Neşe Deniz Babacan
15 Temmuz darbe girişim ile birlikte TSK içerisinde yeni bir dönem açılmış ve doğal olarak bu durum siyasete de yansımaya başlamıştır. Aslında bu dönemin öncesinde de AKP ile FETÖ arasındaki kutuplaşmanın sonucu olarak TSK içerisindeki FETÖ unsurlarına dönük tasfiye adımları atılmaya başlanmıştı. Yüksek Askeri Şura (YAŞ) dönemlerinde yapılan atamaların da ötesinde terör operasyonu çerçevesinde ordu içerisinden subaylar 15 Temmuz öncesinde de soruşturma ve kovuşturmaya uğramaktaydı. Hatta 15 Temmuz’un hayata geçirilmesini belirleyen noktalardan bir tanesinin yüzlerce FETÖ’cü subaya dönük AKP’nin attığı adım olduğu hatırlanacaktır.
İşin politik ve güncel yanına dönersek AKP, FETÖ ve TSK’nin yeni durumu ile ilgili tartışmaları, TSK içindeki FETÖ örgütlenmesinin tasfiyesinin ordu ve düzen siyaseti cephesindeki yansımaları bağlamında değerlendirmek gerekmektedir.
FETÖ tasfiye edildi ama…
Güncel olarak da devam eden ve TSK içerisindeki FETÖ yapılanmasına dönük atılan adımlar ordunun tamamen arınmasına yol açıyor mu sorusunun yanıtı önem taşıyan bir başlık olarak karşımızda durmaktadır. Bunun için güncel bir örneği vermek yeterli olacaktır. Geçtiğimiz hafta Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda başlatılan FETÖ operasyonunda onlarca subay gözaltına alındı. Buna paralel olarak gündeme gelen diğer üç olay ise ordunun ortada kalan pozisyonunu göstermek açısından önemlidir. Bunlardan biri, yine Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde görev yapan bir amiralin üniformasının üzerine cüppe ve sarık giyerek Cuma namazına gitmesi. Bir diğeri, Harp Okulu’na öğrenci alımlarında “irticai faaliyete bulaşmamış” olmak şartının ortadan kaldırılması. Sonuncusu ise, özellikle Montrö Boğazlar Sözleşmesi çerçevesinde bir tepki olarak ortaya çıkan emekli amirallerin bildirisi.
Bu gelişmelerin bizlere gösterdiği yönler ise açıktır. AKP iktidarının FETÖ’den boşalan koltukları diğer tarikatlar tarafından doldurulmasına ses çıkartmayacağı ve hatta bunun için çaba sarf edeceği açık bir görünmektedir. Yine benzeri şekilde, Emniyet, devlet bürokrasisi ve adları doğrudan tarikatlar ile anılan bakanlıklar açısından da durum böyledir. Bu sayılanlar içerisinde en hassas yer olan TSK da bahsedilen durumdan nasibini almaktadır. Türkiye’de siyasal İslâm’ın zaten başka çıkar yolu da bulunmamaktadır. Elbette bu düzlemde tarikatlar arasında çekişmeler ya da karşı karşıya gelişler olacak. AKP iktidarının ya da Erdoğan’ın bu süreci yönetip yönetemeyeceği ise belirsizdir.
Bunların ötesinde FETÖ’nün ordudan yüksek oranda tasfiye edilmesi fikirlerinin buharlaştığı anlamına gelmiyor elbette. Sermaye düzeninin çocuğu olan FETÖ’nün fikirleri bugün iktidarda yerini buluyor. Son dönem gelişmeleri bu bağlamda da ele almak önem taşımaktadır.
FETÖ yerine diğer tarikatlar
FETÖ’den boşalan koltuklara diğer tarikatların doldurulması AKP’nin misyonlarından bir tanesi. İrtica ve sarıklı amiral tartışmalarının işaret ettiği yönün bu olduğunu vurgulamaya çalıştık. AKP’nin bir diğer misyonu ise siyasal İslâmcılığın ve emperyalizm işbirlikçiliğinin iktidarda yeniden üretilmesi olarak ön plandadır. Laiklik karşıtı atılan adımlar ve AKP iktidarının her düzlemde ortaya koyduğu emperyalizm işbirlikçisi yönelimler tam da bunun ispatı olarak görülmelidir.
