AKP’li Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasıyla birlikte başlayan süreci ve bugün yeni bir kararnameyle görevden alınmasını Manifesto olarak Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine sorduk.
Gençler, Bulu’yu protesto eylemleri boyunca “Üniversite koltuktan büyüktür!” sözünü yükseltmiş ve mücadelelerine kararlılıkla devam etmişlerdi. İşte o gençliğin sorularımıza yanıtları:
Boğaziçi direnişi nasıl başlamıştı? Yaşanan eylemleri, tutuklamaları, gözaltıları, akademisyenlerin her gün tuttuğu nöbeti başlatan şey neydi?
T.A: Merhaba, Boğaziçi direnişi 2 Ocak 2021 gecesi AKP’li cumhurbaşkanı tarafından AKP’li Melih Bulu’nun üniversitemize rektör olarak atanması sonucu Boğaziçi Üniversitesi bileşenlerinin bu karara tepki göstermeleri ile başladı.
Bu süreç AKP’nin üniversitelere yönelik saldırısının bir parçası. Sizce AKP iktidarının üniversitelere bu boyutta saldırmasının altında ne yatıyor?
T.A: Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Boğaziçi Üniversitesi de tüm diğer üniversiteler gibi AKP’nin politikalarından payına düşeni almıştır. Boğaziçi Üniversitesine gelene kadar AKP iktidarı birçok üniversiteye kayyum rektör atamış, üniversiteleri kendi kadroları ile doldurmuş, KHK adı altında birçok akademik tasfiye gerçekleştirmiş, üniversitelerin dönüştürülmesine yönelik ciddi adımlar atmıştır. Piyasacı, sermaye düşkünü AKP zihniyeti girişimcilik adı altında üniversiteleri ticari pazar haline getirmek istemektedir. Üniversiteleri toplumdan ve siyasetten uzaklaştırmak; sosyal, kültürel, bilimsel her türlü çalışmaya ket vurmak istemektedir. Kendi ideolojileri doğrultusunda attıkları bu gerici ve piyasacı adımlar gençliği büyük bir yozlaşmaya götürmektedir. Yaratmak istedikleri düşünmeyen, sorgulamayan dindar ve kindar bir nesildir.
Melih Bulu rektörlüğü döneminde attığı birçok adımla tepki çekti. Neydi bu adımlar, sizler bu adımları nasıl yorumladınız?
A.R: Melih Bulu onu atayan zihniyetin bir ürünü olarak bu zihniyete sahip kesimin, yani AKP’li birinin yapabileceklerine asla ters düşmeyerek bütün gericiliği ve piyasacılığıyla rektörlük koltuğuna deyim yerindeyse adeta ‘çöktü’. Kendisi BÜLGBTİ+ kulübünün faaliyetlerini engelleyerek insanların yaşam tarzlarına müdahale haddini kendinde bulabilmiştir. Anayasanın 34. Maddesine uygun biçimde protesto hakkını kullanan öğrencilere protestolara katıldıkları için soruşturma açılmasına ve bu soruşturmalar kapsamında yurtdışına çıkmaları engellenen öğrencilerin eğitim haklarının kısıtlanmasına, protestoların sürdüğü dönemde akademinin bilimsel ve laik bir eğitimden uzaklaşmasının karşısında ve üniversitenin bu gericiliğe karşı savunuluşunda öğrencilerin yanında duran akademisyenlerin tasfiyesine sebebiyet vermiş; kampüs içinde ÖGB’nin fiziksel ve psikolojik şiddetine maruz bıraktırdığı öğrencileri yine kampüs içinde olduğu gibi kampüs dışında da polis şiddetine gözünü bile kırpmadan izin vermiştir.
Okulda bulunan Cinsel Tacizi Önleme Komisyonunu fiilen işlevsiz hale getirerek öğrencilerin tacize uğradığı veya uğrama tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında kampüste psikolojik destek alabilecekleri kanalı ortadan kaldırmıştır. Pandemi kısıtlamalarının kalkmasından tam 4 gün sonra yayınlanan bir metinle pandemi gerekçe gösterilerek yıllardır akademide görev alan akademisyenlerin ve okul öğrencilerinin okula giriş-çıkışlarını durdurmuş; bu kararın verildiği gece kampüste olan öğrencilerin sabah saatlerinde okul dışına çıkmasına engel olurken öğrencileri yine polis ve ÖGB şiddetine bırakarak bir öğrencinin beyin kanaması riski taşımasına yol açmıştır.
