Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun atanması sonrası tepkiler ve eylemler devam ediyor. Bu süreci, ne yapılması gerektiğini, AKP’nin söylemlerini TKH Gençliği’nden Evrim Saldıran ile konuştuk.
Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun atanması sonrasında öğrenciler ve akademisyenlerden tepkiler gelmeye ve eylemler yapılmaya başlandı. Bu sürecin temeli nedir?
Evrim Saldıran: İlk olarak şunu ifade edebilirim, şu an pratik bir sürecin içerisindeyiz. Bu sürecin sağlıklı şekilde ilerlemesi ve sonuçlanması için içeriğinin anlamlandırılması gerekiyor. Aksi halde doğru bir yaklaşımın gelişebileceğini düşünmemek gerekir. İlk noktanın şu olması gerekiyor, üniversitelere ya da gençliğe dair atılan adımların iktidarın çıkarlarından, sermaye sınıfının ihtiyaçlarından, dolayısıyla emek sermaye arasında süren mücadeleden ayrılması büyük bir hatadır. Bu ayırma ve yalıtıklaştırma işlemi tarihle uyuşmaz, toplumların ve kapitalizm yapısıyla uyuşmaz, günümüzde Türkiye’de yaşanan gelişmelerle uyuşmaz. Bu yalıtıklaştırma uğraşı özünde zaten kapitalizmin uyguladığı bir yöntemdir ve “uyanık” olmak gerekmektedir. Buradan bakıldığında sermaye sınıfı, iktidar ve üniversiteler arasındaki ilişki ve emek sermaye mücadelesinin gençliğe dair yansımaları ortaya çıkacaktır.
Üniversitelerin yaşadığı dönüşümü, siyasetsizleştirilmesini, akademinin tasfiye edilmesini, okulların karakola çevrilmesini, akademik eğitimin hurafelerle dolup taşmasını AKP’nin Türkiye’de yapmak istediği dönüşümden ayırmadan, doğrudan bununla ilgili olduğunu, buradan şekillendiğini bilerek anlamlandırmak gerekiyor. Bu söylediğimiz şuna işaret edecektir. Üniversitelere yapılan müdahalelere ve gençliğin sorunlarına karşı yürütülen mücadele, memleket mücadelesinden geçmektedir. “nasıl bir ülke?” sorusuna yanıt vermeyenlerin, “nasıl bir üniversite?” sorusu karşısında söz söyleme meşruiyeti yoktur. Çünkü bu iki alan bir bütün olarak değerlendirildiğinde hem memlekete hem de üniversitelere dair gerçekçi bir mücadele başlığı şekillenebilir.
Dolayısıyla Boğaziçi Direnişi’ne de bu yaklaşımın yansıtılması gerekiyor. Bu ilk değil, arkadaşlarımız her yerde ifade ediyorlar. Üniversitelere saldırı, İkinci Cumhuriyet’in temel özelliklerinden biriydi, bu alanın tasfiyesi elzemdi, ciddi saldırılarla karşılaşıldı. Öğrenci gençlik bu saldırılara karşı yanıtını, ODTÜ Ayakta eylemlerinde, KHK’lara karşı mücadelede, üniversitelerin bölünmesine karşı yürütülen eylemliliklerde, İstanbul Üniversitesi yemekhane zamlarına karşı yürütülen mücadelede, Kavaklık Direnişi’nde, Yıldız Teknik Üniversitesi millet bahçesi olmayacak eylemlerinde verdi. Bugün geldiğimiz noktada kazanılan mevziler olduğu kadar, AKP’nin kazandığı başlıklar da söz konusudur. Ne elimiz boş, ne de tam anlamıyla istediğimizi elde edebildik. Bütün bu eylemlilik süreçlerine bakarsanız neredeyse hepsinde rektörlere karşı sesin yükseltildiğini de görürsünüz. Çünkü biz şunu biliyoruz, AKP yandaş rektörler maşasıyla bu süreçleri işletiyor ve meşrulaştırıyor. O rektörler birer patron gibi çalışıyor, okulların alanını ranta açıyor, düzen karşıtı düşünceleri engelliyor, siyaseti yasaklıyor. Bugün de Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan bu sürecin devamı olarak okunmalıdır. Sadece AKP iktidarı artık adımlarını kör göze parmak sokarcasına atıyor.
