60. kuruluş yıldönümünde İşçi Partisi’nin mirası üzerine
14-02-2021 17:53Tarihe bugünden bakarken, geçmişin yaşanmış tartışmalarını bugüne birebir taşıyarak yol alınamayacağını biliyoruz. Yol aldıracak olan olgu; geçmişte siyasal, ideolojik ya da örgütsel mücadelelerin/tartışmaların bugüne bıraktığı genel doğrular, soyutlamalar, sonuçlar ya da dersler olmalıdır.
Ali Ateş
Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluşunun 60. Yıldönümünde, sosyalist hareketinin tarihinde önemli iz bırakan bir siyasal miras ve deneyime bugünden bakarak bir değerlendirme yapmanın önemi açık olsa gerek. TKP’nin kuruluşunun 100. ve TİP’in kuruluşunun 60. Yıldönümünde, ülkenin komünistleri olarak tarihimizin bizleri bıraktığı mirasın omuzlarımıza yüklediği görevleri yeniden hatırlamamız gerekiyor.
Ama önce küçük bir notla başlamak gerek. Tarihe bugünden bakarken, geçmişin yaşanmış tartışmalarını bugüne birebir taşıyarak yol alınamayacağını biliyoruz. Yol aldıracak olan olgu; geçmişte siyasal, ideolojik ya da örgütsel mücadelelerin/tartışmaların bugüne bıraktığı genel doğrular, soyutlamalar, sonuçlar ya da dersler olmalıdır. Sosyalist hareketin tarihine “taraftarca” takım tutar gibi bakılamayacağı, bu tarihin bir bütün olarak bugünkü sosyalist siyaseti ve hareketi belirlediğinin altı kalınca çizilmeli. O açıdan, komünist ve sosyalist hareketin kendi tarihiyle barışık, eleştirel bir sahiplenicilik içinde olması, eksiklere ya da yanlışlara parmak basan, ama bir bütün olarak tarihin bizim tarihimiz olduğunu unutmadan bir yaklaşım geliştirmesi büyük önem taşır. Doğrusu da budur; TKP, TİP, TSİP, TKEP vb. bütün devrimci/sosyalist miras söz konusu olmak üzere geleneksel solun bütün uzuvlarıyla ve deneyimleriyle sahiplenilmesi bugünün büyük bir zenginliği olarak görülmelidir. Bu, günümüz komünistleri açısından hem bir şans hem de büyük bir “sorumluluk” olarak ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken başka bir çerçevedir.
13 Şubat 1961 yılında bir grup sendikacı tarafından kurulan ve sonrasında kapılarını aydınlara açarak sosyalizmin ülke topraklarında toplumsallaşmasının ilk örneğini oluşturan Türkiye İşçi Partisi, Türkiye sosyalist hareketinin tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu önem, kanımca, bir dizi başka özelliğinin yanı sıra, iki temel noktaya indirgenebilir. Ya da iki temel noktanın, bugünden bakıldığında önemli bir yere sahip olduğunu düşündüğümüzden, öne çıkarılması gerekir: Sosyalizmin toplumsallaşma deneyimi ve sosyalist devrim programı.
60. Kuruluş yıldönümünde Türkiye İşçi Partisi’ne bugünden bakarken, bu iki önemli özelliğinin altı kalınca çizilmeli; topluma etki etmiş bir siyaset ve örgütlenme deneyimi ile II. TİP’in parti programında cisimleşen ileri bir teorik çerçeve.
Bu satırlardan şunun çıkarılmaması lazım: Başka nitelik, özellik ve örneklerin önemsiz olduğu ifade edilmiyor. Kastedilen, Türkiye sosyalist hareketinin belki de bugünkü sorunlarına da işaret eden noktaların, kendi tarihimizde yanıtları ile ilgili olması.
İlginçtir, ifade ettiğimiz olguların ilki I. TİP’e ait. İkinci olgu ise, yani programatik çerçevenin dönemine göre ileri bir teorik birikimi temsil etmesi ise 1970’lerin başına kadar süren tartışmaların bir neticesi olarak genel kabul ile II. TİP’in hanesine yazılı olması. Buradan bir çelişki üretilmemeli. Yani daha genel bir programatik çerçeve ile toplumsallaşma daha ileri bir politik hat ile nicelik daralması gibi bir anlamı ifade edilmiyor. Tersine her ikisi de farklı düzlemlere sahip.
1960 ihtilalinden hemen sonra kurulan ve 1965 seçimlerinde büyük başarı göstererek 15 milletvekili çıkarmaya başaran Türkiye İşçi Partisi’nin, sosyalist harekete yönelik bütün bastırma, sindirme, yok sayma, kovuşturma gibi uzun yıllardır süregelen, TKP’nin ve komünizmin yasaklanmasına vardırılan anti-komünist bir devlet siyasetine rağmen, çok kısa bir süre içinde, sosyalizmin toplumsal anlamda karşılık görmesinin öznesi olması, bugün komünist siyasetin kitle ile buluşma zeminine olumlu bir örnek olarak fazlasıyla değerlendirilmelidir. Bu açıdan, sosyalizmin dün ülke topraklarına daha uygun, bugün ise yabancı olduğunu hangi saikle, tam da bu örnek üzerinden, ve nasıl söyleyebiliriz ki? 1965 yılların toplumsal yapısı ile bugünkü kapitalizminin gelişmişlik düzeyi arasında nitel ve nicel farklar olmakla birlikte, bugün sosyalizmin marjinalizme mahkum olduğunu ısrarla mutlak bir doğru olarak iddia edebilir miyiz?
Türkiye’de sosyalizmin geniş toplumsal yığınlara ulaşması 1960’larda TİP ile ilk kez, 1970’li yıllarda ise başka örneklerle karşımızda değil miydi?
Bütün bunlarla birlikte ele alınması gereken bir nokta da sosyalist teorinin niteliksel sıçramasına tekabül eden ve MDD-SD tartışmasında kendini ifade eden programatik çerçeve. Türkiye sosyalist hareketinin tartışma süreçlerinin bir sonucu olarak Türkiye İşçi Partisi’nin programı, aşamalı devrim teorilerini geride bırakan ve sosyalist Türkiye hedefini açık olarak ifade eden ileri bir program olması.
Bugün sosyalist hareket, bu teorik birikiminden geri düşmeden ve sosyalizmin toplumsal bir güç haline gelmesi hedefinden vazgeçmeden geleceğine bakmalıdır. Tarihimiz, yolumuza ışık tutuyor çünkü…