Yapılan her bir hamleyi tek tek değerlendirmek mümkün. Fakat gözle görülür gerçekler tüm bu hamlelerin şu an iktidarda olan AKP zihniyetinin birer eseri(!) olduğunu söylemek, sözü öze getirip en net haliyle açıklamak olacaktır. Meydanlarda, mitinglerde, kabine toplantılarından sonra yapılan basın açıklamalarının büyük çoğunluğunu kaplayan siyasi propagandalarda, ülkenin son 20 yıl içerisine yavaş yavaş çekilmeye çalışıldığı bataklıkta ve ülkede iktidarın verdiği kararlar doğrultusunda hayata geçirilen her bir adımda anlayabileceğimiz üzere AKP, hedeflediği dindar ve kindar nesli oluşturmaya çalışırken üniversitelere, bilim ve aydınlanma yuvası olması gereken akademiye de müdahalelerde bulunmaktan geri durmamıştır. Boğaziçi Üniversitesi’nde bu müdahalelerin gerçekleşebilmesi adına iktidarın seçilmiş kuklası Melih Bulu, iplerini elinde bulunduranların gücüyle hareket edebilmiştir. Bizler biliyoruz ki kuklaların tahtaları artık çürümüş, onları tutan eller ise tüm ülkenin emekçilerinin, ilericilerinin, gençliğinin kanlarına bulanmıştır.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kararıyla Melih Bulu görevden alındı. Sizler sürecin başından beri “Melih Bulu İstifa” sesini yükselttiniz. Bu karar neyi ifade ediyor? AKP kaybetti diyebilir miyiz?
T.A: Bizler “Melih Bulu İstifa!” diyerek, AKP’nin bu saldırısını kabul etmediğimizi, kendi yandaşlarını üniversite kadrolarına yerleştiremeyeceğini, Melih Bulu’nun derhal görevini bırakması gerektiğini dile getirdik. Melih Bulu’nun kendisinin istifa etmemiş, Tayyip Erdoğan tarafından görevden alınmış olması AKP’nin gençliğin boyun eğmeyişi karşısında duramayarak geri adım attığının göstergesidir. Bugüne kadar öğrencilerin ısrarla ‘Melih Bulu istifa etmelidir!’ diyerek devam ettirdikleri mücadelelerinin yansımasıdır. Bu kararda Boğaziçi bileşenlerinin direnişi ile birlikte kamuoyunun da AKP’nin politikalarına karşı gösterdiği yükselen tepkisinin sonucudur. AKP, gücünün zayıfladığını görmektedir.
Boğaziçi öğrencileri de dahil olmak üzere, üniversiteli gençlik önümüzdeki süreçte ne yapmalı?
A.R: Yaşanan tüm bu olaylarla beraber şunu çok iyi bilmeliyiz ki gençliğin üzerine düşen büyük bir sorumluluk vardır. ‘Üniversiteler bizimdir!’ demekten vazgeçmeyen gençliğin bu kazanımı küçümsenmemeli, örgütlü mücadelenin önemi bir kere daha kavranmalıdır. Gençliğin mücadelesi henüz bitmemiştir, bugün Melih Bulu’nun görevden alınması bir kazanım olmasına rağmen mücadele asla tam manasıyla bitmiş ve kazanılmış değildir. Gençliğin önünde uzun ve çetrefilli bir yol vardır. Gençliğin, mücadelesinin memleketten ve kurtuluştan bağımsız olamayacağı bilinciyle örgütlü mücadele yürütmesi ‘Yeni bir ülke, yeni bir üniversite!’ diyerek bugünün ve yarının mücadelesini gün be gün büyütmesi gerekmektedir. Bizler Boğaziçi Üniversitesi gençliği olarak geçirmiş olduğumuz 7 aylık sürecin yalnızca atanmış rektörün görevden alınması için değil, ülkenin tüm üniversitelerinde gerici ve piyasacı düzene karşı bilimsel ve laik bir eğitimin savunucusu olarak peşini bırakmadığımız aydınlanma mücadelesinin sesini yükseltmek için omuzlandığımızı söylemek isteriz. Üniversitelerimizi de memleketi de AKP iktidarına ve düzene teslim etmeyeceğiz.
Yenidoğan davası, duruşmanın altıncı gününde devam ediyor. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı savunma…
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…