Oğuzhan Asiltürk’ten Joe Biden’a uzanan yol
Yolun başlangıcında AKP’nin ittifaklar politikası varsa sonunda ise emperyalizm olduğu açıktır. Yolun sonunda Biden yönetimi beklemektedir. Bu gerçek AKP ve Erdoğan tarafından erken zamanlarda görülmüş olmalı ki, Avrupa Birliği ve ABD konusunda jet hızıyla yumuşama, Berat Albayrak’ın buharlaşması, dış politikadaki şahinliklerin el çabukluğuyla geri plana alınması gibi örnekler hızlıca devreye alınmıştır.
Asiltürk ile Biden arasında doğrusal bir ilişki bulunmuyor elbette. Mesele AKP iktidarının ve Tayyip Erdoğan’ın kendi içişlerini ve dışişlerini nasıl yöneteceği ile ilgili.
Görünen o ki, bu yol üzerinde atılacak adımlar, ittifaklar politikası ve ABD’de iktidara gelen Biden yönetimi ile yakalanmaya çalışılacak olan ilişkiler bütünü, AKP iktidarının geleceğini şekillendirmek yönünde belirleyici olacak.
Geleceğe dönük bakıldığında, AKP iktidarının ve Erdoğan’ın geçmiş yıllarda tesis ettiği seviyede “muktedir” olamayacağını görmek mümkün, ancak bu zorlu durumu MHP ile ittifak, karşı cepheyi bölme faaliyeti ve emperyalizme yaranma siyaseti ile aşmaya çalışacakları açık.
Bir de bunun üzerine kendilerinin seçilme olasılıklarını güçlendirecek seçim sisteminin ayarlanmasını ve halkı devletin sopasını göstererek bastırma arayışını koyalım. İşte son süreçte yaşananların özeti biraz da budur.
Saadet Partisi içerisinden kaynaklar, Oğuzhan Asiltürk ile belli bir süredir görüşüldüğünü ve kendisine üç tane bakanlık sözü verildiğini ifade etmeye başladılar. Bu tartışmalar elbette daha su kaldırır ancak AKP’nin merkez kadrolarının ve sözcüsünün yaptıkları konuşmalarda Saadet Partisi ve İyi Parti’yi güzellemeye tabi tutmaları bu açıdan şaşırtıcı değil.
Devamında ise Oğuzhan Asiltürk’ün “İstanbul Sözleşmesi”ni karşısına alması ve Erdoğan’ın adına konuşması da şaşırtıcı olmasa gerek. Türkiye gericiliğinin bir yerlerde ve iktidar katında konsolide edilmesi gerekiyor. Buna paralel olarak gericiliğin de gemi azıya alacağı açık. Bunun ittifaklar tartışmasında gündeme gelmesi ise özellikle önem taşıyor. Hatırlanacağı üzere İstanbul Sözleşmesi’ne karşı İslâmcı cenah tarafından başlatılan karşı kampanya Erdoğan’ın durumu idare etmesi ile sürüncemede kalmıştı. Şimdi gündeme gelen bu başlığa “Erdoğan karşıtı” Milli Görüş çizgisi ne diyecek? Çünkü onlar da “aile yapısını çürüttüğü” için İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olduklarını sürekli açıklayıp duruyorlardı.
Ortadaki tablo açıktır. Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduğuna bakmadan kalkıp eski bir siyasetçiyi ziyaret etmekte ve Saadet Partisi’ni bölmeye, yanına çekmeye çalışmaktadır.
Benzeri girdilerin önümüzdeki süreçte İyi Parti çerçevesinde de gerçekleşmesi olasılıklar dahilindedir. Ne kadar ciddiye alınıp alınmayacağından bağımsız olarak Temel Karamollaoğlu ve Meral Akşener’in belli koşullar sağlandığı sürece AKP ile masaya oturabileceklerini söylemeleri ise dikkate alınmalıdır. Belki de, AKP’nin partili cumhurbaşkanlığından vazgeçmesi, bu iki öznenin yarı başkanlık vb. gibi yönelimlere onay vermesinin yeter şartı olabilir. Bunları da zamanla göreceğiz. O zaman solcu geçinip “demokrasi cephesi” adına şeriatçılar ve faşistlerle kol kola girenler acaba ne diyecekler?
Yolun başlangıcında AKP’nin ittifaklar politikası varsa sonunda ise emperyalizm olduğu açıktır. Yolun sonunda Biden yönetimi beklemektedir. Bu gerçek AKP ve Erdoğan tarafından erken zamanlarda görülmüş olmalı ki, Avrupa Birliği ve ABD konusunda jet hızıyla yumuşama, Berat Albayrak’ın buharlaşması, dış politikadaki şahinliklerin el çabukluğuyla geri plana alınması gibi örnekler hızlıca devreye alınmıştır.
ABD ile Türkiye arasındaki gerilim noktalarının ele alınması ayrı bir değerlendirmenin konusu ancak bu alanda AKP’nin kıvırma hızının en üst seviyeye çıkacağını şimdiden söylemek mümkün görünmektedir.
Bazı başlıkların nasıl aşılacağı ise meçhuldür ve bu iktidarın bunları dört başı mamur bir şekilde aşma potansiyelinin olup olmayacağı belirsizdir. Bunlardan bir tanesini İsrail’le iyice yakınlaşan ilişkiler üzerinden görebiliriz. İçeride İslâmcı ittifakları konsolide etmeye çalışıp aynı zamanda İsrail’le halvet olunmasının ve bununla birlikte Suudi Arabistan’la yakınlaşma adına Müslüman Kardeşler çizgisinin geriye çekilmesinin pürüzsüz hayata geçirilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Bu iki başlıkta da belirleyici olan şey Amerikancılık olacaktır.
Biden mı dediniz? AKP’nin ve Erdoğan’ın yürüdükleri yolun sonunda elbette Biden’ın olacağını söylemiştik. Türkiye’de iktidarı ya da muhalefet partilerinin yürüdükleri yolu belirleyen öznenin Biden yönetiminde cisimleşen emperyalist politikalar olduğunu görmezden gelmek mümkün değil. Bu noktada “demokrasi cephesi”ne destek adı altında emperyalizmin şemsiyesi altına giren sol ise liberalizm ve işbirlikçilik ile maluldür bu da çok açık.
Bu açılardan bakıldığında düzen cephesinin bütününde yükselen bir Amerikancılık, düzen muhalefetinin çeşitli noktalarında ise AKP’cilik karşımıza çıkması muhtemel görünmektedir. Buradaki anti-AKP’ci hat ise başta liberallerin desteğini alarak iktidara oynama stratejisine yönelmiştir. Onların yolunun başında Oğuzhan Asiltürk olmasa da sonunda Biden olduğunu, amaçlarının ve hedeflerinin de sermaye iktidarının yeni bir şekilde konsolidasyonu olduğu açıktır.
Düzen siyaseti her noktadan sıkışıyor. Ekonomik kriz ve salgının etkilerini yaşayan emekçi halkımızı bu sıkışmadan ve düzenin yarattığı cendereden çıkartmak ise bu ülkemiz devrimcilerinin ve komünistlerinin görevidir. Türkiye işçi sınıfı kötünün iyisine layık değildir.