Üniversite öğrencileri ve akademisyenler eylemliliklerine devam ediyorlar. Bu sürece dair ne söylemek istersiniz?
Evrim Saldıran: Bu sürecin önemli yanları var bunları ortaya çıkartmamız gerekir. İktidar partisi kendi partisiyle geçmişte ilişkili olan birisini rektör atadı diye ülke ayağa kalkmış durumda. Bu tepkiler Melih Bulu’yu aşmış durumdadır, zaten tersi ciddi bir hata olurdu. AKP’nin attığı adımların gençliği ve toplumu ne derecede rahatsız ettiği yeniden açığa çıktı bu vesileyle, bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. İkinci nokta ise ortaya çıkan ya da çıkarılan yaklaşımlar. Gündemin teşhisinde var olan yanlışlıklar doğal olarak sürecin gidişatını da belirliyor. Şunu açıkça ortaya koymak gerekir, Melih Bulu’ya yönelik karşıtlığı akademik yetersizlik düzleminden ele almak üniversitelerin dizayn edilmesine karşı bir argüman oluşturmaktan çok uzaktır. Bununla beraber yalnızca atanmış olmakla ilgili bir karşı çıkış ve “bizim tepkimiz atamaya yöneliktir” demek de eksikli bir yanı barındırıyor. Üniversiteli gençlik, atanma ve seçilme, akademik olarak yeterli ya da değil tartışmalarından çıkmanın, AKP ve sermaye düzeninin üniversitelere yönelik saldırılarına bütünlüklü ve güçlü bir yanıt vermenin yolunu bulmak zorundadır. Bu da, üniversitelerin siyasallaşması, memleketin sorunları ile bütünleşmesi, nasıl bir ülke ve nasıl bir gelecek tartışmalarının yükseltilmesi ile mümkün olacaktır. Bugün Türkiye sermayesinin ihtiyaçları ve AKP iktidarının politikaları ortaya konmadan bu süreç nasıl havada kalıyorsa aynı şekilde mücadele de sermaye ve AKP’ye karşı odaklanmadığı takdirde kazanım ihtimali de ortadan kalkacaktır.
O halde sosyalistlerin bu sürece güçlü bir müdahalede bulunması gerekiyor. Zaten en büyük gücünü buradan aldı da diyebiliriz. Daha ilk buluşma gerçekleşmemişken rektörlüğe vurulan mühür bunu ifade ediyordu aslında. Süreci güçlü, umutlu ve motivasyonlu açacağız anlamı taşıyordu. Süreç devrimci bir enerjiyle açıldı, bunun devam ettirilmesi gerekiyor. Yalnızca biçimsel bir şeyden söz etmiyoruz, içerik olarak da yöneleceği yer olarak da doğru bir kanalda ilerlemelidir. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin bunu nasıl sağlayacaklarını ortaya koyması ve geliştirmesi gerekiyor.
Dolayısıyla bir eylemsellikten öte, siyasallaşma ve düzen karşıtı bir mücadelenin şekillenmesine duyulan büyük bir ihtiyaç var şu an. Bu ihtiyaca yanıt üretilemediği ya da bu ihtiyaç o veya bu sebeple göz ardı edildiği takdirde AKP’nin gençlikle kuramadığı kan bağı bir kopuşa doğru gitmeyecektir. Kimi düzen partileri gençliğe seslenmenin ve gençliği kapsamanın uğraşı içerisine yeniden girecek, gerçek sorunun üstünü örtecek, gençliği ikna etmeye çalışacaktır. Şunun açıkça ortaya konması gerekiyor, sermaye düzeniyle hesaplaşması olmayan hiçbir görüşün ve partinin bu süreçte söz söylemesini istemiyoruz. Çünkü bu saldırının merkezinde özelleştirme, ranta açma, üniversiteleri ticarethane haline getirme çabası yatmaktadır. Buna karşı çıkmayacaksınız ama bu süreci fırsata çevirmek için gençliğe sözde destek olacaksınız, bunun gençlik tarafından görülmesi gerekmektedir. Taraflaşma ve saflaşma sağlanmadığı sürece kazanım gelmeyecek, gençlik bütün bu gerçekliği görerek, düzen ve AKP’nin üniversitelere yönelik saldırısına karşı sözünü geniş kesimlerle buluşturmalıdır.
