Kamu çalışanları mücadelesinin dünü, bugünü ve yarını

Kamu çalışanları mücadelesinin dünü, bugünü ve yarını

27-02-2021 08:50

Kamu çalışanları yandaşlara ve sınıfı ret edenlere mahkûm değildir, olmayacaktır. Tarihsel bir mücadele birikimi ve mirası bulunmaktadır. Gelecekte de sınıf mücadelesine çok şeyler katacağını da biliyoruz.

Kemal Parlak

Kamu emekçilerinin eylemlerini, hak arayışlarını kimileri Yeniçeri ayaklanmalarına kadar götürse de bu pek doğru değildir. Osmanlıda, yüksek rütbeliler haricinde memurluk çoğunlukla babadan oğula geçen ayrıcalıklı sosyal statüsü ve düzenli geliri olan bir meslek olarak bilinir. Resmi olarak memurluk kayıtlara Tanzimat Fermanı’ndan da sonra Islahat Kanunu’nda ve 1879 Anayasası’nda geçmektedir.

1909’da çıkartılan “Tatil-i Eşgal” kanunu 1908 grevleri sonucunda çıkmış olup her ne kadar doğrudan kamu emekçilerine yönelik olmasa da 1938 yılına kadar yürürlükte kalan bu kanun da genel kamu hizmetlerindeki her türlü örgütlenmeyi yasaklanmasına rağmen, 1908’de Meşruiyet’in ilanından sonra öğretmenler dernekler vasıtasıyla örgütlenmişlerdir. Encümen-i Muallim ilk kurulan dernektir.

Bundan sonra kurulan Muhafaza-ı Hukuk-ı Muallimin Cemiyeti’dir. bu dernek Mir’at Maarif isimli bir de gazete çıkartmış öğretmenlerin sorunları ile ilgili çalışmalar yürütmüştür. Bu iki dernek daha sonra birleşip Cemiyet-i Muallimin adını almıştır. Bunları Neşr-i Maarif ve Teavün-ü Muallimin ve Mahvel-i Muallimin Cemiyetinin kurulması izlemiştir. 1913’te Muallimler Yurdu, 1916’da Millî Talim ve Terbiye Cemiyet ve Darulmuallimîn Mezunları Cemiyeti kurulmuştur.

1 Mart 1920’de 8 ay maaş alamayan öğretmeler 14 gün süren bir greve çıkmışlardır. cumhuriyetin kurulması ile birlikte öğretmenler Türkiye Muallimler Birliği adı altında devlet tarafından örgütlenmişlerdir.

Cumhuriyet’in ilk dönemi: Statünün gölgesinde örgütlenme

Cumhuriyet döneminde kamu çalışanlarının resmi tanımı yapılmıştır; 1926’da 788 sayılı memurin yasası çıkartılmıştır. Memurin yasasının 1. maddesinde memur tanımı yapılmış, “Kendisine Devlet hizmeti tevdi olunan ve sicilli mahsusunda mukayyet olarak umumi veyahut hususi bütçelerden maaş alan kimseye memur denir.” tanımı yazılmıştır. Kamu çalışanlarına yönelik ilk detaylı bir şekilde çıkan bu kanunun 9. maddesi siyasetle ilişkileri sınırlandırırken, 65. maddede iş bırakmayı yasaklamıştır.

1938 yılında çıkartılan Cemiyetler Kanunu’nda memurların dernek kurma hakkı dâhil her türlü örgütlenmesi yasaklanmıştır.

1946’da Cemiyetler Kanunu’nun değişmesi sonucunda sosyalistlerin öncülüğünde kurulan işçi sendikalarına yönelik oluşan yoğun ilgi sonucunda mevcut sendikalar yasaklanmış, 1947’de çıkartılan sendikalar kanununda kamu çalışanlarına yönelik her hangi bir hak tanınmamıştır. Cemiyetler kanununda yapılan değişiklikle birlikte 1946’da sonra kamu çalışanları da dernekler aracılığı ile örgütlenmiş ve üst birlikler kurmuşlardır. Birçok öğretmen dernekleri yan yana gelerek Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nu kurmuşlardır.

