RÖPORTAJ | Eğitim-İş Sen. Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy: İktidar bloğunun kendi içindeki hesaplaşmasını oturup izlemek değil, hesap sormak için ayağa kalkmak gerekir
"Halk, Gezi’de yakaladığı ruhu, umudu yeniden yakalamasın diye mücadelenin tüm yolları iktidar tarafından kapatıldı. Emekçileri ayağa kaldırmanın yolu; yeniden mücadele bilincinin, sınıf bilincinin kazandırılmasından geçer. Örgütlü olmaktan geçer.
12 Eylül ile birlikte eğitim alanında uygulanan politikalar büyük bir değişim yaşadı. Eğitimde kendisine çok fazla varlık bulamayan dinci ve milliyetçi düşünce bu süreç zarfında eğitimin her alanını kapsar hale geldi.
AKP’nin iktidara geçişi ile birlikte ise Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanmamış ölçüde büyümüş ve eğitimin sisteminin merkezi haline gelmiş vaziyette.
Tarih boyunca emekçiler üzerinde artan baskı eğitim emekçilerine de sirayet etmiş ve bir çok hak gaspları yaşanmış durumda ve doğal olarak da ülkede var olan atmosfer eğitime, eğitim emekçilerine sirayet etmiş durumda.
Bizde yaşanan hak gasplarını ve ülkede var olan siyasi atmosferi Eğitim-İş Sendikası Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy ile konuştuk.
2018 Temmuzdan beri ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Özellikle salgınla birlikte bu krizin sosyal yönünü de yaşar hale geldik. Size göre iktidarın ve sermaye temsilcilerinin krize karşı bir programları var mı yoksa rüzgar nereden esiyorsa yelkenleri oraya mı çeviriyorlar?
2018 Temmuz ayından beri ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Salgınla birlikte artan işsizlik, salgın sürecinde emekçilerin desteklenmemesi, ekonominin kötü yönetilmesi, kamu kaynaklarının beşli çete müteahitlere peşkeş çekilmesi krizi tepe noktaya taşımış, halk işsizlik ve açlığa terk edilmiştir. TUİK verilerine göre her dört gençten biri işsizdir. Fakat buna karşı iktidarın bir programı, mücadele yöntemi yoktur. Çünkü halkın yoksulluğu AKP iktidarının umurunda değildir! Her şey sermaye içindir.
Yıllardır özel okullara nasıl teşvik verildiğini, kaynakların özel okullara aktarıldığını, devlet okulları arasında ayrımcılık yapılarak devletin tüm olanaklarının İmam Hatip Okulları için kullanıldığını biliyor ve mücadele ediyoruz. Ne yazık ki salgında bu tablo ağırlaşmış, yoksul emekçinin çocuğu eğitime dahi erişememiştir. 18 milyon öğrenciden 6 milyonu cep telefonu ile derslerini takip etmeye çalışırken varlıklı ailelerin çocukları salgın başladığından beri eğitimlerine hiç ara vermemişlerdir. Bakanlığın kendi verilerine göre bile 4 milyon çocuk eğitime erişememiştir. İhtiyaç sahibi öğrencilere internet- tablet desteği sağlayamayan bakanlık, kaynakları Maarif Vakfı gibi vakıflara aktarmaya, özel okulları desteklemeye devam etmiş, iktidar salgın döneminde de sermayeye hizmeti aksatmamıştır.
Kriz bir yandan salgın bir yandan hem sermaye çevreleri, hem de iktidar emekçilere karşı bastırdıkça bastırıyor. İşsizlik, yoksullaşma ve hak gaspları herkesin dilinde. Sizce emekçiler bu duruma karşı tepki gösterebiliyor mu?
Bir taraftan ekonomik kriz bir taraftan salgın, halkı yoksulluk ve yalnızlığa mahkum ederken, iktidar ve sermaye çevreleri, krizi fırsata çevirmiştir. Emekçilerin örgütlenme gücünü zayıflatmış, alanları-meydanları emekçiye kapatmıştır. Hak gasplarının en yoğun yaşandığı süreçte bir araya gelemeyen emekçiler, haklarını arayamamış, mücadeleyi örememiştir.