Bu noktada, ABD’de Biden yönetiminin seçilmesi sonrasında, AKP iktidarının Türkiye’yi ABD ve AB yörüngesinde tutmak için attığı adımlara ve yapılan açıklamalara bakmak yeterlidir. CAATSA yaptırımları karşısında neredeyse yok denecek düzeydeki karşı çıkış, Türkiye’nin NATO üyeliğinin önemli bir parametre olarak korunması, AKP’nin son dönem İsrail ve Barzani yönetimi ile yakınlaşması, Türk dış politikasında özellikle Libya, Suriye, Azerbaycan ve son olarak Ukrayna konusunda emperyalizmin çizgisinin dışında taşılmıyor olunması bahsedilen durumun temel göstergesi olarak okunmalıdır. Bu açıdan FETÖ’nün fikirleri iktidarda kendisine yer bulmaktadır.
Bir diğer nokta ise laiklik meselesi olarak Türkiye toplumunun karşısındadır. Tam da FETÖ’nün ideolojisini temsil eden başlıklar bugün iktidar katında kendisine yer bulmaktadır. Ayasofya’nın ibadete açılması ile birlikte yükseltilen İslâmcı siyasetin dozajının arttırılması, yine tarikatlara şirin görünmenin aracı olan İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması ile devam ediyor. Bunların üzerine biraz önce bahsettiğimiz gelişmeleri, Ayasofya imamı Boynukalın’ın yaptığı açıklamaları ve örneğin en son Danıştay’ın orduda türbanın serbestleştirilmesi yönündeki kararını ekleyebilirsiniz. Emin olalım ki, bu gelişmelerin hiçbiri FETÖ’nün tasvip etmeyeceği şeyler değil ve iktidarda kendilerine yer bulabiliyor olsalar da bunların arkasında duracaklardır. O yüzden İslâmcı bir örgütlenme olan FETÖ’nün fikirlerinin bugün AKP tarafından yaşatıldığını ve baştacı edildiğini laiklik başlığı üzerinden de görmek mümkündür.
İslâmcılığın sigortası MHP
Tartışmanın bu boyutunda ise MHP’nin pozisyonunu değerlendirmenin zamanı gelmiştir. Nasıl ki, AKP ve Erdoğan tarafından MHP iktidarda kalmak için iktidar yapılan bir özne olmuşsa, bu dönemin nimetlerinden faydalanan MHP de Türkiye’de siyasal İslâm’ın sigortası olmuştur denilebilir.
AKP’nin ulusalcılar ve faşist parti MHP ile yaptığı ittifak elbette sadece iki partinin Cumhur İttifakı bağlamındaki siyasal bir sözleşmeye dayanmıyor. Ortada sermaye devleti düzleminde yapılan bir uzlaşma ve anlaşma düzlemi mevcut.
Çok kabaca ifade etmek gerekirse FETÖ karşıtlığı ve Kürt meselesi bağlamında yaşanan bu uzlaşmanın ömrünün ne kadar süreceği ayrı bir tartışmanın konusu olmakla birlikte burada MHP’nin pozisyonunun, bu ittifaktaki “milli güçler” çizgisinin ötesinde siyasal İslâm’ın sigortası rolüne daha uygun düştüğünü söylemek mümkün görünmektedir. FETÖ karşıtlığı ve tasfiyesi konusunda bu kadar hevesli olan MHP’nin, FETÖ’nün iktidarda yaşayan fikirleri konusunda bir o kadar sessiz ve uzlaşmacı olması tam da bunun göstergesidir. MHP tarihsel anlamdaki rolünü, yani emperyalizmin çocuğu olmasını ve ilericiliğe karşı dinci gericilik ile müttefiklik ilişkisini bu dönem yeniden üretmekte oldukça başarılı bir çizgide ilerlemektedir.
“Milli ordu” gerçekten milli mi?