Bu dönemde kamu çalışanlarının örgütlenmeleri yasak olmasına rağmen memurlarda da her hangi bir örgütlenme talebi bulunmamaktadır. Toplumun diğer kesimlerine göre oldukça yüksek gelire, emeklilik hakkına sahip olan kamu çalışanları, aynı zamanda ‘memurluk’ toplumda özel bir sosyal statü olarak da görülmektedir.

27 Mayıs sonrası: İşçi sınıfının yanında mücadele

1960 askeri müdahalenin sonrasında çıkan 1961 anayasasının 46. maddesinde memurlara sendika kurma hakkı tanındı. 20 Şubat 1963’te TÖDMF tarafından kamu çalışanlarının sendikalaşma talebini de içeren Ankara’da büyük bir miting düzenlendi. Anayasanın 46. maddesi gereği 08.06.1965 te 624 sayılı ‘Devlet Personeli Sendikalar Kanunu’ çıkartıldı. Memurlara tanınan sendika kurma ve üye olma hakkında, tüm yargı mensupları, asker ve emniyet mensuplarına yasaklandı. Ayrıca bu yasada memur sendikalarının her türlü siyasi faaliyette bulunmaları, herhangi bir siyasi parti lehine açıklama yapmaları, üyelerinin ölümü halindeki dini tören dışında dinsel faaliyetlerde bulunmaları, uluslararası kuruluşlara üyelikleri, işçi sendikalarıyla birleşme ya da dayanışma içinde olmaları ve iş bırakma grev gibi uzunca bir yasaklar listesi eklendi.

1965’te memurin kanunun 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile değiştirildi. 657 sayılı kanunda da sendikal örgütlenme hakkı tanırken, grev ve iş bırakmayı yasakladı.

1965’te devlet personeli sendikalar kanunu çıktıktan sonra, kamu çalışanları içerisinde yoğun bir sendikalaşma çalışmaları başladı, 533 sendika, 16 federasyon, 2 konfederasyon kuruldu. Sınıf hareketi ve solun yükseldiği bu dönemde kamu çalışanları da toplumsal mücadele içerisindeki yerlerini aldılar. Bu dönemde kamu çalışanları içerisinde öğretmenlerin örgütlülüğü ve mücadelesi ön plana çıktı.

8 Temmuz 1965’te Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kuruldu. 12 Temmuz 1965’te ise Türkiye İlkokul Öğretmenleri Sendikası (İLKSEN) kuruldu. TÖS hızlı bir şekilde toplumdaki etkisini arttırdı. Kuruluşundan 1971 yılına kadar 72.000 üyeye ulaştı. 15 Şubat 1969’da öncülüğünü TÖS’ün yaptığı İLKSEN ve TÖDMF ile birlikte örgütledikleri büyük Ankara yürüyüşü gerçekleştirildi. Yürüyüşe on binlerce kişi katıldı ülke çapında ses getirdi. 1969’un sonlarına doğru öğretmenlerin ekonomik durumları kötüleşmiş, can güvenlik sorunları oluşmuş ve Kayseri’de yapılan TÖS kongresinin yakılma girişimi bardağı taşırmıştı.

Bu sorunlara yönelik taleplerini dillendiren öğretmen sendikaları TÖS ve İLKSEN 15 Aralıkta başlayıp 18 Aralık’a kadar süren büyük öğretmen boykotunu gerçekleştirdiler. Boykota yüz bini aşkın öğretmen katıldı ve büyük ses getirdi. 1960’larsda yükselen toplumsal mücadelede kamu çalışmaları da örgütlenerek yerini almıştı.

12 Mart sonrası: İşçi sınıfının yanından emekçi hareketinin taşıyıcı gücüne

Yükselen sınıf ve toplumsal mücadeleyi durdurmak için 12 Mart 1971’de yapılan askeri müdahale sonrasında Anayasa ve yasalarda yapılan değişikliklerle kamu çalışanlarının sendika kurmaları yasaklanmıştır. Müdahaleden sonra kamu çalışanları yeniden dernekler aracılığıyla örgütlenmişlerdir. TÖS ve İLKSEN üyeleri birlikte TÖB-DER’i kurarken, farklı kamu çalışanları içerisinde onlarca dernek kuruldu. TÜDET, TÜMDER, POL-DER, TÜS-DER gibi dernekler bu örneklerden sadece birkaçıdır. Yüz binlerce kamu çalışanı bu derneklerde örgütlenip mücadeleyi yükseltiyorlardı.

