur. Mao bütün bunlara rağmen kitlelere öncülük etmiş ve büyük bir devrim gerçekleştirmiştir. Ancak bu eksikli kavrayışın Türkiye’de kendini Maoculuk aracılığıyla var etmesi eleştirdiğimiz şeyin kendisidir. Maoculuğu birkaç grup dışında Türkiye’de devam ettiren bir özne olmasa dahi, Maocu kavrayış biçimi solun bütününe yakınında pratik olarak hâlâ devam etmektedir.

Elbette ki bu noktada sadece Mao’ya indirgememek lazım ancak ideolojik olarak beslenme noktasında Mao’dan esinlenmelerin varlığı noktasında değerlendirilmesi anlamlı olacaktır.

Aşamacılığın temelinde yatan mekanik materyalizm anlayışının direkt olarak somut örnekleri olmamakla beraber, bu bir kavrayış biçimi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Sınıf mücadeleleri tarihinde insanın kolektif eylemliliğinin tarihsel süreçte belirleyici rolünün yadsınması ister istemez mekanik materyalizm sonucuna çıkaracaktır. Biraz daha detaylandıracak olursak eğer, üretici güçlerin gelişiminin öncülüğünde sosyalizmin önünün açılacağı düşüncesi mekanik materyalist bir kavrayışın ürünü değil de nedir?

Feodalizmin tasfiyesi, kapitalizmin gelişimi ve işçi sınıfının nicel olarak gelişimi şeklinde ifade edebileceğimiz kapitalistleşme sürecinde, öncü partinin devrimci rolünü önemsemeyecek biçimde, sadece üretici güçlere bel bağlamak mekanik materyalizmin kendisinden başka bir şey değildir. Hele ki artık feodalizmin kalıntılarından dahi bahsedemeyeceğimiz koşulda ve kapitalizmin egemen olarak tüm üretim ilişkilerini belirlediği bir durumda hâlâ demokratik devrimlerin tamamlanması iddiası tam olarak mekanik materyalist bir kavrayışın ürünüdür. Alt yapı ve üst yapı ilişkileriyle olsun toplumsal/kültürel bütün alanlarda olsun demokrasi belirli ölçülerde de olsa yerleşmiş durumdadır. Demokratikleşme mücadelesi bugün düzen içi çözümden öteye gidememektedir. Bu kavrayışı sadece mekanik materyalizm ile açıklamakla yetinmemek lazım. Bu aynı zamanda eşitsiz gelişim yasasından da bihaber olmanın ürünüdür.

Afyon Siyasetinin Soldaki Yansımaları

70’lerde önce MC yıkılmalı diyerek CHP desteklendi, 90’larda “demokratikleşme” denilerek ANAP desteklendi, 2010 referandum sürecinde demokratikleşme ümidiyle “yetmez ama evet” tavrı alındı. Bunun gibi daha birçok örnek sayılabilir. Bunları yalnızca liberaller ve liberal sol yapmadı. Sosyalist sol da bu siyasetlerin etki alanına kapıldı. Bugün de sadece AKP’yi geriletmek üzerine kendini konumlandıran sol, gittikçe iktidar perspektifinden uzaklaşmakta. AKP’ye karşı liberalizmin sol görünümlü kalesi olan HDP’nin desteklenmesi de bu afyon siyasetinin en güzel örneği. Öncül görevler biçildiği vakit düzenin sınırları dışına çıkılamayacağı kaç kez daha kanıtlanacak? Aynı zamanda AKP ve egemen emperyalist blok arasında zaman zaman krizin derinleşmesinde, “anti-emperyalizm” kılıfıyla AKP ile bütünleşmek afyon siyasetinden de öte altın vuruş niteliğindedir. Sosyalist iktidar mücadelesine dayanmayan “bağımsızlık” mücadelesinin kapitalizmin restorasyonundan öteye gidemeyeceği çok açık bilinmelidir.

“Önce AKP’nin geriletilmesi” şeklinde konumlanan siyaset ABD emperyalizminin Türkiye’ye karşı yaptırımlarına ses çıkaramıyor ve aynı şekilde “önce” bağımsızlık diyenler de AKP’nin gericiliğiyle kol kola geziyor. Bu her iki politik konumlanışın da en temel nedeni aşamacılığın kendisidir. Teorik olarak aşamacılığı reddeden özneler de pratikte yaptıkları ile aşamacı siyasetin en geri örneklerini sergilemektedir. Aşamacılığın düzen siyasetinden başka bir şey olmadığı tamamen ortadadır.

Türkiye’de sosyalist hareketin bağımsız siyasi odak olabilmesi, AKP’nin devrilebilmesi, bağımsızlık ve laikliğin kazanılması, sosyalizmin kurulması ancak ve ancak afyon siyasetini terk etmekle mümkün. Afyon siyasetinden kurtulmanın biricik ve temel yolu sosyalist iktidar perspektifinden geçmektedir. Afyon kullanmaya devam mı edeceğiz, bilinçli özneler olarak Sosyalist Türkiye’yi mi kuracağız?

Kaynakça:

[1] Mao Zedung; Yayınlanmamış Yazılar May yay. 1979 çev: F.Berktay 69 s.179

Bu haber en son değiştirildi 3 Şubat 2021 08:59 08:59

Reklam

Önceki Haberler

Cumhuriyetçilerden Biden’a Ukrayna tepkisi: Üçüncü Dünya Savaşı için zemin hazırlanıyor

ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…

21 Kasım 2024 18:14

Kızılay, 100 Milyon TL değerindeki arsayı yarı fiyatına peşkeş çekiyor iddiası

15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…

21 Kasım 2024 16:45

Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın Putin’den etkilendiğini yazdı

Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…

21 Kasım 2024 16:35

Sağlık Bakanı Memişoğlu’ndan istifa açıklaması

İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…

21 Kasım 2024 16:28

Yasadışı bahis soruşturmasında yeni iddianame: 5 fenomene hapis cezası talebi

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…

21 Kasım 2024 16:25

Selma Ateş’e saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt, elektronik kelepçeliyken Ankara’da 2 cinayet işledi!

Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…

21 Kasım 2024 16:16
Reklam