Hak gaspları emekçilerin tepesinde her zaman demoklesin kılıcı gibi sallanıp duruyordu. On yıl önceye ya da otuz yıl önceye de gitseniz hak gaspları son derece yaygındı. Ancak hiçbir dönemde bu denli aleni bir biçimde hakların hiçe sayıldığı bir dönem yaşanmamıştı. Sermaye ya da iktidar bu gücü nereden alıyor?
Örgütlülüğün ve mücadele bilincinin zayıflaması, egemenleri daha pervasız davranmaya itmiştir. Sınıf bilinci azalmış, emekçilerin örgütlülüğü çeşitliği nedenlerle bölünüp parçalanmıştır. İç rekabetleri, egemenlerin emek örgütlerini kontrol altına alması, itirazların azalması gibi nedenlerle sermaye ve iktidar aleni biçimde emekçilerin haklarını gasp etmeye, emeklerini sömürmeye devam etmektedir.
Ekonomik kriz, salgın bir yanda sürüyor. Diğer yanda iktidar blokunda ise “hesaplaşmalar” gündeme geliyor., mafya liderlerinin videoları siyaseti belirliyor. Herhangi bir olay karşısında her kesimin sesinin çıktığını görüyoruz. Ancak bir tek emekçilerin sözü son derece cılız çıkıyor. Bu konuda neler yapılması gerekiyor?
İktidar bloğunun kendi içindeki hesaplaşması, yolsuzlukların- kirliliğin ortaya saçılması kaçınılmazdır. Fakat onların kendi içindeki hesaplaşmasını oturup izlemek değil, hesap sormak için ayağa kalkmak gerekir. Yıllarca halka çaresizliği öğrettiler. Eğitim sisteminin içini boşaltıp, her fırsatta muhalifleri susturmak için yandaşa dağıttıkları kadrolar eliyle halkı cezalandırdılar. En büyük yolsuzluklarında bile ‘’aldatıldık’’ dediler ve halka hesap vermediler. Aydınlar, akademisyenler haksız yere yargılandı, ilerici-devrimci öğretmenler sürüldü, ihraç edildi. Korkuyla, baskıyla halk sindirildi. Gezi’de yakaladığı ruhu, umudu yeniden yakalamasın diye mücadelenin tüm yolları iktidar tarafından kapatıldı. Emekçileri ayağa kaldırmanın yolu; yeniden mücadele bilincinin, sınıf bilincinin kazandırılmasından geçer. Örgütlü olmaktan geçer.
Son olarak söylemek istediğiniz, okuyucularımız için iletmek istediğiniz bir mesaj bulunuyor mu?
Biz eğitim iş kolunda çalışan kamu emekçileri olarak, ekonomik anlamda en zor dönemi yaşıyoruz. Yoksulluk sınırının altına düşen maaşlarımızla birlikte itibarımızı da bu iktidar döneminde kaybettik. Eğitim emekçileri kadrolu-sözleşmeli-ücretli diye bölündü. Sözleşmeli çalışanlar anayasal haklarından bile mahkum edilirken, ücretli öğretmenler asgari ücretin altında çalışmaktalar. Ataması yapılmayan binlerce öğretmen var. Sosyal-özlük haklarımız salgın fırsat bilinerek gasp edilmekte, göreve başlayacak öğretmenler güvenlik soruşturmasından geçmekteler. Sözleşmeli olarak göreve başlayan öğretmenler yandaş sözde sendikanın üyelik formu ile karşılanmaktalar. Eğitim yöneticisi kadroları mülakat adı altında ucube sınavla yandaş kadrolara ulufe gibi dağıtılmakta. En gerici müfredatla, en liyakatsiz müdürlerle çalışmaktayız. Buna rağmen Cumhuriyet’in ilerici, aydın öğretmenleri olarak iktidarın ve sermayenin tüm dayatmalarına karşı mücadele ediyoruz ve kazanacağımızdan bir an bile şüphe duymuyoruz. Okullarımızı, öğrencilerimizi ve eğitim emekçilerinin haklarını, küresel sermayenin patronlarına, onların kukla yönetimlerine teslim etmeyeceğiz.