Sedat Peker neyi temsil ediyor?

"Bizleri politik sonuçları ilgilendiriyor. Peker, bir sınıfın parçasıdır. Sermaye sınıfının, düzenin, sermaye devletinin adamıdır. İtirafları ya da iddiaları, bizzat içinde bulunduğu sınıfın gerçek yüzünü anlatıyor, bizzat parçası olduğu sermaye sınıfının gen haritasını ortaya koyuyor."

Sedat Peker’i sevmeyiz. Siyasi hasmımız, tescilli faşisttir. Devletin karanlık işlerinin aparatı olarak kullanıldığını bizzat kendisi söylüyor. Çeçenistan’a ve Suriye’ye silah gönderdiği kendi itirafı. Kendini “derin devlet”in adamı olarak görüyor. Türk faşizminin sembolü kurt işareti ile İhvancıların sembolü rabia işaretini birlikte kullanarak, AKP’ye destek mitingleri örgütleyen Türk-İslamcılığın mümtaz temsilcisi. Niye Türkiye’nin dışına çıktı, amacı nedir, hangi kanadı temsil ediyor gibi soruların bir yerden sonra çok da önemi yok.

Bizleri politik sonuçları ilgilendiriyor. Peker, bir sınıfın parçasıdır. Sermaye sınıfının, düzenin, sermaye devletinin adamıdır. İtirafları ya da iddiaları, bizzat içinde bulunduğu sınıfın gerçek yüzünü anlatıyor, bizzat parçası olduğu sermaye sınıfının gen haritasını ortaya koyuyor.

Çökme diyor. Yağma, talan, gasp kavramlarıyla da açıklanabilir. Marinaların, otellerin, işletmelerin nasıl ele geçirildiğinin hikayeleri yazılıyor bugün.

Biz devrimciyiz. FETÖ’nün baş düşmanıyız! Ama FETÖ operasyonlarının aynı zamanda mülkiyete el koyma operasyonlarına dönüştüğünü okuyoruz.

Peker, biliyor bu işleri. Adı üzerinde “suç örgütü lideri”. Zorla, şiddetle, baskıyla nasıl çökülür; biliyor. O yüzden de içeriden bir tanık olarak anlatıyor.

Ağarların marinaya nasıl çöktüğünü, Borajet’in nasıl ele geçirildiğini, yandaşların peşi sıra kaldığı otelin nasıl el değiştirdiğini öğreniyoruz; şaşırmıyoruz.

Uyuşturucu ticaretiyle kara para aklanmasını okuyoruz. Mahkemeyle korkutup, siyaseten para tahsili nasıl edilirmiş bunu da gördük. Ankara’daki bir klik adına para isteyenin aynı zamanda bir gazeteci olması midemizi ağzımıza getiriyor.

Siyasilerin nasıl bir çıkar ağı ördüklerini okuyoruz. Siyaseti doğrudan yağma, talan ve rant için yaptıklarını bir kez daha görüyoruz.

Siyasiler ve bürokratlar emniyet mensuplarıyla birlikte FETÖ borsası kurduklarını ve AKP İzmir İl Başkan yardımcısını bile infaz etmekten çekinmediklerini okuduğumuzda bunun bir film senaryosu olduğunu zannedebilirsiniz, ama gerçek… Soylu gündeme geldiğinde “terörle mücadelenin başarılı bakanı” olarak sunmaya çalışanlar, FETÖ borsasının bizzat Soylu döneminde kurulduğunu ise görmezden geliyorlar.

Kaçakçılık var, rüşvet var, siyasi nüfuz var, kara para var, uyuşturucu ticareti var, zorla mülkü ele geçirme var, mafya metoduyla borç sildirme var, haraç kesme var, siyasetçileri ve gazetecileri maaşa bağlama var, cinayet var, infaz var…

Yağma, rant, talan, mafya, zorbalık, gasp… Haçlı seferleri gibi değil mi? Kapitalizmin özü bu işte. Sermaye birikiminin ilkel modeli, hala geçerli, değil mi?

Sedat Peker’in ifşaatları Proudhon’un “mülkiyet hırsızlıktır” sözünü bir kez daha hatırlatıyor.

Soru şu: Peker tarafından ifşa edilen bu gerçekler münferit mi? Ya da AKP’ye özgü bir durum olarak mı değerlendirilmeli?

AKP’nin özgün bir parti olduğu açık. Ancak söz konusu sermaye sınıfı olunca, faş edilen gerçeklerin AKP döneminin sermaye sınıfıyla ilgisi olduğunu iddia etmek yeterli olur mu?

Marinaya çöken Ağarların verdiği resmi herkes biliyor. Susurlukçular bir kez daha toplanmış. Ağar, AKP döneminin münferiti değildi. Daha önce de vardı.

Ya da Demirörenlerin tarihi, Koçların tarihi, Uzanların tarihi… Bunları yeniden hatırlamak gerekmez mi?

 “İstanbul sermayesi” ya da “geleneksel sermaye” diye tabir edilen ve “AKP sermayesi”nden farklıymış gibi sunulan burjuvazinin bir kanadı iddiası var. Bu söylem, aslında “temiz sermaye” ve “kirli sermaye” ayrımını da çağrıştırmıyor mu?

Hatta eskiden milli burjuva tartışmaları yapılırdı. Ama zamanında Koç gurubunun şefinin Mehmet Ağar’ı hapiste ziyaret etmesini ne çabuk unuttuk? Bu gerçek “temiz sermaye” olgusunu tuz buz etmeye yetmez mi?

Peker ile ortaya çıkan gerçek; mülkiyet, servet, sermaye vs. gibi bütün bu başlıklarda yağmacılığın, hırsızlığın, zorbalığın, talanın, rantın, yalanın genetik bir olgu olduğudur. Burjuvazinin gen haritası budur!

Sedat Peker ifşalarıyla birlikte AKP’nin gerçek yüzü açığa çıkıyor diye düşünebiliriz. Doğrudur. Ancak sermaye sınıfını merkeze koymadan, burjuvazinin adını anmadan neyi tartışabiliriz?

AKP, bir sermaye partisidir. Sermayenin çıplak gerici diktatörlüğünün temsilcisidir. Bugün burjuva hukukun temeli olan “mülkiyet hukukunu” bile çiğneyen örneklerin öznesidir.

Ama zaten “mülkiyet hırsızlık” değil mi?

Sedat Peker, burjuvazinin itirafçısıdır.

Sedat Peker, kurtçu-rabiacı el işaretleriyle burjuva sınıfının makyajlı yüzü, “bir tripot ve bir kamera” karşısındaki makyajsız yüzüdür!

Sedat Peker ifşalarından AKP’nin gerçek yüzünün açığa çıkmasını beklemek bir şeydir, ama sermaye sınıfını karşıya almazsanız işte o zaman “gayretullaha dokunursunuz!”

Sedat Peker, hangi kanadın adamı sorusunun yanıtı, öncelikle sınıfsal verilmelidir. Sermaye düzeninde çıkan bu gürültünün altında yatan rantın ve yağmanın paylaşım sorunudur!

Son söz: Bütün bu tartışmaları kökten çözecek tek şey ise basittir: Halkın malına halka vermek gerek.