Öğrencilerin ve akademisyenlerin mücadelesine AKP’den karşı tepkiler de gelmeye başladı. Bunları nasıl yorumlamalıyız?
Evrim Saldıran: AKP bu süreçten fazlasıyla rahatsız oldu, bu anlaşılıyor. Nedeni de yalnızca planladığı şeyin hayata geçmesinde tepkilerin oluşması değil. AKP, ülkemizi sermaye sınıfının ve emperyalizm politikaları doğrultusunda dönüştürürken en büyük sıkışmayı gençlik alanında yaşadı. Bu onların en büyük korkularından biri olarak devam ediyor. YGS eylemlerini, ODTÜ Ayakta eylemlerini hatırlamamız bile yeterli, gençliğin AKP’nin karşısında yürüttüğü mücadele Haziran Direnişi ile taçlanmıştı. Bugün de AKP, istediği oranda gençliği kapsayamamıştır, söylemleri ve attığı adımlar gençliği ikna etmemektedir. Dolayısıyla bu rahatsızlık AKP’yi gençliği karşıya almaya ve topluma gençliği “terörist” olarak propaganda etmeye itiyor. Fakat bu noktada kaybetmiştir, ülke gençliğin yanında yerini alıyor. Taleplerini sahipleniyor, gençliğin düşüncesini önemsiyor ve dikkate alıyor.
Biz şunu söylüyoruz, bu meselede direnmek AKP’ye yaramayacaktır. Akıl vermiyoruz, gerçek olanı söylüyoruz. Üniversiteleri karıştıran bizzat AKP’dir. Bizler geleceğimize, üniversitelere, memlekete sahip çıkıyoruz, burada saldırgan pozisyonda olan sermaye düzeni ve AKP iktidarıdır. Aynı zamanda gençliğin mücadelesine kayıtsız kalamıyorlar, dikkate almak zorunda kalıyorlar, bunu da açığa çıkartmış oldular. Bu AKP’nin zayıflığıdır, kendi ağızlarından ifade ettiler.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Evrim Saldıran: Şu an devam eden bir süreç içerisindeyiz. Önümüzde yeni gelişmeler şekillenecektir. Fakat altının çizilmesi gereken noktalar var tabii ki. Güçlü bir dayanışma sergileniyor bu önemlidir. Birçok üniversite öğrencisi Boğaziçi Direnişi ile dayanışmak için kendi üniversitelerinde basın açıklamaları düzenledi. Arkadaşlarımız tarafından Boğaziçi rektörlüğünün mühürlenmesi sonrası yapılan “gericiliği, işsizliği, geleceksizliği, atanmış rektörleri mühürle!” çağrısı Ege Üniversitesi’nde de dikkate alındı ve orada da bir mühürleme eylemi dayanışma anlamında yapıldı. Bu ruhun ve yaklaşımın diri tutulması gerektiğini düşünüyoruz. Bununla birlikte yaşanan süreçle birlikte arka planda yürüyen tartışma aslında üniversitelere dair bir içeriği barındırıyor. “Seçim mi olsun?”, “Seçimin içeriği nasıl olsun?”, “Siyasiler üniversiteye girebilir mi?” gibi bir dizi noktayı barındıran bir tartışma var. Bu henüz derli toplu olarak ortaya çıkmadı ve gelişmedi, fakat seziyoruz. Bunu da önemsiyoruz, üniversitenin tartışılması, toplumun, kapitalizmin, sermaye iktidarının, birey ve toplum ilişkinin, altyapı üstyapı ilişkisinin tartışılması anlamına gelir. Biz yıllardır bu gündemi diri tutmaya çalışıyoruz, ötesinde buraya dair üretimlerimiz de mevcuttur. “Yeni Bir Ülke, Yeni Bir Üniversite” ismiyle çıkartmış olduğumuz broşür tam da bu tartışmalara yanıt veriyordu. Keza geçtiğimiz sene çıkartmış olduğumuz “Üniversite Çöküşte, Yeni Bir Üniversite Ellerimizde” broşürü bugün yaşananlara işaret ediyordu. O açıdan komünistler hazırlıksız yakalanmamıştır.
Bu haber en son değiştirildi 14 Ocak 2021 10:26 10:26
Yenidoğan davası, duruşmanın altıncı gününde devam ediyor. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı savunma…
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…