Bütün dernekler mücadeleyi büyütürken TÖB-DER ön plana çıkıyordu. Kamu çalışanlarının dernekleri sınıfsal mücadelede aktif birer araçlardı. Önemli deneyim ise halkın polisi sloganıyla kurulan ve çalışmalarına aynı sloganla devam eden POL-DER’dir. 18 bin üyesi olan POL-DER işçi sınıfı ve devrimcilerle dayanışma içerisindeydi. 1980’de Ankara’da toplum polis merkezinde bin kadar POL-DER üyesi polis hakları için direniş gerçekleştirdi.

1980 faşist darbeden sonra kamu çalışanlarının dernekleri kapatıldı, sınıf mücadelesi içerisinde olan herkese yapıldığı gibi yargılanıp cezalandırıldılar. Kamu çalışanları ekonomik olarak gittikçe daha zor bir dönem giriyorken tarihte var olan ve ayrıcalıklı bir statü olarak kabul edilen “memur” farkı da kalmamıştı. Hatta ekonomik sıkıntılar çeken kamu çalışanlarına başbakan tarafında ‘benim memurum işini bilir’ denilerek hakarete bile maruz kalıyorlardı.

12 Eylül sonrası: Karanlığı yırtıp atan güç olarak kamu emekçileri

1985’ten itibaren kamu çalışanları yeniden örgütlenme arayışları içerisine girdiler. 1989 bahara eylemleri olarak bilinen kamuya ait işyerleri ve fabrikalardaki büyük işçi eylemleri kamu çalışanlarının örgütlenmesini tetikledi. Öncülüğünü yine öğretmenler yaptı, 1986 da itibaren ABC dergisi çıkartan ve bunun etrafında örgütlenen eğitim emekçileri 1988’de Eğitimciler Derneği’ni (EĞİT-DER) kurdular. 28 Mayıs 1990’da ilk kamu sendikası Eğitim-İş kuruldu. ( Bu sendika daha sonra Eğit-Sen ile birleşerek Eğitim-Sen oldu) Aynı yıl kamuda başka sendikalarda kuruldu. Yedi sendika yönetiminin yan yana gelerek Kamu çalışanları Sendikaları Platformu ( KÇSP ) kuruldu. 1991’den itibaren işçi sınıfının diğer kesimlerinde geriye çekiliş başlarken kamu çalışanları sendikalaşma süreçleri ile birlikte muazzam bir mücadele yükseldi. Devlet kamu çalışanlarının sendikalaşmasını yasaklarken fiili ve meşru mücadele büyüdü. Yüzlerce eylem iş bırakma viziteye çıkma, Onlarca miting yürüyüş, çeşitli illerden Ankara’ya yürüyüşler devam etti. Kamu çalışanları dişleriyle tırnaklarıyla söke söke sendikalaşma hakkını kazandı.

Uluslararası sözleşmeler ile de baskılar yapılıyordu. 15.06.1993 Başbakanlık genelgesi ile sözleşmelere vurgu yapılarak şunlar söylendi “işçilerden başka kamu görevlilerinin de sendika kurma ve sendikal faaliyetlerde bulunma haklarının olduğu vurgulanarak, sözleşmelerin tanıdığı sendikal hak ve güvencelerin idare makamlarınca uygulanmasının “hukuk devleti” ilkesinin gereğidir”

23.05.1995 tarihinde Anayasanın 53. Maddesinde yapılan değişikliklerle grev hakkını yasaklayarak memurlara sendika ve üst kuruluş kurma hakkı tanındı ancak buna ilişkin uygulamayı belirleyecek olan yasa ise hemen çıkartılmadı, yasanın çıkması için kamu çalışanlarının mücadele si devam etti. Yasanın içeriği ve uygulaması ile ilgili yandaş Kamu Sen ile KESK arasında ciddi görüş ayrılıkları oluşmuştu. KESK’in öncülüğünde 17 – 18 Haziran 1995’te yüz binlerce kamu çalışanı Ankara’da toplandı, iki gün Kızılay meydanında geceli gündüzlü oturma eylemi gerçekleşti.

Kamu çalışanları mücadelesi büyüyünce sendikalaşmanın durdurulamayacağı anlaşılınca yandaş sendikalarda kurulmaya başlandı. 24 Haziran 1992’de Türkiye Kamu Sen, 9 Haziran 1995’te Memur-Sen kuruldu.  8 Aralık 1995’te KÇSP Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) dönüştü.