Bu noktada tam da, FETÖ sonrasında orduda yaşananların düzen siyasetinde yaşananlardan bağımsız ele alınması pek de mümkün değil. FETÖ’den boşalan yerlere diğer tarikatların yerleşeceğini yazının önceki bölümünde ele almıştık. Ancak bunun ötesinde orduda FETÖ’nün tasfiyesi ile birlikte MHP’ye daha fazla alan açıldığını, iktidara bir tarafından yapışan MHP’ninse AKP’ye verdiği desteği, devlet ve ordu içerisinde alan kapatmak için bir koz olarak kullandığını görmek gerekmektedir. Bu koz AKP’ye karşı kullanılırken, siyasal alandaki neredeyse tüm gelişmelerde AKP’ye verilen sınırsız desteğin arka planında özellikle ordu ve devlet içerisindeki MHP dışı Kemalist ya da ulusalcı güçlerin tasfiyesi ya da bunların alanlarının kapatılması gibi arayış olduğu da tahmin etmek mümkündür.
Ordudan FETÖ’nün tasfiyesi sürecinde ordu içerisinde ağırlığı olduğu bilinen ve Alparslan Türkeş ve açık NATO çizgisinin temsil eden, bugün MHP’de siyasal ifadesini bulan klik bugün kabaca emperyalizm ile mesafeli olabileceğini varsayacağımız Kemalist, ulusalcı ya da Avrasyacı çizgiye baskın gelmiş gibi görünmektedir. Ancak, yine en son yaşanan emekli amiraller bildirisi sonrasında da yaşanan gelişmelere bakıldığında aslında ordunun renksiz ve kokusuz bir noktaya geldiği bunun da TSK’nin yaşadığı kimlik bunalımının göstergesi olduğu söylenebilir.
Devam edersek, FETÖ’nün ordudan tasfiyesi, bugün AKP-MHP iktidarı tarafından gerçek “milli ordunun” teşkil etmesi olarak gösteriliyor. ABD’nin doğrudan aparatı olan FETÖ’nün özellikle TSK’dan dışarı atılması Türkiye tarihindeki önemli bir gelişme olmakla birlikte siyasal alanda FETÖ’nün siyasetinin ve ideolojisinin yaşıyor olması da buradaki en önemli çelişkiye işaret ediyor. O yüzden ordunun ne düzeyde “milli” bir karaktere eriştiğinin bu anlamda sorgulanması gereken bir düzlem olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
Bu noktada yukarıda verdiğimiz güncel örnekler dışında, 15 Temmuz sürecinde FETÖ karşıtlığı konusunda en radikal pozisyonu alan ve TSK’nin özellikle Suriye’de yürüttüğü operasyonlarda ön saflarda yer alan bir dizi askerin ve subayın son beş yıl içerisinde ordudan tasfiye edilmesi gibi örnekler de hatırlanacaktır. Son olarak laiklik ve emperyalizmle ilişkiler bağlamında önemli bir uyarı anlamını barındıran emekli amiraller bildirisine karşı Devlet Bahçeli’nin “apoletleri sökülsün” çıkışını yapması da tam da orduya biçilen rol ile ilgilidir. Tarihsel anlamda Türkiye’de cumhuriyetçilik, bağımsızlıkçılık ve laikliğin temsil edildiği bir kurum olan TSK bugün tam anlamıyla AKP eliyle ve MHP destekleriyle bu kavramların tam zıttı bir noktanın aparatı haline dönüşüm sürecindedir. Elbette TSK’nin dönüşümü tek başına bu son yaşananlar ile ilgili değil ancak yeni rejimin ordusunun adının da bugün baskın bir İslâmcılık ve işbirlikçilik ile konulmaya çalışıldığının söylenmesi önem taşımaktadır.
Dolayısıyla FETÖ ordudan tasfiye edilmiş olsa da ruhu iktidarda ve orduda dolaşmaya devam etmektedir.
Bu haber en son değiştirildi 12 Nisan 2021 14:24 14:24
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…
Laiklik Meclisi tarafından 150 kapsamlı başlıkta hazırlanan Ekim 2024 Laiklik İhlalleri Raporu yayımlandı.
Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…
Milli Savunma Bakanlığı, Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında yaşanan kılıç çatma töreni sonrasında…