25.06.2001 tarihinde 4688 sayılı kamu görevlileri sendikaları ve toplu sözleşme kanunu çıkartıldı. Toplu sözleşmelerin ise nasıl yapıldığı herkes tarafında bilinmektedir.

Kamu emekçileri hareketi nasıl boşa düştü?

1990’lardaki kamu emekçilerinin büyüm mücadelesinin öncülüğünü yapan ve temsiliyetini üstlenen KÇSP-KESK süreç içerisinde yönetimlerine hâkim olan siyasi grupların yanlış politikaları, ilkesiz ittifaklar ve koltuk hesapları sonucu hızla üye kaybetti ve kamu çalışanlarının temsiliyetinden uzaklaştı.

Hem KESK içindeki yanlış politikaları sonucu, hem de devletin desteği ile güçlenen yandaş sendikalar kamu çalışanlarını kuşatmış ve hareketsiz bırakmaktadır. 2020 yılı bakanlık verilerine göre kamu çalışanlarına ait 12 Konfederasyon 216 sendika bulunmaktadır. En fazla üyeye sahip olan ise yandaş sendikalardır. Memur Sen 1.013.920 üyeye, Türkiye Kamu Sen 426.100 üye, KESK 137.242 üye, Birleşik Kamu İş 69.794 üyeye sahip. Resmi Rakamlara göre kamu çalışanlarının çok büyük bir bölümü sendika üyesidir. Var olan sendikalar ise mücadeleyi değil kamu çalışanlarını hareketsiz bırakmakta ve devlet adına teslim almaktadır.

KESK ise yanlış politikalar sonucu hızla güç kaybederken gelinen aşamada ise tamamen sınıflar mücadelesinden uzaklaştırılan farklı bir rotaya sokulmaktadır. Hâkim grubun dağıttıkları broşürlerde sendikaları yeniden inşa etmek gerekir derken, burjuva-proleter kavramlarının aşılması gerekir savını ileri sürüyor. Ve “proleter denen unsurun tek başına emeğiyle değer yarattığını, daha sonra bir nevi sahibi olan sermayedarın para ve diğer araçlarının karışlığını bu değerde kar olarak kopardığını bilimsel bir tespitmiş gibi ileri sürmek, ekonomizm yaklaşımın temelidir” söylerken neyi anlatmaya çalıştığı anlaşılmıyor. Sınıfsal çelişkiyi ret edip “Temel çelişki; devletli uygarlıkla demokratik uygarlık arasındadır” diyerek sendikaları kendi mecrasında çıkartmaya çalışması ile aslında KESK’i tarihsel mirastan koparıp bugünde sendika olmaktan çıkartmaya çalışmaktadır; büyük oranda da bunu yapmıştır.

Yeni bir mücadele kanalı açmak

Kapitalizmin girmiş olduğu genel yönelim itibarı ile kamusal alan tasfiye edilmektedir ve eğitim, sağlık, güvenlik dâhil olmak üzere birçok alanı özelleştirilmektedir. Bu durum kamu çalışanlarının yapısında önemli değişiklikler yaratmaktadır. Geçmişten farklı olarak yüz binlerce öğretmen özel okullarda çalışmakta ya da milli eğitime bağlı ücretli öğretmen gibi kavramlarla güvencesiz çalışılmaktadır. Keza güvenlik alanında yeni tip çalışanlar hızlı bir şekilde artmaktadır, orduda dahi hızla maaşlı erler sayısı artıyor. Benzer alanların sayısını artırmak mümkündür.

Hem mevcut sendikaların sarı ve işbirlikçiliği ve KESK’in hızla alan boşaltması, hem de kapitalizmin kamusal alanı tasfiyesi hızla yeni örgütlenme biçimlerini dayatmaktadır. Türkiye işçi sınıfının bir bileşeni olan kamu çalışanları sınıfın diğer bileşenleriyle birlikte örgütleneceği araçları ya da modelleri bulmak zorundayız.

Kamu çalışanları yandaşlara ve sınıfı ret edenlere mahkûm değildir, olmayacaktır. Tarihsel bir mücadele birikimi ve mirası bulunmaktadır. Gelecekte de sınıf mücadelesine çok şeyler katacağını da biliyoruz.